Emrah Altındiş

Armağan ettiğin fular hep boynumdaydı

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Sevgili Ahmet Abi, Seni, güzel gülüşünü, haberlerini özledik. Çıkıp darbeye dair gerçekleri açığa çıkaracağın kitapları şimdiden dört gözle bekliyoruz. Eylül sonunda Harvard ve MIT’de yaptığın ve 15 Temmuz darbe girişimini değerlendirdiğin, Gülen cemaati ve AKP’nin nasıl yıllarca iç içe çalıştıklarını hatırlattığın ve darbeye dair-siyasi ayağı dahil-yanıtlanması gereken binlerce soru olduğunu anlattığın konuşmalardan sonra seni Boston(bul)’dan, bizim evin bahçesinden uğurlarken, boynuma eflatun fularını takmıştın. O fular bu kış hep boynumdaydı, o olmasa da aklımdaydın ya o olunca tutsaklığın aklımdan çıkmadı. Guardian için verdiğin ve yaşadığınız ağır tecridi anlattığın demeci boğazım düğümlenerek, seninle birlikte binlerce politik hükümlüye bu zulmü yasatanlara, tecride, bu harami saltanatından çıkar sağlayanlara lanet ederek okudum.

Seni/tutuklu gazetecileri dışarıda düşünen pek çok insan olduğunu bilmenizi istiyorum. O kahrolası tecrit koşullarında unutulduğunuzu düşünüyor olabilirsiniz. Unutulmadınız. Dahası Türkiye toplumuna ek olarak, Avrupa ve Amerika’da artık haber izleyen/okuyan herkes Türkiye’de bir diktatörlük rejimi kurulduğunun, referandumun nasıl çalındığının farkında. Geçtiğimiz nisan sonunda bir Diyabet Kongresi için Fransa’daydım, neredeyse tüm katılımcılar söz Türkiye’den açılır açılmaz, gazetecileri, tutuklamaları, baskıları soruyorlardı. Amerika’da da durum aynı, neredeyse tüm gazeteler Türkiye’de antidemokratik uygulamalara dair haberler basıyor. Geçtiğimiz hafta, Erdoğan Washington’da idi, Beyaz Saray önünde geniş katılımlı protestolar oldu. Lakin sonrasında bir skandal yaşandı. İçinde çocukların da olduğu 8-10 kişilik bir grup, Türk Büyükelçilik rezidansı önünde protestoya gitmiş, orada da Erdoğan’ın korumaları tarafından saldırıya uğramışlar. Görüntüler korkunç, insanlar kan içinde kalıyorlar. O günden beri konu halen Amerikan ana akim medyasının gündeminde, New York Times, Washington Post, CNN… Çok yeni Senatodan sert bir kınama çıktı. ABD’nin ya da AB’nin dünyada birincil dertlerinin demokrasi/insan hakları olmadığını biliyoruz lakin demem o ki, dünya kamuoyu, Türkiye’de nasıl korkunç baskılarla yasadığımızın farkında.

Peki, bu dünyanın/memleketin zor günlerinde umut nerede? Biz de bu soruyu soruyoruz. Bush ikinci kez Başkan seçildiğinde Amerika’da çoğu insan umutsuzluğa kapılmış. Noam Chomsky ve Howard Zinn konusu “Umut” olan bir panele davet edilmişler. Ustalar kısaca şöyle diyorlar: tarihe olduğumuz yerden, kimi zaman karanlıkta kaldığımız bir noktadan bakarsak umutsuzluğa kapılmamak mümkün değil, ancak pusulamız tarih ve mücadelelerin tarihsel süreçleri/sonuçları olursa umudu yitirmek için bir sebep yok. Dünyada isçi, kadın, eşcinsel, çevre, siyahların hak mücadelelerinin nasıl tırnakla kazınarak ama (on-yüz) yılların mücadelesi ile kazanımla sonuçlandığını ve sürdüğünü anlatıyorlar.

 

Dünyanın zor zamanları, 21. yy kapitalizmi otoriterizmi dayatıyor; lakin insanlık bir yolunu bulacak.

Zaten sokakları izliyorsundur, 8 Mart’ta kadınların on binlerle Taksim’i zapt etmesini, Newroz’da Kürt halkının milyonlarla alanlara sahip çıkmalarını, OHAL’e rağmen 1 Mayıs kutlamalarını ve Hayır oylarımızın nasıl Evet’i geçtiğini. Dahası Gezi’nin yıldönümündeyiz ve Gezi’yi yaratan o güzel insanlar hâlâ Türkiye’deler, buharlaşmadılar. Ve egemenlerin en korktuğu, senin kişiliğinle de aslında çok iyi örtüşen bir duyguyu temsil ediyorlar, cesareti ve cüreti. Gencecik çocukların devlete, AKP diktatörlüğüne, neoliberal politikalara kafa tutma cüretlerini, özgürlüğe olan arzularını. Bunu biliyor ve dehşetli korkuyorlar. Lakin korkunun ecele faydası yok.

Vedat Türkali’nin bir romanında okumuştum, Dr. Kıvılcımlı, “Devrimcinin bedeni vakıf mali sayılır” dermiş, ona göre! Bizim için kendine çok iyi bak, çok iyi bakin. Günlük beden egzersizlerini sakin aksatma/yın. Seni en içten duygularımla kucaklıyorum. Mina ve Yonca ile seni Boston’da Gaye ve Bostonbullu arkadaşlarımızla ağırlayacağımız günü bekliyoruz.

Bu vesile ile hukuksuz KHK’lere karsı direnen eğitmen arkadaşlarımız Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya, sevgili Gültan Kışanak’a, basta Demirtaş ve Yüksekdağ, tüm tutuklu vekillerimize, tutsak gazetecilere sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum. Bu zulüm iktidarı elbette yıkılacak, tüm düşünce suçluları özgürlüğüne kavuşacak. Bol sabır diliyorum. Seni, sizleri çok seviyoruz.

Harvard Medical School, Boston

DipNot: Birhan Keskin’in “Kargo” şiirini Cumhuriyet’in sizler için basmasını rica ediyorum.

KARGO

Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.

Yol boyunca aklında olsun.

Lazım olursa açar okursun. ,

Olmazsa da olsun,

bir zararı yok burada dursun.

 

Şuraya bir cümle koydum.

Bırak, acımızı birileri duysun.

Hem zaten şiir niye var?

Dünyanın acısını başkaları da duysun!

 

Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.

Ortada dursun.

 

Olur ya biri eline alır okşar,

biri alnından öper.

Az unutursun.

 

Buraya tabiatı koydum.

Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.

Onlar bizim kardeşimiz,

çok canın sıkılırsa

arada onlarla konuşursun.

 

Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.

Günlerimiz karanlık

ve çok soğuyor bazı akşamlar,

ısınırsın.

 

Buraya, bir inanç bir inat koydum.

Tut ki unuttun, tekrar bak,

o inat neyse sen osun.

 

Buraya yolun yokuşunu koydum.

Bildiğim için yokuşu.

Zorlanırsa nefesin, unutma,

ciğer kendini en çabuk onaran organ,

valla bak, aklında bulunsun.

 

Buraya umutlu günler koydum.

Şimdilik uzak gibi görünüyor,

ama kimbilir,

birazdan uzanıp dokunursun.

 

Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;

sen şahane bir okursun.

Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.

N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!

 

Burada bir tutam sabır var.

Kendiminkinden kopardım bir parça,

(bende çok boldur)

lazım oldukça ya sabır ya sabır,

dokunursun.

 

Burada güzel çaylar var.

Bu aralar senin için çok önemli.

Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.

Demlersin, maksat midene dostluk olsun.

 

Şuraya Youtube’dan müzikler,

Bach dinle filan, koydum.

Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,

koklayıp buluyorsun.

 

Buraya bir silkintiotu koydum.

Kırk dert bir arada canına yandığım,

kırkına birden deva olsun…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları