Ayşe Yıldırım

Evlilik de hocalık da gidiverdi

18 Haziran 2016 Cumartesi

Sabah telefonu çaldı üniversitedeki odasında. Açtı, karşısında tanımadığı bir erkek konuşuyordu. Kibardı!: “Erzurum gibi bir şehirde böyle bir metne imza atmanızdan hicap duyuyorum.”

“Size açıklama yapmak durumunda değilim. Muhatabım değilsiniz” deyip telefonu kapattı. Öğleden sonra gözetmen olduğu sınav salonuna girdi. Sınav başladıktan sonra diğer gözetmen yanına geldi ve “Sen odana geç” demeye başladı. O da çıktı salondan, odasına geçti. İki kişiydiler odada. Beş dakika sonra odanın kapısı basılır gibi açıldı, bir grup erkek içeri girdi. “Ramazan Kurt’u arıyoruz” dediler. “Ne yapacaksınız onu?” diye sordu. “Hocamız, ona bir şey soracağız” diye yanıtladılar. Öğrencilerini tanıyordu ve onlar öğrencisi değildi. Bu arada içlerinden biri de kapıyı kilitlemeye çalışıyordu. Okutman hoca olan oda arkadaşı durumun vahametini anlamamış olacak ki gelenlere döndü ve “Ramazan Kurt konuştuğunuz kişi beyler” deyiverdi. Ve tehditler sıralanmaya başladı. “Seninle hesaplaşacağız” diyorlardı. Nihayet odadan çıktıklarında kalkıp kapıyı kapattı Ramazan Kurt. Koridordan sesler yükselmeye devam ediyordu. Hemen arkadaşını aradı. “Gelin beni alın, durum ciddiye bindi” dedi. Erzurum’daydı ve daha önce de odasını ülkücüler basmıştı. Emniyet de, güvenlik görevlileri de, okul yönetimi de tepkisiz kalmıştı...

Solcu öğrencilere yaklaşım ise farklıydı. Ülkücüler saldırsa bile solcu öğrenciler gözaltına alınıp soruşturma yapılıyordu. Hatta bir keresinde aralarında Ramazan Kurt’un da öğrencilerinin olduğu 52 öğrenciye uzaklaştırma verilmişti. Yetmemiş, hocalara kamera kayıtları izlettirilip öğrencileri tespit etmeleri istenmişti. Çok sert tepki vermişti Ramazan Kurt.

“Daha yeni araştırma görevlisiydim üstelik. Fakat orada işlerin farklı işlediğini öğrenmem uzun sürmedi” diyor. Belediye seçimleri zamanında masasında bulduğu dekanlıktan gönderilen zarfı açtığında da anlamıştı bunu. Zarftan AKP’nin seçim broşürleri çıkmıştı. Üniversitedeki tüm personele gönderilmişti üstelik. Bölüm sekreterine çıkıp “kepazelik”e itiraz etti.

Üniversitede tek sendikalı

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyordu, sonra Yeditepe’ye geçmişti. İstanbul’da düzenlenen bir Felsefe kongresinde Erzurum Üniversitesi öğrencilerinin sunumundan etkilenmişti. Doktorasını orada tamamlamaya karar verdi. Ve 2.5 yıl önce Erzurum Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak işe başladı. İdealistti. Ama hayal kırıklığı erken başladı. Başarılı sunumların ardında bölümün başarısından ziyade öğrencilerin emeğinin olduğunu Erzurum’a gidince anladı. Olsun, ideallerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Kalacak ve çalışacaktı. Eğitim-Sen’e üye oldu. Olur olmaz da üniversitedeki tek sendikalının kendisi olduğunu anladı. Homurdanmalar başlamıştı. Hocalardan biri köşeye çekip istihbarat toplamaya bile kalkışmıştı. Oruç tutmuyor, cuma namazına da gitmiyordu. Hatta cuma günleri 12.00 ile 13.00 saatleri arasını boş tutmuştu. İsteyen öğrenciler gelip konuşabilsinler diye. Eski hocalardan biri geldi yanına “Cuma namazına gitmediğini açıkça ilan ediyorsun” dedi. “Ne demek bu?” diye sordu. Mesaj açıktı aslında; “Cumaya gitmiyorsan bile buralarda bulunma....”

Yavaş yavaş direnci azalmaya başlamıştı Ramazan Kurt’un ama Erzurum’a yerleşiyordu. Kredi çekmiş, ev tutmuş, dayamış döşemişti. Evlilik hazırlığı yapıyordu... Önündeki üç seneyi buna göre planlamıştı... Bir gecede ‘küt’ diye hepsinin gideceğini henüz bilmiyordu...

Nusaybin, Cizre ve Sur’daki sokağa çıkma yasakları derken akademisyenlerin barış bildirisi imzaya açılmıştı. Düşünmeden imzaladı. Erzurum’da imza atan tek öğretim görevlisiydi. Zaten ‘muhalif’ kimliğiyle de tanınıyordu, haliyle hedef olması kolaylaşmıştı..

İmzadan üç gün sonra her şey bir anda olmuştu işte. Odası basılmıştı. Arkadaşları gelip odasından aldılar. Rahatsızlandığını, hastaneye götüreceklerini söylediler. Üniversiteden çıkarken bölüm başkan yardımcısının kapısı açıktı. “Yüzüme bile bakmadı kadın” diyor Kurt, “Böyle bir şey yapmayacaktın, dedi. Mesele bu değil hocam dedim, size haber veriyorum böyle durumlar var. Yaptıysan katlanacaksın demeye getiren bir cümle kullandı.”

Koruma talebi reddi

Üniversiteden doğruca İnsan Hakları Derneği’ne gittiler. Erzurum’da böylesi bir olayda avukat bulmak da kolay değildi. Avukat Celal Zonguldak imdadına yetişti. 14 Ocak günü savcılığa gittiler. Hem koruma talep ediyorlardı hem de sosyal medyada ve yerel basında çıkan haberlerin kaldırılmasını istiyorlardı. İletişim daire başkanlığına yazı yazdılar ama ret yanıtı aldılar. Koruma talebine başvurmaları da kolay değildi. Savcılık, valilik, emniyet, koruma büro amirliği arasında mekik dokudular. Derken emniyetteki o meşhur diyalog gerçekleşti. Yalnız dolaşamadığı için yanında iki arkadaşı vardı Ramazan Kurt’un. Bekleme odası gibi bir yerde duruyorlardı. Polisler içeri girip çıkıyor. Derken polislerden birinin “Ya gördünüz mü buradan da biri çıkmış. Bulsam onu, kafasına sıkarım” sözünü duyuyor. “Gerildim” diyor Kurt, “O insan benim dedim. Ve ne yazık ki gelip beni korumanızı talep ediyorum.” Tabii koruma talebi de reddediliyor Kurt’un. “Bir şey olursa 155’i araması” söyleniyor.

Aynı gün öğlen saatlerinde üniversitede ülkü ocakları ve öğrenci birliğinin başını çektiği bir protesto gösterisi düzenleniyor. Karlı bir havaya rağmen katılımın hayli yüksek olduğu bir gösteri.

‘Savcı gafil avlamak istedi’

Güvenlik kaygısıyla artık kendi evinde de kalmıyor Ramazan Kurt. 15 Ocak sabahı cep telefonu çalıyor. “Biz senin korumanız, seni almaya geldik. Nerede olduğunuzu söyleyin” diyorlar. Kurt hemen avukatını arıyor: “Avukat, gözaltına almaya geldiler seni dedi. Düşünün emniyet mensupları yalan söyleyerek görevlerini icra etmeye çalışıyor.”

Kendisi gidip teslim oluyor. Sivil halktan ne geleceğini öngöremediği için “devletin güvenli kollarına gidiyor”, bir an önce emniyet süreci başlasın istiyor artık... Emniyette ifade vermiyor Kurt, savcılığa gönderiliyor:

“Savcı saygısız bir üslupla başladı sormaya. Devlet orada kiminle çatışıyor, örgütün adını verin, sizce o örgüt terör örgütü müdür, devletin orada katliam yaptığını düşünüyor musunuz gibi konuyla ilgisi olmayan sorular. Görevini yapmak değil gafil avlamak istiyor. Arkasından mahkemeye çıkarıldım. Yurtdışı yasağı ile serbest bıraktılar.”

‘Akademi olmuyorsa kitabevi'

Aynı günün akşamı yani 15 Ocak’ta İstanbul’a geliyor Ramazan Kurt. Okuldan uzaklaştırılmış ve hakkında iki dava açılmış durumda. Davalardan biri barış bildirisine imza atan tüm akademisyenlere açılan malum dava. Diğeri ise savcının özel olarak açtığı 301. madde ve halkın kin ve düşmanlığa tahrikten...

Ailesi İzmir’de yaşıyor. Ama öğrenciliği İstanbul’da geçmişti, üstelik kız kardeşi hâlâ İstanbul’daydı. Doğrudan kız kardeşinin yanına gitti. Evlilik hayali kurduğu kız arkadaşı da bir süre sonra İstanbul’a geldi. Zaten o da yüksek lisans yapıyordu Erzurum’da ve bitirmişti...

‘İnsanlar kitap almıyor

Okuldan uzaklaştırıldığı için maaşı tam olarak yatmıyordu, ödenmesi gereken krediler bekliyordu ama bir işe de giremezdi çünkü dava sonuçlanıncaya kadar hâlâ devlet memuruydu

Bu sırada kardeşi ve bir arkadaşı Kadıköy’de bir kitabevi açmışlardı. “Sosyal bilimci akademide olamıyorsa kitabevinde olmalı” dedi ve onlara yardım etmeye karar verdi.

Üç aydır kitabevinde ama “Akademide insanlar kitap okumadığı için sıkıntı vardı, burada da insanlar kitap satın almıyor” diyor.

Kitabevi para kazanmadığı için maaşını vermiş kardeşine ama o da yetmeyince borçlanmaya başlamışlar. “Şu anda Erzurum’daki kredilerimin dışında 10 bin TL daha borçlanmış durumdayım” diyor.

‘Kıyım başlayacak’

Tabii evlilik de erteleniyor: “Geleceği öngöremiyor olmak en büyük problem. Birçok şeyi ağustosa bağladı.

Çünkü ağustosta sözleşmesinin yenilenmesi gerekiyor. Üniversitenin ne yapacağını görmek istiyor. Ve tabii davaların sonuçlanmasını bekliyor. Doktorasını ise İstanbul’da tamamlamayı planlıyor.

Türkiye genelinde bu ay 20’ye yakın üniversitedeki rektör seçimlerinin ardından tasfiye sürecinin hızlanacağını söylüyor, Kurt. “Eski rektörler ‘Gidiyorum, leyhte veya aleyhte imza atmayayım’ diye düşündüler. Ama hazirandan sonra sertleştirecekler. Üniversitelerde kıyım yapıp, boşalan yerlere kendi kadrolarını getirecekler.”

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları