Organik Etiket Yeterli mi?
Ayşen Eren
Son Köşe Yazıları

Organik Etiket Yeterli mi?

30.09.2014 17:06
Güncellenme:
Takip Et:

‘Soframdaki yiyeceklerden emin olmak istiyorum’. Eğer hepimiz kendi çiftliğimizde yaşıyor ve yediklerimizi kendimiz üretiyor olsaydık, ne yediğimizden çok emin olurduk. Fakat şehirlerde yaşıyoruz ve nüfus sayımlarından çıkan sonuca göre sayımız giderek artıyor. Beslenmek için başkaları tarafından yetiştirilen ve üretilen yiyeceklere muhtacız.
‘Soframdaki yiyeceklerden emin olmak istiyorum’ niyeti satın aldığım yiyeceklerden emin olamadığımı fark etmemle ortaya çıktı. Satın aldığım yiyecekler nereden geliyor? Bu yiyecekleri kim yetiştiriyor? Yiyecekleri hangi şartlarda yetiştiriyorlar? Sebze ve meyveleri yetiştirdikleri toprak, sulamada kullandıkları su temiz mi? Üretirken kimyasal maddeler kullanıyorlar mı? Kullandıkları tohumlar GDO’lu mu? Yumurtalarımın geldiği tavuklar hangi şartlarda yaşıyor? Yediğim tavuk, dana, koyun veya balık ne ile besleniyor? İçtiğim sütün içine neler koyuyorlar? Soframa gelen ve bedenime giren her yiyecek için bu ve benzeri sayısız soru 1990’lı yıllardan beri beni huzursuz etmeye başlamıştı. Bir şehirli olarak ‘emin olduğum’ yiyeceklere ulaşmanın son 30 yılda giderek ne kadar zorlaştığını gördüm. ‘Emin olduğum’ yiyeceği ancak ‘emin olduğum’ üreticiden satın alabiliyordum. Yiyecek para ile satın aldığım sıradan bir meta değildi. Sağlığım için üreticiyi tanımam ve güven duymam gerekiyordu. Bu güven ilişkisini kurmak üzere devlet organik sertifikasyon sistemini kurdu ve benim gibi tüketicilere ‘paketlerde organik etiket arayın’ dedi. Yediğim yiyecekten emin olmak istiyorsam, üreticiden emin olmalıyım. Üreticiden emin olmam için devlete ve devletin kurduğu organik sertifika sistemine güvenmem gerekiyor. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik ile resmileştiği 2010 yılından bugüne kadar dört kez değişiklik yapması devletin bile bu sisteme pek güvenmediğini gösteriyor.

Organik sertifika sisteminin yeterliliği, etkinliği ve işlevselliği bir yana, etiket sistemiyle yerleştirilmeye çalışılan ‘organik’ kimlikli yiyecekler daha da derin sorunlara gebe. Örneğin, ben İstanbul’da bir marketten Şili’de yetiştirilen ‘organik’ elma veya Hindistan’dan ithal edilen ‘organik pirinç’ satın alabilirim. Etiket sistemine göre bunda bir sorun yok. Uluslararası organik ürün sertifika şirketleri ile devletlere güvenmem yeterli. Onlar soframa gelen ithal yiyeceklerden ‘emin’ olmamı sağlayacaklar. Onlara neden güven duyacağım bir sorun. Ayrıca bu yiyecekler binlerce kilometre uzakta yetiştirildikten günlerce belki aylarca sonra, soframa sağlıklı beslenmem için taşınırken kullanılan fosil yakıtlar Dünyanın sağlığını bozuyor. Bu çok önemli ve çok boyutlu sorun içinde bir çelişki de barındırıyor. ‘Organik’ ürünleri taşırken hava, su, toprak kirlenirken ve açığa çıkan sera gazları iklimi değiştirirken, kısacası Dünyanın sağlığı bozulurken ben ‘organik’ beslenerek sağlıklı kalabilir miyim? Bu noktada satın aldığımız yiyecekten ‘emin olmak’ yeterli olmuyor, yiyeceğin en kısa mesafeden soframa gelmesi yani üreticinin yerel olmasının gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu bağlamda üreticinin kullandığı girdileri de yerelden sağlaması önem kazanıyor.

Yiyeceği yiyen ile üreten arasındaki güven ilişkisi zaman içinde gelişip, güçlenirken, uluslararası sertifika sistemi ile, ikisinin arasına sayısız aracı sokulup, bu aracıların koyduğu kurallar üzerine güven ilişkisi inşa edilmeye çalışılıyor. Aralarındaki mesafe arttıkça araya giren aracıların sayısı artıyor. Kim bu aracılar? Devletlerin farklı kurumları, ülke içi ve ülkeler arası taşıma şirketleri, uluslararası sertifikasyon kuruluşları, uluslararası ticaret şirketleri, pazarlama şirketleri ve diğerleri. Aracıların sayısının artmasının yiyeceğin üretimi ve sofralara gelmesi için verilen emek üzerine büyük etkisi oluyor. Aracılar yiyecek için verilen emeğin yapısını ve emek hakkının dağılımını değiştiriyorlar. Çünkü yiyeceklerin içinde emek saklı. Yiyecek üretimi özünde, yeri geldiğinde doğanın yardımıyla emek vererek yapılan bir dönüşümü gerçekleştirme işi. Bu tip emeği Marks ‘faydalı emek’ olarak tanımlıyor. Üretici doğrudan ürettiğini yiyecek olan kişilere sattığında, ürünlerinde sadece kendi emeği saklı oluyor. Fakat aracıların artması ile emek verenlerin sayısı artıyor. Verilen emeklerin hepsi ‘faydalı emek’ midir sorusu doğuyor. Aracıların artması ile emek hakkını kim, nasıl dağıtacak sorusu önem kazanıyor. Bu noktada güç devreye giriyor. Üretilen ve sofraya gelen yiyecekteki emeğin hakkını dağıtma gücüne kim sahip? Üretici mi? Sofrasında ‘emin olduğu’ yiyeceği isteyenler mi? Yoksa devletler ve şirketler mi?

Helena Norberg-Hodge, Merrifield ve Gorelick ile birlikte yazdığı ‘Besin Ekonomisini Eve Getirmek’ kitabında çözümün yerel yiyecek ağları kurmak olduğunu söylüyor. Bu ağlar, yerel üreticiler ile sofralarında ‘emin olduğu’ yiyecekleri bulundurmak isteyenleri bu ağlar ile birbirine doğrudan bağlıyor. Shumei Vakfı Japonya’da yerel yiyecek ağlarının başarılı bir örneğini sunuyor. Vakfın çalışmalarını anlattığım ‘Toprak=Çiftçi=Tüketici’ başlıklı yazıma http://surdurulebilir-yasam.blogspot.com.tr/2008/10/toprakiftitketici-2008.html adresinden ulaşılabilir. Bir diğer çözüm yiyeceği üreten ile besleneni aracısız birbirine bağlayan, güven ilişkisi temelli çalışan kooperatifler kurmak. Boğaziçi Mensupları Tüketim Kooperatifi (http://www.bukoop.org) ise ülkemizden buna başarılı bir örnek. ‘Organik etiket’ ve sertifikasyon sistemi yerine yerel yiyecek ağları ve yiyecek kooperatifleri ile emeğin hakkını veren, Dünyanın sağlığını koruyan, sağlıklı toprak, sağlıklı su, sağlıklı çiftlik ile sağlıklı besin sağlamak mümkün.

 

Yazarın Son Yazıları

Validebağ Korusu: Halk direnişini bir din ve doğa diyaloğuna dönüştürmek

"Allah tam anlamıyla 'çevre'mizder." Seyyid Hüseyin Nasır

Devamını Oku
28.11.2014
Bir Müzenin Vatandaşlık Üzerine Anlattıkları

Amerika seyahatimde ‘Birmingham Civil Rights’ enstitüsünün müzesini gezme imkanı buldum. Bu müzenin anayoldan yönlendirme levhalarından tutun şehrin içindeki konumuna, girişteki müze memurlarının her ziyaretçiye yaptığı uyarıdan aktardığı tarihi olaylara kadar anlattığı o kadar çok öykü var ki.

Devamını Oku
31.10.2014
Organik Etiket Yeterli mi?

Dünyanın sağlığı bozulurken ben ‘organik’ beslenerek sağlıklı kalabilir miyim? Bu noktada satın aldığımız yiyecekten ‘emin olmak’ yeterli olmuyor, yiyeceğin en kısa mesafeden soframa gelmesi yani üreticinin yerel olmasının gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu bağlamda üreticinin kullandığı girdileri de yerelden sağlaması önem kazanıyor.

Devamını Oku
30.09.2014
Kendi imgesinden bir dünya yaratmak

Eğitim ve çalışma amacıyla bir süre yaşadığım Amerika Birleşik Devletleri’ni yaklaşık 20 yıl aradan sonra tekrar ziyaret ettim. Geçen süre zarfında ülke değişirken benim ülkeyi görmek için kullandığım gözlüklerde değişti.Yeni gözlüklerim ile bakınca gördüm ki Amerika Birleşik Devletleri giderek ‘Varlık İçinde Yokluk Yaşayanların Ülkesi’ ne dönmüş.

Devamını Oku
01.09.2014
Nasıl seçmeli?

Michael Schulson tarafından kaleme alınan ¨Nasıl Seçmeli?¨ başlıklı yazı şu cümle ile başlıyor, ¨Mantığınızın yararsız olmanın da ötesinde hiç işe yaramaz olduğu durumlarda, bazen en mantıklı seçim karanlığa rastgele atış yapmaktır¨.

Devamını Oku
24.08.2014
Kırsal Yaşamın, Küçük Çiftçiliğin Savunucusu Wendell Berry

Amerikalı yazar, şair, çiftçi, küçük çiftçi hakları savunucusu ve çevre aktivisti Wendell Berry’i tanımam tesadüfen oldu. Yale Üniversitesi’nin davetlisi olarak bir sohbet toplantısı için geldi. Toplantı şehrin en büyük salonunda düzenlendi. Dinleyiciler binanın girişinde upuzun bir kuyruk oluşturdu, salon tıklım tıklım doldu.

Devamını Oku
24.08.2014
Tamam mıyız?

Gezi olayları ile başlayan halk hareketi 17 Aralık 2013’de ülkeyi sarsan rüşvet skandalı nedeniyle büyüyerek devam ediyor. Bu ikinci dalga ilkine göre daha yaygın, güçlü ve Türkiye demokrasi tarihinde önemli ve farklı bir yeri var. 30 Mart yerel seçimleri yaklaşırken Gezi kamusal hareketini ve Türkiye demokrasisini John Dewey ile okumak ve irdelemek istedim.

Devamını Oku
24.08.2014
Kentsel dönüşüm mü? yoksulların mülksüzleştirilip şehir dışına itilmesi mi?

“Kentsel Dönüşüm” projeleri kötüye giden ekonomileri, zenginlerin lehine, yoksulların aleyhine devlet eliyle geçici olarak canlandırma projeleri. Bu projeleri incelerken sorulacak anahtar sorular, “Kim Kazandı? Ne Kazandı? Kim Kaybetti? Ne Kaybetti?” Nevşehirli teyzenin anlattıkları, cevapları bulmamız için bize yeterli ipucu veriyor.

Devamını Oku
24.08.2014
Bilim iktidar ile çelişirse...

2012 yılında kamuoyuna yansıyan üç vaka, post-yapısal bir yaklaşımla “İktidar bilgiyi neden değersiz kılmaya çalışıyor?” sorusunu sormamızı gerekli kıldı.

Devamını Oku
24.08.2014
“Allah tam anlamıyla “çevre”mizdir.”

Doğu Karadeniz bölgesinde HES’lere, Gerze’de termik santrala, Kaz Dağlarında maden şirketlerine karşı verilen mücadeleler gibi sesini duyurabilmiş mücadelelere din adamları ve İlahiyat fakültelerinin hocaları neden ilgi göstermez ve halkın yanında yer almaz?

Devamını Oku
24.08.2014
Davıd Harvey’den kapitalizmle mücadele formülü

Harvey’e göre, kapitalist karşıtı argüman, sistemin sürekli büyüme ihtiyacı üstüne kurulmalıdır. Çünkü sermaye yaşayabilmek için sürekli artmalı, büyümelidir. Büyümezse, kar yok demektir ve yok olur.

Devamını Oku
24.08.2014
Yaşamı savunmalıyız!

Doğa Derneği’nin Damocracy* İnsiyatifi ile organize ettiği Dünya Nehirler Konferansı Güney Amerika’da Amaxon Xingu nehri, Arjantin’de Mapuçi nehirleri, Ortadoğu’da Dicle, Afrika’da Turkana Gölü kıyısında yaşayan ve büyük barajlara karşı mücadele edenleri bir araya getirdi.

Devamını Oku
22.08.2014
Yeni kavramlar, farklı yorumlar

Amerikan Coğrafyacılar Birliği’nin 109 yıldır düzenlediği ve altı binden çok sunum, poster sunumu, çalıştayın yapıldığı yıllık toplantıda coğrafya, sürdürülebilirlik ve Coğrafi Bilgi Sistemleri konusundaki teorik ve uygulama çalışmaları yer aldı.

Devamını Oku
22.08.2014
Bir göl, bir nehir, bir şehir

Bir ramsar alanı olan “Burdur Gölü”

Devamını Oku
22.08.2014
Ekoloji demokrasisi

Bir AVM’nin bir mahalleden daha fazla elektrik tükettiğini biliyor musunuz? Yani bir yandan Hasankeyf’e, Loç’a baraj yapılmasın derken diğer yandan AVM’ye karşı çıkabilmenin göz önüne alınması gerekir. AVM’ler enerji emicidir.

Devamını Oku
22.08.2014
Gece-kondular, gökten-kondulara karşı

Onlar tek katlıydılar, bahçeleri vardı.Devlet politikalarının eseriydiler. Seçimlerde politikacıların göz bebeğiydiler. Yıllar boyu yerel ve genel seçimler öncesi oy toplamak isteyenlerin ziyaret edip sözler verdiği yerlerdi...

Devamını Oku
22.08.2014
TAKSİM GEZİ: Park Savunmasından Toplumsal Harekete

Değişiyor, tazeleniyor, canlanıyor ve soruyoruz: Nasıl yaşamak istiyorum? Nasıl bir ülkede yaşamak istiyorum? Yaşadığım ülke nasıl yönetilsin istiyorum? Ülke yönetiminde nasıl bir rol almak istiyorum?

Devamını Oku
22.08.2014
Çıralı'da neler oluyor?

Caretta caretta’ları, tarihi ve doğal zenginlikleri, eşsiz plajı ile dünyaca ünlü sakin, sessiz Çıralı, geçtiğimiz günlerde köylülerin yaptığı eylemler ile manşetlerdeydi: “Çıralı’da Halk Dört Gündür Ayakta ve Çıralı’yı Beklemeye Devam Ediyor”

Devamını Oku
20.08.2014