Bayram çocuklar için güzeldir

Bayram çocuklar için güzeldir

13.04.2024 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

Solmuş fotoğraftan bir çocuk bakıyor. Üstünde bahriyeli kıyafeti. Saçlar özenle taranmış. Dahası bembeyaz şort gömlek takımını koruma sorumluluğu yüklenmiş. Ayakkabılar gıcır. Peki çocuk mutlu mu? Daha ilk günden giysisi kirlenirse ertesi gün bayramlığından mahrum kalacak. Oysa doya doya koşmak istiyor, arkadaşlarıyla sokak sokak dolaşıp şeker toplamak... harçlığını kotarırsa lunaparka gitmek. Bir dönem neredeyse bütün çocuklara giydirilirdi bahriyeli giysisi. Babamın da öyle bir fotoğrafı var. Sanırım dedem de ilkokuldayken bana almıştı. Birkaç kere giydim ya da giymedim. Öylece kaldı yıllarca askıda. Tarık Dursun K.’nin belki de bu nedenle “Bahriyeli Çocuk” öyküsünü pek severim. Güzelce kıyafeti giydirilmiş çocuk. Önce fotoğraf çektirilmeye götürülmüş. Hemen ardından da bayram yerine gidecek. Ama babası her zamanki gibi verdiği sözü anımsamıyor. Annesi götürecek onu lunaparka. “Çocuk olmuş babalara pek rastlanmaz; ama anneler çocuklarıyla çocukturlar. Çocuklarıyla birlikte onlar da ancak büyürler” diyor Tarık Dursun K. öyküsünde. Çünkü babalar hep giderler öyle ya... hatta bazen günlerce gelmezler.

***

Melih Cevdet Anday’ın “İçerdekiler” oyununda ise yıllar sonra bir çocuğun gözünden anlatılır bayram günleri. “On üç yaşındaydım. Ortaokula gidiyordum. Babam öleli iki yıl olmuştu. Yoksul düşmüştük. Annem terzilik yapıyordu. Zar zor geçiniyorduk. Büyük bir evin iki odasında oturuyorduk. Kitaplarımın çoğu noksandı, okul çantam bile yoktu. Bayram geldi, annem ne yaptı ne etti, bir ayakkabı aldı. Bir pantolonla bir gömlek dikti. Sabah erken kalkıp giyindim. Bir gün önceden sözleşmiştik, iki arkadaşım beni evden alacak, birlikte bayram yerine gidecektik. Atlıkarıncaya kiralık bisiklete binecektik, tatlıcıda tatlı yiyecektik. Annemden para istedim. ‘Paramız yok oğlum’ dedi. Çılgına dönmüştüm. Arkadaşlarım neredeyse geleceklerdi. Onlara ne diyebilirdim? Parasız olduğumuzu, bu yüzden bayram yerine gidemeyeceğimizi söyleyemezdim ya...” Melih Cevdet, anlatısına şöyle devam eder: “Beni üzgün seyreden annem dolaptan çantasını çıkardı, para aradı, bula bula bir lira buldu. ‘Haydi giyin’ dedi. ‘Bir lira yetmez mi?’ (...) Sokağa çıktık. Çok neşeliydim. Kabıma sığamıyordum. Fakat köşeyi dönerken evimize baktım, annem pencereden uzanmış gülümseyerek el sallıyordu. O zaman içimden bir ağlamadır geldi, gözlerim doldu. Tıkanıyordum. Ağladığımı belli etmemeye çalışarak arkadaşlarıma,‘Ben gelmiyorum’ dedim. Biri ‘Paran yok, ondan gelmiyorsun?’ dedi alay ederek. Elimi cebime attım ve bir lirayı çıkartıp gösterdim. Beni oracıkta bırakıp gittiler. Sokaklarda gelişigüzel dalarak bir süre dolaştım. Kimseye göstermeden ağladım, sonra gözlerimi sildim. Elimden geldiğince neşeli olmaya çalışarak eve döndüm. Annem beni görünce ‘Neden döndün?’ diye sordu. ‘Canım istemedi’ dedim ve cebimden bir lirayı çıkartıp uzattım. Zavallı kadıncağız şaşırdı, parayı alıp masanın üzerine koydu. Sonra beni kucakladı. Göğsüne bastırdı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.” Bayramlar bazen çocukların birdenbire büyümesini sağlar. 

***

Neredeyse bütün çocukluk öykülerinde bayramların yeri vardır. Oktay Akbal o güzelim kitabı “Lunapark”ta yetişkin bir insanın geriye dönüşlerle yaşadıklarını anlatır. Öyle ki çocukluk dirilip yeniden çıkıp gelir yanımıza. Öyle kurar ki anlatısını sanki bizim çocukluğumuzdur anlatılan... “Kırgınlığım lunaparkta unutulmuş bir çocuğun nefreti kadar. Sorun atlıkarıncalar değil. Arkamdan dönüp duran dönme dolaplar...”

***

Kasabalarda sadece bayram için kurulan lunaparklarda bugün hâlâ çocuklar şenleniyor. Çoğunun boyası çıkmış demirlerinden salıncaklar yine de parlıyor. Şıkıdım atlıkarıncalar ise artık AVM’lerde bize bakıyor. Çünkü lunaparkların tarihi de dünyada ticaret fuarlarının ve buna bağlı olarak kapitalizmin hızını artırdığı 1800’lü yılların ikinci yarısından sonra başlıyor. Hatta ilk dönme dolap ilk defa çocuklarla Chicago’da Kolomp Dünya Fuarı’nda 1893’te buluşmuş. Ne diyordu Walter Benjamin “Pasajlar”da? “Dünya fuarları malın değişim değerini çarpıtır.” 

***

Ne olursa olsun çocukluk bayramlarda yaşanır. Ve en derin hatıralar orada soluklanır. Oysa Rabia Naz tam altı yıldır bayram nedir, bilmiyor!

Yazarın Son Yazıları

Erhan Gökgücü Ödülleri

Tolstoy’un “Savaş ve Barış” romanında aklımda ellenmeden duran bir bölüm vardır.

Devamını Oku
29.11.2025
Çocuk Mezarlığı

Geçtiğimiz hafta Urfa’da marangoz atölyesinde çalışan bir çocuk işçi cezalandırılmak maksadıyla önce soyuldu.

Devamını Oku
22.11.2025
Evler...

Gülten Akın “Evler” şiirinde dediği, “Odaları şarkı tutan ev/ biri mistik biri güncel biri öyle eski/ pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan, melâli hüzünden ayıran ev/ işte o ev”di bizim ev de...

Devamını Oku
15.11.2025
Bizi Öldürdükleri Yer: İlhan Erdost Mezarlığı

12 Mart’ın hemen sonrası.

Devamını Oku
08.11.2025
Otel odalarında…

Otel odalarında…

Devamını Oku
01.11.2025
Bir Davanın Düşündürdükleri: Toplumsal Cinayet

Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanı, dünyanın en güzel adalarından birinde geçer: Mercan.

Devamını Oku
25.10.2025
Kitabın onurunu korumak

D.H. Lawrance “Kitaplar” adlı denemesinde, “Bir kitap iki kapaklı bir yeraltı kovuğudur. Yalan söylemek için eşi bulunmaz bir yer...” diyor.

Devamını Oku
18.10.2025
Okan Toygar’la Ataol Behramoğlu söyleşisi: ‘Hayatımız Güzeldir’

Yıl: 1983. Tren iki saat kadar rötar yaptığı Kapıkule’den ayrılmak üzere.

Devamını Oku
11.10.2025
Bir kadının hikâyesi

Kardeşim Zeynep Altıok’la birlikte geçtiğimiz haziran ayında Kadıköy Belediyesi’nin katkılarıyla Asım Bezirci üzerine bir panel gerçekleştirmiştik; şimdi de Bezirci için o panelden yola çıkarak hazırlayacağımız bir kitap çalışması için kolları sıvadık.

Devamını Oku
04.10.2025
Dil Derneği’nin Dil Bayramı’nda Yaşar Kemal

“Çocukluğum cennetimdi.” Annemle birlikte Türk Dil Kurumu’nun merdivenlerinden tırmanır...

Devamını Oku
27.09.2025
Çizgi roman denilince...

90’lı yıllarda Ankara’da bir üniversite öğrencisiyken ders çıkışı sınıf arkadaşımla sahafları dolaşırdık.

Devamını Oku
20.09.2025
Hangi 12 Eylül?

Yıllar önce okumuştum Yiğit Bener’in yazdığı “Eksik Taşlar” romanını.

Devamını Oku
13.09.2025
Kültürün demokratikleşmesi için festivallerin yaygınlaşması

Son yıllarda “kültür politikası” üzerine çok sayıda çalışmanın karşımıza çıktığı bir gerçek.

Devamını Oku
06.09.2025
Yanı başımızda oluşan nefret dili

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız.

Devamını Oku
30.08.2025
İki deprem: Sındırgı depremi ile siyaset depremi

“Hadi, gelin de dikkatle seyredin bu korkunç yıkıntıları,/ Küllerini şu talihsizin, şu döküntüleri, şu kalıntıları...”

Devamını Oku
16.08.2025
Gazze’de katliam, dünyada ikiyüzlülük

Geçtiğimiz günlerde son on beş yıldır Gazze’ye gönüllü olarak giden İngiliz doktor Nick Maynard’ın İsrail’de devam eden gaddarlığı anlattığı haberler yansıdı basına.

Devamını Oku
02.08.2025
Adalet terazisi

Paris’te bir sonbahar günüydü...

Devamını Oku
26.07.2025
Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor.

Devamını Oku
19.07.2025
Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Sivas’tan sonra Rıfat Ilgaz’ı anımsamak...

Devamını Oku
12.07.2025
Bir yangının külü...

Yanıyoruz. Hem de birer ikişer değil, azar azar değil, biner biner...

Devamını Oku
05.07.2025
Bilimden yana edebiyata doğru

Bizlerin yaşam döngüsü tam otuz iki yıldır ortaçağ karanlığı olarak nitelendirdiğimiz Sivas katliamının yaşandığı o kara günde saklı...

Devamını Oku
28.06.2025
Nükleer savaş dersleri

Bazı kitaplardan bazen bir duygu tohumu, bir im kalır geriye.

Devamını Oku
21.06.2025
Siz Nihat Genç deyin ben abi…

Gökbilimciler, iki yıldızın evrende çarpışmasını “birleşme” olarak yorumlar...

Devamını Oku
14.06.2025
Cezaevi kapısında...

Bugün bayramın ikinci günü. Canımız sıkkın, yüreğimiz buruk. Düşünceleri nedeniyle kırk kilit altına alınanlarla özgürce buluşuncaya kadar tadımız tuzumuz yok!

Devamını Oku
07.06.2025
Sarıyer Edebiyat Günleri

Geçtiğimiz hafta pazar günü Sarıyer Belediyesi’nin düzenlediği “12. Sarıyer Edebiyat Günleri”nde “Öykücülüğümüzün Yüz Yılı” başlıklı bir panelde Sadık Aslankara, Özcan Karabulut, Hürriyet Yaşar’la birlikte konuşmacıydım.

Devamını Oku
31.05.2025
Bir Aydınlanmacı: Refik Ahmet Sevengil

Elimde uzun süredir Cemal Ünlü’nün kaleme aldığı “Söylemenin Vakti Var: Bir Yirminci Yüzyıl Bilgesi: Refik Ahmet Sevengil” kitabı var.

Devamını Oku
24.05.2025
İç sıkıntısı

Umutsuzluk ölümcül sayılabilecek bir hastalıktır. Büyük iç sıkıntıları daha çok geçmişle değil gelecekle ilişkilidir. İnsan geçen günlerden çok gelecek günlere ilişkin kaygı duyar.

Devamını Oku
17.05.2025
Dün, bugün, yarın

Dün, bugün, yarın

Devamını Oku
10.05.2025
Bir ‘örgü’ meselesi

Bir ‘örgü’ meselesi

Devamını Oku
03.05.2025
Yazarın masası

Yazarın masası

Devamını Oku
26.04.2025
Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Saf kötülüğün karşısında ayakta kalmaya çalışan iyilik

Devamını Oku
19.04.2025
İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

İyi ki doğdun Ataol Behramoğlu

Devamını Oku
12.04.2025
‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

‘Ödenmeyecek! Ödemiyoruz!’

Devamını Oku
05.04.2025
Hüzünlü bir tiyatro günü

Hüzünlü bir tiyatro günü

Devamını Oku
29.03.2025
Onur mücadelesi

Onur mücadelesi

Devamını Oku
22.03.2025
Başka bir sağlık sistemi mümkün

Başka bir sağlık sistemi mümkün

Devamını Oku
15.03.2025
‘Kadınlar da Vardır’

‘Kadınlar da Vardır’

Devamını Oku
08.03.2025
İç dökümü

İç dökümü

Devamını Oku
01.03.2025
Kral Çıplak

Kral Çıplak

Devamını Oku
22.02.2025
Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Saklı bir tarih: ‘Ankara Öykü Günleri’

Devamını Oku
15.02.2025