Ayşe Yıldırım

HDP’ye ‘olağanüstü tecrit’

08 Aralık 2016 Perşembe

Sanki bir el “bağımsız yargı”nın düğmesine basmıştı.

Farklı kentlerdeki savcılar, farklı fezlekelerle ilgili olarak aynı gün, aynı saatte HDP’li milletvekillerine operasyon düzenlenmesine karar verdi.

4 Kasım gecesi yapılan baskınlarla HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 10 milletvekili gözaltına alınıp tutuklandı.

HDP’lilerin neden cezaevinde olduğu sorusunu 7 Haziran seçimleri öncesi yaşanan süreci anlatarak yanıtlıyor Mithat Sancar:

“Suçlandığımız pek çok konu o dönemde devletin çeşitli kademelerinin bizlerle açıkça görüştüğü konulardı. Bizlerden yapmamızı talep ettiği konulardı. Örneğin bugün terör örgütü üyesi olarak suçlanan arkadaşlarımızın bizzat hükümet ya da Cumhurbaşkanı tarafından sorunların çözümü için her yerle görüşebilecekleri şekilde ellerinin açık tutulduğu bir süreçti. O sürecin başarıya ulaşması için ülkeye barış ve demokrasinin gelmesi için canla başla çalışan arkadaşlarımız o dönemde söyledikleri sözlerden dolayı örgüt üyesi ve de terörizm propagandası yapmakla suçlanıyorlar.”

HDP’li vekiller hakkında fezlekeleri hazırlayan pek çok savcının ise şu anda terör örgütü üyesi olmaktan içeride olduğunu anımsatalım.

Bir anayasa hukukçusu olarak tutuklamalardaki hukuksuzlukları da sıralıyordu Sancar:

Savcının ifade vermeye gitmeyi reddeden şahısları zorla götürme gibi bir mecburiyeti yok. İfadeye gitmeyen şahıs hakkında doğrudan dava açabilir. Zorla ifadeye götürülse bile bu bir tutuklama gerekçesi olamaz.

Bir ayı aşkındır tutuklu olan milletvekillerine uygulanan tecrit ise başka bir hukuksuzluk.

Sadece Selahattin Demirtaş’ın yaşadığı birkaç örneği anlatırsak tecritin boyutu daha açık ortaya çıkacaktır.

- Partisinin grup toplantısı için göndermek istediği konuşma metni sansürlendi. Aslına el konuldu. Gazetelerin röportaj talebine verdiği cevabı içeren evrak reddedildi. Bu konuda Edirne Birinci İnfaz Hâkimliği’ne yapılan itirazlar reddedildi.

- Parti ve yasama çalışmalarına dair sorumlulukları nedeniyle HDP Hakkâri milletvekili Abdullah Zeydan ile aynı odada kalma isteği reddedildi.

- Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks’e gönderilmek üzere iletmek istediği 2 ayrı mektuba cezaevi görevlileri tarafından el konuldu.

- Cezaevi Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından “...Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşürebilecek, kişi ve kuruluşları paniğe yöneltebilecek yalan yanlış bilgilere yer verildiği...” gerekçesiyle mektupları alıkonuldu.

- “Şüphelinin avukatları ile görüşmesi sırasında, toplum ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirilmesi, bunlara emir ve talimat verilmesi veya yorumlarıyla gizli açık ya da şifreli mesajlar iletmesi ihtimalinin bulunduğu kanaatine varılmıştır” denilerek avukatlarıyla yaptığı görüşmelerin teknik cihazla, sesli veya görüntülü olarak kaydedilmesine, avukatıyla birbirlerine verecekleri belge örneklerine, dosyalara ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tutacakları kayıtlara da el konulmasına karar verildi. Bununla da kalmadı, görüşme devam ederken “belirtilen amaçla yapıldığı anlaşılırsa” görüşme derhal sonlandırılacak ve durumla ilgili de not tutulacak.

- Demirtaş’ın el yazısı ile yazdığı ve avukatına vermek istediği 17 sayfalık iki ayrı notu inceleyen cezaevi disiplin kurulu, notların savunmaya ilişkin evraklar olmadığına karar verdi ve Demirtaş’a iade etti.
Milletvekillerinin görüşme başvurularının reddedilmesini saymıyorum bile. Daha dün Figen Yüksekdağ’ı ziyaret etmek isteyen İsveç Sol Parti üyelerine izin verilmediği gibi.

TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında bu tecrit şartlarını anlatan Sancar, halk ozanı Âşık İhsani’nin dizeleriyle durumu açıklamaya çalışırken “Bu tabloyu görse daha beterini söylerdi” diyor.

Sonra Âşık İhsani’den birkaç dize okuyor:

“Odun kırıcıydı adı İlyas’tı.
‘Bana bak arkadaş’ dedim.
Dedi ‘Ne.’
Dedim ‘Sen bir vatandaşsın.’
Dedi ‘He.’
Dedim ‘Kanun var.’
Dedi ‘Çekil be.’
Arkasından baltasını biledi.
Dedim ‘Gidiş.’
Dedi ‘Onlara göre.’
Dedim ‘Kötü mü?’
Dedi ‘Bin kere.’
Dedim, ‘Hak, hukuk, adalet.’
‘Tuu’ dedi yere.”

Biz de bu dizeleri okuyan Sancar gibi soralım bir kez daha:

“Şimdi haksız mı Âşık İhsani Allah için?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları