Bahar Ayini

07 Nisan 2021 Çarşamba

İlkbaharla birlikte kışın karanlık günlerinden sıyrılıp yüzümüzü aydınlık yaz günlerine çeviririz. İstanbul’da Lale Devri’ne esin veren doğa uyanır. Mor salkımlar, erguvanlar, laleler açar. Burada, “Kış, o karanlık yüzünü doğanın rengârenk uyanışına devreder” diye romantik bir cümle kuracaktım. Oysa bugünlerde her konuda geçirdiğimiz korku dolu karabasandan uyanabilecek miyiz acaba? Doğayla, doğamızla barışabilecek miyiz? Hele romantizmin hayal gücünü bir daha tadacak mıyız? Yeniden romantik cümleler kurabilecek miyiz?

Stravinski’nin Bahar Ayini balesini dinliyorum. Yirminci yüzyılda müzik sanatının bir kırılma noktası. Baştan sona dramatik bir gerilim içinde. İlk şekliyle piyanoda dört-el için bestelenmiş, sonradan orkestraya uyarlanınca vurmalı çalgılar (tamtamlar) başrolde yer almış. Birinci temsil 22 Nisan 1913 tarihinde Metropolitan Operası’nda yapılmış. Massine’in koreografisinde Martha Graham dans etmiş. Bu ilk temsil aynı zamanda büyük bir skandal olarak tarihe geçmiş: Daha perde kapanmadan sahneye yumurtalar filan atılmış. Çünkü zamanın izleyicisi için vurmalı çalgıların ritmik yapısındaki şiddetli “gürültü”, önceki çağların dans kavramındaki romantik kimlikten yoksunmuş.

Bestecinin 1908’deki ilk çalışmaları olan Scherzo Fantastique ve Havai Fişekler büyük övgü toplayınca zamanın ünlü korrepetitörü Diyagilev, ona, 1910 yılında Ateşkuşu Balesi’ni ısmarlar. Stravinski, Ateşkuşu’ndaki parlak orkestra renkleriyle sanatını kanıtlamaya başlamış, bunun da ardından Petruşka ve Bahar Ayini balelerini ortaya çıkarmıştır. Stravinski’nin değişik dönemleri, 20. yüzyıl müzik tarihinde de değişik akımların öncülüğünü yapmıştır: İlkelcilik, Yeni Klasikçilik, Folklorculuk ve hatta Gelecekçilik (Futurism) bile Stravinski’den ışık almış akımlardır. Her dönemde değişik giysilere bürünse de ritim öğesine ayrıcalık tanıması, besteciye has bir özelliktir. Düğünler Kantatı gibi en yalın dokudaki yapıtından Bahar Ayini gibi en karmaşık armoniye sahip yapıtına kadar ritmin gücü her şeyin üstündedir. Hemen her çalışmasındaki bir diğer ortak payda ise tiyatro ve dans olgusunu kullanmasıdır.

İLKELCİLİK (PRİMİTİVİZM)

20. yüzyıl başında, 19. yüzyılın romantizmindeki kişisel düş dünyasına tepki olarak birçok akım iç içe doğar. Bunlardan birisi, ilkel sanatın yeniden gündeme gelmesidir. Böylece güçlü bir ritim dokusu, günün müziğine yepyeni renkler sunar. İlkel boyların sanatı yalnız müzikte değil, plastik sanatlarda da etkinleşir: Örneğin tören maskeleri Ernst Ludwig Kirchner ve Franz Marc gibi Alman ressamları etkilerken, Paris’te de Picasso ve Braque gibi ressamların ilgisini çeker; müzik sanatında da Stravinski’nin Bahar Ayini balesiyle özdeşleşir. Bu çalışma o güne dek bale izleyicilerinin alışık olmadığı bir ortam sunar: Sahnede tütüler içindeki düşsel balerinler yerine, çuvallara sarılmış, köşeli bir devingenlik sergileyen dansçılar vardır. Bir yanda ısrarlı ritmin tekdüzeliği; öte yanda ilkelliğin dizgin vurulamayan coşkusu ve çoğunlukla tonal olmayan armoninin yarattığı disonant sesler, iç içe sergilenir. Nijinski’nin koreografisi üstüne hazırlanan yapıtın her perdesi tedirgin adımlarla başlayıp coşkun bir doruğa tırmanır. Bu eserin getirdiği yenilik, yalnız yürekli ritim kurgusunda değildir. Büyük orkestranın etkin sonoritesi, akor birleşimlerinin bağdaşması ve bütününde içerdiği mantık, çağın başyapıtlarından biri olması için yeterlidir. 

Bu yapıtın el yazması son sayfasının altına Stravinski şöyle bir not düşmüştür: 

“Bugün, 4.11.1912, Pazar. Dayanılmaz bir diş ağrısı içinde Bahar Ayini’ni tamamladım.”

Bahar Ayini’ni dinlerken yalnız Stravinski’nin 20. yüzyıl başındaki anlatımına değil, günümüzün her konudaki kargaşasına da göndermeler bulabilirsiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları