Tövbekâr ol kâra geç

03 Temmuz 2016 Pazar

İslamiyet sevilmeyecek bir din değil.
4 kadına kadar nikâh olanağı ve hak eden erkek mümine yeterince huri gibi hoşluklar vaat etmesi, bir kesim için yüce dinimizi daha da yüce kılıyor. Oysa, bendenize göre İslamın en güzel yanı, günahınız ne kadar ağır olursa olsun eğer gönülden tövbe ederseniz, Tanrı’nın af garantisi vermesi...

***

Doymak bilmez egosunu daha da semirtmek için ülkeyi dış politikada da felakete sürüklediğini sonunda fark etti. Düşündü taşındı, bu garantiden yararlanmaya karar verdi. Ki, aniden İsrail ile Rusya’dan özür dilemeye yöneldi. Sonuçta hem tövbekâr oluyor, dinsel bir kuraldan yararlanıyor... Hem de kaybettiği desteği ve ülkeleri geri kazanıyor...
Yani Vin-Vin!

***

“Van minüts”i aslında, Stratejik Derinlikli Davutoğlu aklına sokmuştu...
Ama onun uzun boyunu karış karış aşan yerel ve milli ama fazlasıyla şeytani bir proje idi.
Önce, tüm dünyanın gözü önünde, İsrail lideri Simon Perez’e, “Hadi oradan teres!” muamelesi çekti.
“Siz bebek öldürmeyi iyi bilirsiniz!”
Bu “Ümmetin Lideri” megalomanisi yolunda attığı en ciddi adımdı. Arap âleminin gözüne girdi. Bu çok önemliydi. Çünkü daha sonra, Suriye’ye Esad’a açıkça düşmanlık ederek, on binlerce Müslümanın ölümüne, milyonlarcasının da ülkeden göçmesine yol açarken hiçbir Arap ülkesi çıkıp da kendisini, “Sen İsrail’in değirmenine su taşıyorsun!” diye itham edemedi...

***

“Halifelik rüyası”nın altyapısı oluşuyordu.
Çok geçmeden büyük müjde geldi:
“İslam Nobeli” diye nitelenen Kral Faysal – 2010 İslam Hizmet Ödülü’ne layık görüldü. (24 ayar altın madalya, -Ayrıca 200 gr.’lık altın bir madalyon- 200 bin dolar nakit! Demirbaşa kaydedildiği yolunda hiçbir haber okuyamadık!)

***

“Senaryo” sayesinde Ortadoğu’da 1 numara oldu. Ama ülkeye faturası ağır oldu.
Yüzlerce asker ve polisimizin, şehit olmasına, “dinen en yüksek mertebeye ulaşmasına imkân tanıdığını” arada bir ima etse de, ülkede hayattakiler için işler kötüye gidiyordu. Vatansız bıraktığı 3 milyon zavallı Suriyeli ile “misafir şereftir!” diye övünüyordu.
Ama bizim milyonlarca dar gelirlimiz, yoksulumuz, “Bu kadar çok şerefe muhtaç değildik ki!” diyerek, “Bu Suriyeler işimize - aşımıza ortak oldular!” diye dövünüyordu.

***

Ramazan, Kuranıkerim’in inmeye başladığı en kutsal ay. Bizzat Hz. Muhammed’in müjdelediği üzere “arınma”, “temizlenme ayı”.
Ramazan, Kuran’da müjdelendiğine göre, günahkâr kullar için hidayete erme, silkelenip kendine gelme, canlanıp ayağa kalkma ve şeytanın vurduğu prangayı koparma fırsatı sunuyor (Bakara Suresi 185. ayet). Gerçi bu sureyi “makaraya” alan bakanı “seçim gecesi” balkona çıkararak “çikolata kutularına” ve “kul hakkı vebali”ne ortak oldu ya o da ayrı mesele.

***

İsrail ve Rusya’dan özründen sonra bir sürpriz daha yaptı: Bu kez de İstanbul için bir “tövbekâr”lık sergiledi. Belli ki, samimi ikrar ve itirafçılık hükümlerinden yararlanmak istiyor: Bu güzelim şehri “Ucube binalarla doldurdular” dedi! Birkaç gün önce, Taksim’e tarihi bir ucube kondurmaya kararlı olduğunu ilan eden sanki başkası idi! 22 yıldan beri hükmettiği İstanbul’un çirkinleşmesinin vebalini daha fazla taşımaktan yorulmuş muydu? Yoksa, tövbekâr görünerek bu konuyu da ilahi affa dahil etmek mi istiyordu?
Ama çok zor. Tanrı’nın “af garantisi” sonsuz.
Tek istisnası, “kul hakkı”!
Bu haltı yiyene Tanrı karışmıyor:
“Kimin hakkını yediysen git onunla helalleş!” diyor.

***

İstanbul’da değil İstanbulluların, 79 milyonumuzun, tarihin, göçüp giden dedelerimizin ve doğacak bebeklerin bile hakkı var!..
Bir ucube lafı ile kurtuluş namümkün!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları