Celal Üster

Kıyıma kırıma teneke çalalım

15 Nisan 2015 Çarşamba

‘Teneke Trampet’te, Oskar’a üç yaşına Bastığında bir teneke trampet armağan edilir. Oskar, erişkinlerin mutsuz, acınası dünyaları karşısında hiç büyümemeye karar verir!

“Teneke Trampet”i ilkin İngilizce çevirisinden, hemen ardından da Kâmuran Şipal’in Türkçesinden okuduğumda, Marquez’in “Yüz Yıllık Yalnızlık”ıyla aynı soydan bir romanla karşı karşıya olduğumun farkına varmıştım.
Benzer bir duyguya, daha sonra, Salman Rushdie’nin “Geceyarısı Çocukları”nı okurken de kapılacaktım.
Kurdukları düşsel dünyalarla gerçek dünyayı çok daha derinliğine resmedebilen, evrensel ölçekte insan yaşantısı üstüne, düşten gerçeğe evrilen bir dünya yaratabilen farklı dillerden üç yazar arasındaki “kan bağı” karşısındaki büyülü şaşkınlık.
Günter Grass, yalnızca II. Dünya Savaşı’nın yol açtığı toplumsal çöküntüleri değil, Nazi ideolojisinin sıradan aileleri etkisi altına alışını da olağanüstü bir düş gücüyle harmanlayarak dile getirdiği “Teneke Trampet”i yazdığında, akıllara durgunluk veren bir soykırımın yaşandığı, insan ruhunda onulmaz yaralar açan savaşın üstünden henüz on yıl geçmişti.
Sonradan, Alman sinemasının büyük ustası Volker Schlöndorff’un beyazperdeye aktaracağı “Teneke Trampet”te, Oskar Matzerath’a üç yaşına bastığında bir teneke trampet armağan edilir.
Oskar, o günden başlayarak, çevresinde gözlemlediği erişkinlerin mutsuz, acınası dünyalarına katılmamaya, hiç büyümemeye karar verir! Ruhsal ve zihinsel gelişmesini tamamlayacak, ama fiziksel olarak hiç büyümeyecektir.

Teneke trampetin tiz çığlığı
Oskar’ın, çevresinde yaşananlara karşı tek protestosu büyümeyi reddetmek de değildir. Teneke trampetine var gücüyle vururken çıkardığı, camları bile paramparça eden tiz çığlığı, dünyanın en acımasız savaşlarından biri yaklaşırken olup bitene duyarsız kalan orta sınıf insanına, gittikçe zıvanadan çıkan dünyaya bir meydan okuma, bir protesto haykırışıdır.
Önceki gün 87 yaşında yitirdiğimiz Günter Grass’ın ilk romanı “Teneke Trampet”, 1959’da yayımlandığında tepkiyle karşılanmış, soruşturmaya uğratılmıştı. Ama giderek II. Dünya Savaşı sonrası edebiyatının bir başyapıtı olarak benimsenecekti.
Grass, “Teneke Trampet”le, Nazi döneminde yetişmiş ve savaşı yaşamış Alman kuşağının edebiyattaki sözcüsü oldu. Bu romanın kural tanımaz düş dünyasının ardındaki ahlaksal ciddiyet nedeniyle “kuşağının vicdanı” olarak görülmeye başladı.
Hemen tüm yapıtlarında, Alman halkının yaşadığı ürkünç ikilemi toplumsal ve bireysel ruh halleriyle yansıttı.
İleri yaşlarda kaleme aldığı “Soğanı Soyarken” adlı özyaşamöyküsünde, toplumun geçmişiyle yüzleşmekle kalmadı, ilkgençlik çağında Nazilerin etkisinde kaldığı kendi geçmişiyle hesaplaşmayı da göze aldı.
“Soğanı soyarken” insanın gözleri yaşarır. Geçmişle yüzleşmek de insanın gözlerini yaşartabilir. Toplumun kendini soymasını, gerçeklerin önünde kendini çırılçıplak bırakmasını gerektirir.
Türkiye bugüne dek kendisiyle yüzleşmeyi göze almadı.
Bir an için, “Teneke Trampet”in Oskar’ı gibi büyümeyi reddedelim, çevremizde gerçekleşen baskılara “trampet çalıp”, bağnazlıkları, hoşgörüsüzlükleri, haksızlık ve adaletsizlikleri paramparça eden tiz bir çığlık atalım!
Uzak ve yakın geçmişimizdeki kıyımlara, kırımlara teneke çalalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları