Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Tarihi rövanş hırsı ve muhafazakâr restorasyon
AKP iktidarı parti-devlet bütünleşmesini tamamlar, Tayyip Erdoğan otokrat nitelikleri baskın olan liderliğini pekiştirirken buna toplum katında giderek sesini yükselten siyasal-kültürel muhafazakâr restorasyon arzusu karşılık veriyor. Sadece yönetim ve devlet seviyesinde değil, başta eğitim sistemi olmak üzere, bütün kültür alanlarında kendini gösteren taşkın bir dindarlık ve saldırgan bir milliyetçilik karışımından oluşan bir restorasyon hareketi söz konusu. AKP seçmenlerinin tümü değil ama önemli bir bölümü bu hareketi, toplumun kirlerinden arındırılacağı, gerçek özünün nihayet her şeye hâkim olacağı, uzak ama şanlı geçmişin avdet edeceği büyük bir restorasyon heyecanı içinde yaşıyor.
Genel olarak bu tür toplumsal enerjiler, iktidara gelmeden o hareket içinde canlı olurlar. İktidara gelince heyecan tavsar, hareketin toplumsal dinamizmi sönümlenir ve iktidar yıpranması başlar. Tayyip Erdoğan ve çevresinin stratejisi, tam da bu mobilizasyon sönümlenmesini engellemek. Bu nedenle, on üç yıldan fazla bir süredir iktidarda olan bir parti ve bir liderden genellikle beklenen toplumsal uzlaşma, istikrar, göreli sükûnet yaratarak iktidarını sürdürme stratejisinin tam tersini uyguluyor. Toplumsal gerginliğin muhalefetten çok iktidar tarafından körükleniyor olması, Türkiye siyasal yaşamının günümüzdeki dikkat çekici özelliklerinden biri.
Bugün sadece Tayyip Erdoğan ve yakın çevresi değil, Erdoğan partisine büyük ölçüde dönüşmüş olan AKP örgütü de bir tür karşıdevrim görünümü alan bir restorasyon politikası yürütüyor. Hükümetin bir bakanının vatan hainlerinin üniversite mezunlarından çıktığını iddia edebilmesi, imam-hatip okullarının sadece ahlaklı, mazbut, dinini ve vatanını seven gençlik yetiştirdiği iddiasının neredeyse resmi devlet söylemine dönüşmüş olması, bütün dinci muhafazakâr restorasyon hareketlerinde görülen elit düşmanlığının yerli bir tezahürü. Dinin yorumunun pespayeleşmesi, hamasetin sesinin geri kalanı bastırması bunu tamamlıyor. Farklı olanı kendi kimliği için yaşamsal bir tehdit olarak gören, aslında kendine ve sahip olduğu değerlere güvenmediği için saldırganlaşan vasatın altının baskın figür olduğu bir tek tip toplum arzusu bu. Bu radikal muhafazakâr restorasyon dinamiğine, Kürt sorunu çerçevesinde kemikleşen güçlü bir milliyetçi reaksiyon da ilave olunca, karşımıza günümüz Türkiye’sinin hâkim ana akımı çıkıyor. Bir karşıdevrim şevki içinde yaşanan muhafazakâr restorasyon politikası ve onun karşılık bulduğu, beslendiği faşizan bir toplumsal tahayyül.
Bu muhafazakâr-faşizan restorasyon beklentisinin toplumsal kökleri çok eskiye gidiyor. Buna karşılık, Erdoğan ve partisinin iktidarını bütünüyle pekiştirdikleri aşamada bu beklentiyi daha fazla ve daha açık biçimde körüklemelerini, yıllardır sakladıkları ve bugün nihayet açığa çıkardıkları gizli gündemlerine bağlamak bütünüyle yanlış değil ama yetersiz. Bugün bu restorasyona açık biçimde saldırgan bir üslupla destek vermenin, ön ayak olmanın arkasında iktidarın kendi kitlesine önereceği çok başka “mutlu yarın” vaadi kalmamış olması da yatıyor.
2023’e altı yıl kala, değil 25.000 dolar kişi başı gelir, 10- 12.000 doları bile koruyacağı şüpheli iktisadi tıkanmayı, yeni Başbakan’ın şahsen temsil ettiği gibi, inşaata ve sadece inşaata yüklenerek aşmak mümkün değil. Bu politika belli bir büyüme hızını korumayı sağlıyor ama bu kalkınma iktisatçılarının “yoksullaştıran büyüme” olarak tanımladıkları büyüme patikasına daha çok benziyor.
Dış politikada art arda gelen büyük yenilgilerin, AB üyeliğinin fiilen gündemden düşmesinin, Türkiye’nin örnekleri bol bulunan vasat bir güvenliksiz Üçüncü Dünya ülkesine dönüşmesinin ve bunun yarattığı iktisadi sonuçların giderek artacak bedeli karşısında, Erdoğan ve partisi muhafazakâr restorasyonu ve tarihsel rövanş temasını tam bir ileriye kaçış aracı olarak kullanıyor. Bunun sonucunun daha büyük bir toplumsal çatışma olması kuvvetle muhtemel. Giderek sürüklendiğimiz böyle bir toplumsal çatışmada kimin kimi ezip geçeceği önceden belli olmaz ama her durumda herkes çok ama çok ağır bir bedel öder. Bu vahim gidişatı araba devrilmeden önce durdurmak her şeyden önce tarihsel rövanş hırsı aklını esir almamış AKP seçmenlerinin sorumluluğundadır.
“Not: DBP Şırnak yöneticisi Hurşit Külter 25 günden beri ‘kayıp’!”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması