‘Mekteb-i Hukuk Talebesi’

26 Mayıs 2015 Salı

Haberi okuyunca, durumumuzun Osmanlı’dan da beter olduğunu düşündüm.
Öyle ya, Osmanlı’da “Mekteb-i Hukuk Talebesi”, ağırlığını düşünce ve ifade özürlüğünden yana koyar, onun için gösteri yaparken, günümüzün Cumhuriyet Türkiyesi’nde hukuk fakültesi öğrencileri tiyatrolarda ifade özgürlüğüne karşı gösteri yapıyorlar. Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki Osmanlı lehine bu fark korkunçtur.
Evet 22 Mayıs 2015 akşamı tarihi Ses Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy Ferhangi Şeyler”i oynarken, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültsi’ne mensup kimi öğrenciler önce oyunu protesto ederek yerlerini terk ediyorlar, ardından da dönüp salonu basıyorlardı. 1885 yılında Campanaki tarafından yapılan Ses Tiyatrosu, Osmanlı döneminde bile böyle bir baskını yaşamamıştı.
Zaten Osmanlı döneminde Mekteb-i Hukuk talebesi, yani Hukuk Fakültesi öğrencisi dini bahane ederek ifade özgürlüğüne karşı gösteri yapmazdı.
Bilakis, Osmanlı’da da Cumhuriyet’te de hukuk öğrencileri düşüncenin, sanatın özgürlüğü yanında gösteri yaparlardı.
Evet AKP gericiliği toplumu Osmanlı’nın da daha gerisinde bir noktaya oturtmuştur.
O bakımdan, Osmanlı heveslisi kimi Tayyiban taifesinin kendisini Osmanlı ile kıyaslamasını hep Osmanlı’ya haksızlık olarak görmüşümdür.

***

Osmanlı döneminde irtica adı verilen dinsel bağnazlığın, mahalle baskısı kisvesiyle sanata, ifade özgürlüğüne karşı baskı oluşturmaya çalıştığına tanık olunmuştur. Ancak yönetici zümre ya da devlet kimi zaman bu bağnaz tutuma karşı koyamayıp teslim olsa bile hiç değilse onu kışkırtmamıştır.
Oysa Tayyiban taifesi, mahalle baskısını kışkırtan, onun arkasında duran bir tavır alarak, mahalle baskısını devlet baskısı haline dönüştürmüştür.
Demokrasilerde devletin işlevi, ifade özgürlüğüne karşı mahalle baskısı adı verilen engellemeler yapılmaya kalkıldığında, hemen duruma el koyup müdahaleyi bertaraf etmektir.
Oysa kendi inancını dayatma ilkesini şiar edinmiş olan Tayyiban iktidarında, devletin erkini ellerinde tutanlar, mahalle baskısını engellemek yerine, ideologlarının verdiği akılla önce kışkırtıyor, sonra da saldırıları karşısında hareketsiz kalıyorlar.
Özgürlükleri koruması gereken kamu erki, özgürlüklere karşı insanları kışkırtıyor.
Devlet, despot rejimlerin kendiliğinden uyguladığı baskı yerine, toplum içinde özgürlüklere karşı olan başıbozuk güçleri harekete geçiriyor ve onlar aracılığıyla uygulanan baskı karşısında edilgen kalarak, özgürlüklerin dolaylı yoldan ortadan kaldırılmasına aracı oluyor.

***

Mekanizmanın işleyebilmesi için, saldırının kutsal inanç kalkanı arkasına saklanması, kamu erkinin suç niteliğinde olan eylemsizliğini, yani görevini yapmamasını, inanca saygı olarak takdim etmesi gerekmektedir.
Böylelikle ortaya, devletin çıplak baskısından çok daha koyu olan, bizzat devlet tarafından kışkırtılmış, ama sözde sivil toplum aracılığıyla yönetilmiş bir baskı mekanizması çıkmaktadır.
Bu yöntemi Tayyiban iktidarı daha önce de uyguladı. Gezi olayları sırasında, elinde satırla saldıran esnaf, bu olgunun en çarpıcı örneğiydi.
Önümüzdeki günlerde söz konusu yöntem daha ısrarla uygulanacak, benzeri olaylar daha da sıklaşacaktır.
Ses Tiyatrosu’nda AKP’yi ve Tayyibanizmi eleştiren Ferhan Şensoy’a karşı hukuk fakültesi öğrencileri kullanıldı.
Osmanlı döneminde bile “Mekteb-i Hukuk talebesi” böyle bir şeye alet edilmemişti.
Tayyibanizm Osmanlı’ya öykünür görünüyor, ama Osmanlı’yı mumla aratıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları