Samuray kılıcı

13 Kasım 2021 Cumartesi

Nevşehir Ürgüp yöresinin türküsüdür: Ayşemin Yeşil Sandığı.  

Gittiği koca evinde kayınpederinden gördüğü eziyet, baskı ve şiddet yansır her bir dizeye. En sonunda yaşadıkları canına tak eder. Atar kendini karanlık sulara: “Ayşemin yeşil sandığı / Daha elinin değdiği / Hiç aklımdan çıkmıyor / Kapılıp sele gittiği…”    

***

Geçen günlerde İstanbul’da sokak ortasında genç bir kadın, samuray kılıcı ile öldürüldü. Katil savunmasında, “Bir kadın öldürmek daha kolay olduğu için kadın öldürmeyi tercih ettim” dedi. Nice kadın gibi öldürüldü mimar Başak Cengiz de… Güldünya, Özgecan, Hazal, Şule, Gülistan gibi. Takıldı kaldı yine boğazımıza bir şeyler.  

***

Ortaçağın en büyük savaşçılarıydı şövalyeler. Yüzyıllar boyu Avrupa’nın yeşil kırlarında at koşturdular. Henüz kentlerin inşa edilmediği, yolların yapılmadığı, paranın az biraz dolaşıma girdiği “düzensiz” yılların düzen vermeye çalışan adamlarıydı her biri. Mülkiyetin iktidara sahip olmasıyla birlikte devlet otoritesi güçlenince yetim kaldılar. Yavaş yavaş çekildiler tarih sahnesinden. 

Japonya’da ise samuraylar, şövalyenin kendi dünya görüşlerine ve felsefesine göre ruh değiştirmiş haliydi. Kılıçları olan katana ve wakizashi’leriyle savaşçı kimliklerini ortaya koydular. Sonsuz bağlılıkları vardı liderlerine. Bir anlamda hizmetkârıydılar onların. Sorgusuz sualsiz teslim oldular. 

Şövalyeler Tanrı uğruna şerefleri için ölürken onlar liderleri için kendilerini siper etti.

Japonya’da da katanalar, tanklara tüfeklere direnemeyince samuray sınıfı toptan kaldırıldı. Böylece modern bir ordu kuruldu.

Ancak hiçbir zaman savunmasız insanları hedef almadılar. Onurlarını her şeyden üstün tuttular. 

***

Tsunetomo Yamamoto, dokuz yaşından itibaren Mitsushige Nabeshima’nın hizmetinde kaldı. Efendisi, ölünce bir kulübede inzivaya çekildi. Çünkü bir samurayın, efendisine ölümde de eşlik etmek üzere intihar etmesi yasaklanmıştı. Genç samuray Tsuramoto Tashiro, yedi yıl boyunca Yamamoto’yu ziyaret edip sohbetlerini bir kenara not etti. Yıllarca gizlenen kitap 1930’lu yıllarda gün yüzüne çıktı. Bir anlamda samurayların evcilleştirilmesine bir tepki olan “Samuray’ın El Kitabı”nın macerası böyle böyle oluştu. Bundan yıllar önce kitabı elime aldığımda, artık samuraylar çoktan Amerikan film şirketlerinin bir malzemesine dönüşmüştü. Yine de kitaptan, “Erdemli bir insanın yüreği uslanmıştır ve olaylara saldırmaz. Az erdemli biri huzurlu değildir, sorun yaratarak dolaşır ve her şeyle çatışma halindedir” sözü zihnimde takılı kaldı.  

***

Sonra bir gün bir adam, internetten kolayca samuray kılıcı satın aldı ve önüne çıkan kadını biçti. 

Çünkü erdemlilik, onur gibi sözcükler havaya, para, çek, tahvil, Bitcoin ise altın harflerle duvarlara yazılmaya başlandı. 

Çünkü memlekette yolda, sokakta, çarşıda, pazarda, evde, işyerinde, sosyal medyada güvende değil kadınlar. 

Çünkü uluorta gülmenin ayıp sayıldığı, yalnızca anne olanın takdir edildiği, evde oturmanın meşrulaştırıldığı, bedeninin utanılacak bir nesne olduğu bir coğrafyada soluk almaya çalışıyor her biri. 

***

Ama unutulan bir şey var, halayın başında kadınlar yer alıyor. Sahiciliğin, doğallığın, karşılıksız sevginin, yalınlığın incelikli ezgisi onlardan yayılıyor dünyaya… Yeter ki el ele tutuşsun kadınlar. Yeter ki İstanbul Sözleşmesi’ni yüksek sesle haykırsın kadınlar… 

***

Kadınların yakarışıdır türküler. Çığlığıdır zaman zaman. İsyan duygusudur. Ne diyordu Nevşehir türküsü? “Aman Ayşem mor menekşem/ Dağlar başı duman Ayşem/ Ağlama sen gelin Ayşem” 

Biz ne zaman kurtulacağız bu büyük acılardan?.. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çocuk işçiler... 27 Nisan 2024
Gezi notları 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları