Yeniden yapılanma

03 Ağustos 2016 Çarşamba

Türkiye, 15 Temmuz felaketinden sonra bugüne dek misli görülmemiş bir “yeniden yapılanma” süreci yaşıyor. Hükümet tarafından çıkartılan kanun hükmünde kararnameler başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere çok sayıda kurum ve kuruluşun üzerinden buldozer gibi geçiyor.
Hedef, devletin içinde yuvalanmış FETÖ’yü bu kurumlardan arındırmak, bir daha ayağa kalkamayacak ölçüde ezmek.
Bu yaptırımlar ne kadar sürer, bilemiyoruz.
Bugüne kadar çeşitli devlet kurumlarında görevlerinden alınanların sayısı altmış binin üzerinde. Cezaevlerinde binlerce tutuklu bulunuyor. Daha fazlası da gözaltında...
FETÖ, kırk yıla yakın bir zamandır tüm devlet kurumlarına sızmış, yerini sağlamlaştırmış ve başkaldıracağı günü beklemiş.

***

“Fethullah Gülen Cemaati”, “hizmet hareketi” adları altında faaliyet gösteren bu sinsi örgüt son çözümlemede bir “dini yapılanma”; bu nedenle 40 yıldır çeşitli hükümetlerin “Müslümanlardan bir zarar gelmez” yaklaşımları nedeniyle dört yıl öncesine kadar müsamaha gördü.
Ne var ki takke düşüp kel göründüğünde iş işten geçmişti.
Türkiye öyle bir duruma getirilmişti ki köklü bir yapılanma kaçınılmaz oldu. Ancak ortada mutlaka çözülmesi gereken bir sorun var. İktidarların kafası “bunlardan bir zarar gelmez” mantığıyla çalıştığı sürece ortaya çıkacak “boşluk” bir başka “İslami örgütlenme” tarafından doldurulacaktır.
İslamın, neredeyse tüm İslam ülkelerinde iktidar olma eğilimleri taşıdığı bu konjonktürde Türkiye’de de bu eğilimlerin önünü kesmek kolay olmayacaktır.

***

Köklü bir yeniden yapılanma hiç kuşkusuz iyidir, fakat her şeyden önce kafaların yeniden yapılanması zaruridir.
Türkiye, kuruluş yıllarındaki fabrika ayarlarına dönmeli, laiklik üzerinde derinine düşünülmeli ve din ile devlet işlerini kesin olarak ayıran laiklik toplumca içselleştirilmelidir.
Karşıtları din adına devlete etki etme ve bu şekilde devleti ve toplumu idare etme amacını taşırlarken laik yaşam biçimini benimseyenler kişisel ve vicdani kanaatlerini devlete mal etme ve bunlar vasıtası ile devleti veya toplumu idare etme çabası içinde bulunmazlar. Laiklik, bir devlet ve toplum yönetimi biçimi olduğundan varlığı veya yokluğu kişilerin yaşam biçimini doğrudan etkiler. Bu öneminden dolayı laiklik T.C. Anayasası’nın “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri” arasında sayılmıştır.
Atatürk Devrimlerinin temel taşı olan Laiklik Devrimi, 3 Mart 1924’te hilafetin ilgası ve Şeriye ve Evkaf Vekâletleri’nin kapatılması ile başlatıldı. 8 Nisan 1924’te 469 sayılı yasa ile Şeriye Mahkemeleri kapatıldı. Bunu 4 Ekim 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun kabul edilerek ek 864 sayılı Tatbikat Kanunu ile Mecelle’nin lağvedilmesi izledi ve böylece Laiklik Devrimi hukuksal ve kurumsal bütünlüğe kavuşturuldu.
Yazımızı T.C. Anayasası’nın 24. maddesi ile sonlandıralım:
“Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Mutlak arınmanın ruhu bu satırlardadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları