Dikmen Gürün

Öteki olmak ve insanlık onuru

23 Ekim 2018 Salı

Tiyatro B Plan’ın “Yuva/Home” adlı oyununda soruyor Sami Berat Marçalı: “Yuva nedir, neye denir?” ve devam ediyor günümüze dair sorularına: “Yaşadığımız ev? Doğduğumuz ülke? Barındığımız alan? Değişen enlem ve boylamlarımızla bitmeyen yuva arayışımız bir gün son bulabilir mi?” Aslında sadece günümüze dair değil bu sorular, ama çağdaş (!) dünyamızda tüm teknolojik olanaklarla, şiddetin resmini yakından çekebiliyoruz...

Mülteciler
Yine, oyunun yazarı Sami Berat Marçalı’nın sorusuna dönersek; yani “Yuva arayışımız bir gün son bulabilir mi?” dersek, herhalde cevabımız “Hayır” olacaktır. Dünyayı çepeçevre sarmış olan şiddet dalgası dört bir yana sürüklüyor arayış içindeki çaresiz insanları.
Kapatılan sınırlar, örülen duvarlar, tel örgüler ve bunları ölümüne aşmaya çalışan mülteciler. Geldikleri yerde şiddetten kaçan, kaçarken sulara gömülen, ya da sızdıkları coğrafyada farklı bir şiddetle karşılaşan istenmeyen-insanlar: Mülteciler... Mülteci olmak bir anlamda savrulmak demek. Bulunduğu yaşam alanından, bir zamanlar yuva olarak bellediği yaşam alanından zorunlu olarak koptuğu andan itibaren insanın ötekileşmeyi iliklerine kadar hissetmesi, eğer hayata tutunabildiyse, “indirgenmiş” olarak yaşaması demek mültecilik.

Yorumlar
Sami Berat Marçalı’nın iki dilde yazdığı; bu yıl Afife Oyun Yazarı Ödülü’nü aldığı, “Yuva/Home” dünyanın bir kesiminin içinde olduğu bu yaşamsal sorunlarla hesaplaşan başarılı bir çalışma. Yazar böyle bir konuyu bir saat içine sığdırdığı gibi, duygusallığa da asla prim vermiyor. Oyunda rol alan sanatçılar, başta bu yıl Afife Kadın Oyuncu Ödülünü alan Özlem Zeynep Dinsel ve Bora Akkaş, Erol Ozan Ayhan, Saim Karakule. Hepsi de rollerinin hakkını veriyorlar ve izleyiciyi dar bir alanda (Toyİstanbul Sahnesi) iki farklı mekâna taşıyabiliyorlar. Dünyanın üç köşesinden kopmuş, aynı dilleri bile konuşmayan dört insanın demokrasi ve özgürlükler ülkesi belledikleri yeni dünyanın kaotik şehri New York’un periferilerinden birinde kesişen yolları... Müzisyen olmak hayalleriyle kaçak olarak gelen ve şimdi bir takside çalışan öfkeli Tazim (Saim Karakale), kaçak olarak bindikleri gemiden denize atılan Seda (Özlem Zeynep Dinsel) ve yanında bomba patladığı için konuşamayan otistik kardeşi Barış (Bora Akkaş), cinsel tercihleri nedeniyle yaşadığı ülkede itilip kakılmaya daha fazla dayanamayarak ülkesinden kaçan ve New York’ta da ezilmekten kurtulamayan Chicho (Erol Ozan Ayhan)...
Dördü de bu kaybolmuşluklarını, ezilmişliklerini, öfkelerini, hınçlarını, isyanlarını abartıya asla yer vermeyen, zaman zaman insanı tebessüm ettiren, zaman zaman olayların gerçekliğini içinde hissettiren oyunculuklarıyla iletiyorlar seyirciye.
Bu dört insanın içindeki korkular, kırılmışlıklar sanki bir noktadan sonra yakınlaştırıyor onları birbirlerine. Dil unsuru önce daha da uzaklaştırıyor onları birbirlerinden ama sonra, bir biçimde aynı dili konuşmaya başlıyorlar sanki. Devamlı olmayacak, arkası gelmeyecek bir yumuşama, çaresizliğin kapıyı araladığı bir kısa süreç... “Öteki” olmak zor. Öteki olarak kalmayı sindirmek daha da zor. Gerek Sami Berat Marçalı’nın yorumunda gerekse oyunculuklarda bu gerçeği yakından yaşıyoruz Toy İstanbul sahnesinde.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eğitimin amacı nedir? 17 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları