Erinç Yeldan

Talan Ekonomisi

05 Haziran 2013 Çarşamba

Yaşamın akışının son derece hızlandığı günler içindeyiz. Bunu fırsat bilerek, ne zamandır yapmayı tasarladığım ama bir türlü fırsat bulamadığım bir özet yazısını sizlerle paylaşmak arzusundayım. Son iki-üç aydır bu köşede yayımlanmış yazılarımdan kısa bir derleme ile Türkiye ekonomisinin bütününe dair bir kuşbakışı özetin yararlı olacağını düşündüm:
Büyüme trendi düşmektedir (27 Mart): 2001 krizi sonrasında yaratılan en büyük yanılsamalardan birisi de Türkiye ekonomisinde çok hızlı bir büyüme içinde olduğudur. Hükümet çevrelerince ve kimi uluslararası kurumlarca öne sürülen resmi görüş, Türkiye ekonomisinin istikrarlı ve yüksek büyüme hızına sahip olduğu yönündedir. Oysa resmi veriler bu savlarla bağdaşmamaktadır: Türk ekonomisinin 2001 krizi sonrasında yıllık ortalama büyüme hızı, yüzde 4.8 olan tüm Cumhuriyet dönemi büyüme ortalamasından farklılık göstermemektedir. Bunun da ötesinde 2002-2012 arasında yıllık büyüme oranları ortalamasının eğimi negatiftir; yani büyüme hızları giderek yavaşlamakta olan bir ekonomi görünümü sunmaktadır. 2002 sonrası büyüme patikasının ardında, ucuz dövizin sunduğu aritmetik işlemlere dayalı olarak dolar bazında hızlı bir büyüme yanılsaması yaratmaktadır. İktisat yazını spekülatif sermaye girişlerine dayalı bu tür istikrarsız ve sürdürülemez nitelikli büyüme deneyimlerini spekülatif-yönlü büyüme (speculative-led growth) kavramıyla karşılamaktadır.
Türkiye sanayisizleştirilmektedir (22 Mayıs): 2000’li yılların en büyük çarpıtmalarından birisi de “finans burjuvazisinin stratejik çıkarına olan bir kararın, tüm ekonomik birimlerin çıkarınaymış” gibi değerlendirilmesidir. Moody’s, S&P gibi uluslararası derecelendirme kuruluşlarının Türk finans sisteminin sunduğu yüksek oranlı kazançları şehvet ve iştaha ile izlemesi ve finansal spekülasyonun yoğunlaşması Türk sanayine ve işgücü piyasalarına yapısal nitelikli önemli yükler getirmektedir. Unutmayalım ki “bir ekonomik krize en yakın olan ekonomi, uluslararası sermayenin en gözde konumunda olan ekonomidir”. Bu yorumun bir söz oyunundan ibaret olmadığını artık çok yakından biliyoruz.
Aşırı yoğun sermaye girişleri ile birlikte Türkiye’nin artık kronikleşmiş dış açık (cari işlemler açığı) sorunu büyümekte; artan ithalat bağımlılığı nedeniyle de ulusal sanayinin ara ve yatırım malları zinciri tahrip edilmekte; işgücü piyasalarında ise işsizlik ve emeğin enformalleşmesinin yapısal koşulları kemikleşmektedir. Ara malı ithalatına dayalı ithalat, en tahripkâr ithalat biçimidir. Nitekim, sanayinin milli gelir içindeki payı IMF Programı’nın
Yakın İzleme Anlaşması’nın ilan edildiği 1998’den bu yana yüzde 24’ten, yüzde 15.5’e geriletilmiş durumdadır.
Borç ve talana dayalı ekonomik büyüme (10 Nisan): Türk ekonomisinin büyüme süreci “sönmekte olan ve düzensiz hareket eden balon” sözcükleriyle betimlenmektedir. Resmi verilere göre 2008 sonrasında Türkiye ekonomisi ulusal gelirini 44.3 milyar; dış borçlarını ise 55.8 milyar dolar yükseltmiştir. Dış borçlanmadaki toplam net artış, ulusal gelirdeki toplam artıştan daha fazladır. Türkiye’nin yeni uluslararası işbölümü içerisindeki konumu, kolektif emperyalizmin sadece iktisadi değil, siyasi tercihlerinin bir uzantısıdır.
Geçen haftaki yazımızın konusu ise
Y-nesli diye anılmakta olan gençlerimiz idi. “Y-Kuşağı çocukları kapitalizmin acımasız sömürüsünün sonuçlarını doğrudan yaşamak zorundalar” vurgusu altında yazımızı şu sözlerle sonlandırmış idik:
İklim değişikliği ve küresel ısınma tehditlerini yaşayan dünyamız; işlevsizleştirilmiş bir küresel ekonomi; yoksulluğunun sorumlusunu “başkalarında” gören şiddet eğilimli siyasi sistemler...
1980 sonrası dayatılan neo-liberal küreselleşmenin saldırısı altındaki gençler! Parti bitti, evi temizlemek size düşüyor.
Umudumuz sizlerde...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları