Erinç Yeldan

Neoliberalizm, İslami Sermayenin Yükselişi ve AKP

26 Mart 2014 Çarşamba

Tam zamanında yetişen bir kitap: Neoliberalizm, İslami Sermayenin Yükselişi ve AKP, (Yordam Kitap, 423 sf.). Artık giderek ulusal bir foruma dönüşmüş bulunan ve AKP’nin yürütücülüğündeki neoliberal projeyle hesaplaşma fırsatını da içinde barındıran 30 Mart yerel seçimleri öncesinde, belleklerimizi tazeleyen ve kuramsal altyapımızı tarihsel örneklerle zenginleştiren bir kitap. Deyim yerindeyse “Hızır gibi yetişti”. “İslami orta sınıf”; “İslamcı büyük burjuvazi”; “Küreselleşme, AKP, İslamcılık ve neoliberalizm” konularını kapsayan dokuz değerli katkıyı derleyen çalışma, Neşecan Balkan, Erol Balkan ve Ahmet Öncü’nün titiz emekleri sonucunda kitap raflarına ulaşmış durumda.

***

Bu değerli katkıyı kitabın önsözünden derlediğim üç grup alıntı aracılığıyla siz değerli okurlarıma yakından tanıtmak arzusundayım:
1) Türkiye, geçen on yıl boyunca dünya medyasında “piyasa ekonomisini” ve demokrasiyi İslamiyet ile uyumlaştıran özgün bir ülke olarak öne çıkarıldı. Dahası, hem IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların, hem de özel finans/derecelendirme kuruluşlarının raporlarında, dönemin AKP hükümetleri ekonomik mucize gerçekleştirmiş, siyasi başarı örnekleri olarak gösterildiler. Bunlara ek olarak, Türkiye’nin İslamiyet ve kapitalizmi eşine az rastlanır bir uyum içinde bir araya getirdiği, bu nedenle de İslam dünyasının diğer ülkelerine örnek teşkil edebileceği artık sıradan bir yorum haline gelmişti.
Aslında, bu sözüm ona “mucizenin” altında, Türkiye’deki sermaye birikimi rejiminin mantık ve yapısında demokratik olmayan yollarla gerçekleştirilmiş köklü bir değişim gizliydi. Bu süreç, Özal hükümetlerinin 12 Eylül askeri rejiminin baskıcı yasal düzenlemeleri sayesinde ciddi bir toplumsal muhalefetle karşılaşmaksızın uyguladıkları “serbest piyasa” odaklı iktisat politikalarıyla 1980’li yıllarda başlamıştı. 2000’li yıllara gelindiğinde, Erdoğan hükümetlerinin icraatlarıyla kamu ekonomisi tümüyle tasfiye edilerek yeni birikim rejiminin iktisadi ve siyasi temelleri sağlamlaştırıldı. Türkiye bu uzun yolun sonunda, ulusal pazara yönelik sanayileşmeye dayalı sermaye birikimi rejiminden küresel ölçekte serbest mal ve sermaye hareketlerine dayalı bir sermaye birikimi rejimine, popüler adıyla neoliberalizme geçişini tamamlamış oldu.
2) İktisadi örgütlenmede otuz yılı aşkın bir zamana yayılan bu köklü yapısal dönüşüm iç içe geçtiği toplumsal ve politik alanlarda da bir dizi ciddi değişime yol açtı. Her şeyden önce toplumsal alanda İslamcı bir burjuva sınıf daha önceki dönemin laik burjuvazisinden farklı bir kültürel oluşum olarak ayrışıp, görünür hale geldi. Daha sonra, bu yeni hâkim sınıf bölüntüsünün (fraksiyonunun) serpilip gelişerek laik burjuvaziyle çıkar çatışmasına girmesinin bir izdüşümü olarak, İslamcı hareketin ideolojik yapısında da bir çatallanma oluştu. 1970’li yıllardan itibaren belirgin bir “Batı” karşıtı konumlanışı benimseyip genel eğilim olarak küçük sermaye sahiplerinin çıkarlarını temsil edegelmiş Milli Görüş hareketinden kopan bir grup, 2000’li yılların başlarında yeni bir İslamcı oluşum olarak ortaya çıktı. Yeni dönemin bu yeni İslamcıları, dünya piyasalarına eklemlenmekten, sermaye hareketlerine (ve dolayısıyla faiz kazançlarına) açık olmaya, AB ile bütünleşmekten, ABD ve NATO’nun Ortadoğu’daki stratejik ortağı konumunu benimsemeye kadar bir dizi İslamcılıkla bağdaştırılması pek kolay olmayan siyasi girişime aday olduklarını ilan etmekten çekinmiyorlardı. Kendilerini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlayan bu başkalaşmış (metamorfoza uğramış) İslamcılar, AKP’yi kurdular ve sonunda iktidara geldiler.
3) AKP hükümetlerinin uyguladığı neoliberal ekonomi politikalarının sonucunda dış şoklara açık, kırılgan bir ekonominin yaratılacağı birçok eleştirel iktisatçı tarafından uzunca bir zamandır dillendirilmekteydi. Eleştirel sesleri bastıran “büyüme performansı” ise kısa dönemli sermaye girişleriyle beslenen dış borçlanmaya dayanıyordu. Dışarıdan yeni borç bulundukça tüketim ve yatırım artıyor; ulusal gelir büyüyordu. 2013 Mayısı’nın sonlarına yaklaşırken Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısı da aniden su yüzüne çıktı. Ana akım medya bile daha önce sessizliğe terk edilmiş olan eleştirel iktisadi analizleri sunmaya başladı; küresel piyasalarda Türkiye’nin dünyanın en kırılgan ekonomisi olduğu duyuruldu. Türkiye’deki ekonomik büyümenin sürdürebilmesi yeni borç bulunmasına, yani sermaye girişlerine bağlıydı. Bu olmadığı takdirde ufukta büyük bir Türkiye krizi görünüyordu.

***

Daha önce farklı bakış açılarından ayrı ayrı incelenmiş olan neoliberalizm ve İslamcı sermaye olguları kitapta ilk defa bir arada kapsamlı bir içerikte ele alınıyor. Böylelikle, son yirmi yıla özgünlüğünü kazandıran İslamcı sermaye birikiminin neoliberal politikalarla ilişkisi ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan yeni sınıf oluşumları ciddi bir şekilde inceleniyor. Buna ek olarak derlemede Türkiye’de ve dünyada gayet gevşek ve içeriği tanımlanmamış, içine her şeyin doldurulabileceği bir kavram olarak kullanıldığı düşünülen “orta sınıf” kavramına, daha iyi tanımlanmış, daha bilimsel, daha somut bir içerik ve bundan türeyen kuramsal ve ampirik tartışmalara yeni bir boyut kazandıracağı amaçlanmış. Türkiye üzerine yapılan çalışmaların bu açıdan zenginleştirilmesi Gezi ve benzeri siyasi olaylar sırasında gündeme getirilen sınıfsal yorumlar ve çözümlemelere eleştirel olarak yaklaşılabilmesine de olanak sağlayacak nitelikte.
Küresel büyük sermayenin Türkiye ve yakın coğrafyasına ilişkin iktisadi ve sosyal dönüşümlerini ve neoliberal projelerini daha yakından tanımak için büyük bir fırsat içeren Neoliberalizm, İslami Sermayenin Yükselişi ve AKP derlemesinin hazırlığında emeği geçen tüm yazarlara ve Yordam Kitap çalışanlarına teşekkür borçluyum. Dedik ya, gerçekten “Hızır gibi yetişti”...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları