Çiğdem Toker

Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu Ekonomiye Nasıl yansır?

30 Aralık 2013 Pazartesi

Geçen hafta yükselen tansiyon ve kurda ortaya çıkan değer kaybının “siyasi belirsizlik” ile ilişkisini kimse saklamıyor.
Bugün cevabı aranan en önemli soru ise Noel tatili dolayısıyla netleşemeyen “piyasa fotoğrafı”nın, önümüzdeki dönem nasıl şekilleneceği...
Fakat bu temel soruya yanıt aramadan önce, “yabancı”nın dalgalanma zamanlarında, parayı getirip getirmeme kriterini hatırlamakta fayda var:
Çalkantı dönemsel midir, yoksa kalıcı etkiler doğurabilecek siyasi bir nitelik mi taşıyor?
Siyasete girmeden önce, Avrupa’da yıllarca fon yöneticiliği yapmış Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de bu gerçeği çok iyi bildiğinden olacak; hafta sonu yoğun bir Twitter mesaisi yaptı.
Önce Türkçe, ardından İngilizce attığı bir dizi tweet, yan yana getirildiğinde önemli mesajlar içeren bir basın açıklaması hacmine ulaşıyordu:
-Genel olarak makroekonomik temeller sağlam. Kurdaki hareket, cari açıkta bir düzeltme getirecek. Zayıf talep, enflasyon artışını sınırlar. 2008 ve sonrası dönemde olduğu gibi felaket tellallarını hayal kırıklığına uğratacağız.
-Maliye politikasında manevra alanımız var.
-Büyüme bir miktar yavaşlasa da mart sonrasında toparlanır. Milletimizin güçlü desteği devam ediyor. Bu, en belirleyici faktör olacaktır.
-Karşı karşıya olduğumuz sıkıntılar büyük ölçüde piyasalarda fiyatlanmıştır. Ortalık yatışınca toparlanma çok hızlı olacaktır.
-Talep zayıflayacak. Firmaların fiyat artırma gücü çok sınırlı olacak. Dolaysıyla kurdan enflasyona geçişkenlik düşük kalacak.
Şimşek’in Görmek İstemediği
Maliye Bakanı’nın, Twitter aracılığıyla da olsa, “endişeli aktörleri” yatıştırma hedefi, şüphesiz doğal. Yanı sıra, “makroekonomik temellerin sağlamlığı”, “maliye politikasında manevra alanı bulunduğu” tespitleri de doğru.
Ancak Şimşek’in bu mesajlarda hiç dikkate almadığı, belki de -Başbakan’dan çekindiği içinvurgulamaktan özellikle kaçındığı birkaç önemli unsur var:
“Söylem” bunların başında geliyor.
Hangi yabancı, rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun; bizzat o ülkenin Başbakanı tarafından, “İstiklal Savaşı” “devlet içine sızmış çeteler” “paralel devlet” diye nitelendiği bir piyasada uzun süre kalır?
Ya da şöyle soralım:
BIST’te portföy yöneten küresel bir yatırımcı, diyelim ki Alpler’de kayak yaparken bu sözleri duyduğunda, “Çete de olsa, paralel devlet de olsa, yeni bir İstiklal Savaşı başlasa da ben portföyümü dünyada Türkiye’den başka bir yere taşımam vallahi” mi der? Yoksa -o klişe tabirle- “daha güvenli limanlar” mı arar?
Şimşek “içte ve dıştaki büyük meydan okumalara karşın sıkıntıların fiyatlandığını” söylese de fiyatlayanın ne zamana kadar aynı noktada duracağına dair bir not yok.
Mesela, Başbakan’ın rüşvet soruşturması yürüten savcıyı, ta Manisalardan “Seninle işimiz var” diye korkutmasının, piyasalarda bir karşılığının olmayacağı mı düşünülüyor?
2001 krizini; öncesi ve sonrasıyla, gece-gündüz izlemiş bir gazeteci olarak not düşeyim ki, böyle düşünen herkes yanılır.
Doğru; 2001 krizinin temel sebepleri olan zayıf bankacılık sektörü ve kamu borç stoku sorunu, bugün yok. Ama cari açık Milli Gelir’in yüzde 7.5’i düzeyinde. Özel sektörün döviz yükümlülüğü açığı ise 164 milyar dolar.
Bu iki veri bile tek başına siyasi söylemin, neden yumuşatılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Tecrübeyle sabit, tekrarına hiç ihtiyacımız yok:
Siyasi söylemin, ekonominin kırılgan zamanlarında tehlikeli bir silaha dönüşmesi an meselesidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları