Tan Dun Doğu ile Batı’yı eski ile yeniyi harmanlıyor

29 Haziran 2022 Çarşamba

Tan Dun ve eşiyle yemek yiyoruz. Bilgili, görgülü, zarif ve esprili insanlar. New York’ta yaşıyorlar. Sürekli her şeyi merak edip sorguluyorlar. Not alıyorlar, öğrenmeye çalışıyorlar. Tan Dun (d.1957) Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki çağdaş müziğin önde gelen bestecilerinden. İstanbul Festivali’nin bu yılki Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nün sahibi. Besteci olarak Doğu ve Batı geleneklerinin sınırlarını aşan yaratıcı dağarcığıyla tanınıyor. Daha önce aralarında Grammy ve Oscar’ın da bulunduğu nice ödül almış. Şef olarak da dünyanın en ünlü topluluklarını yönetmiş. Onu İstanbul’da ilk kez, zor ama renkli bir dağarcıkla BİFO’yu yönetirken izledik. Başta ve sonda Igor Stravinski’nin birer yapıtı vardı: Havai Fişekler ve Ateş Kuşu Süiti. Kendi çalışmalarını bu dev bestecinin yapıtları arasına yerleştirmişti. 

Tan Dun, Çin’deki Hunan kentinde doğmuş, ilk eğitimini Merkez Müzik Konservatuvarı’nda almış; Columbia Üniversitesi’nde doktora yapmış. Orada Philip Glass, John Cage, Meredith Monk, Takemitsu ve Steve Reich gibi Doğu ve Batı’nın en önemli çağdaş bestecilerini incelemiş. Sonra da bu etkileri atalarından kalma Çin müziği ve tiyatrosuyla birleştirmiş. Bu arada geleneksel çalgıların dışında yeni tınılar ararken kâğıt, su ve taş gibi organik malzemeleri de müziğine katmış. Organik çalgılarda Hunan’daki çocukluk yıllarından kulağında kalan günlük yaşamın seslerinden esinlennerek perküsyon ve orkestra için Su Konçertosu’nu yazmış, ardından Water Passion After St. Matthew (2000), Çay: Ruhun Aynası (opera, 2002) ve Perküsyon ve Perküsyon Orkestrası için Kâğıt Konçertosu’nu (2003) bestelemiş. Bugün Tan Dun’un yapıtlarını dünyanın en ünlü solist ve orkestraları, en önemli sahnelerde seslendiriyorlar. Ona büyük kuruluşlardan eserler ısmarlanıyor.

Keman/piyano için İkili Konçerto, İstanbul Festivali’nin, Borusan Sanat’ın, New Century Oda Orkestrası ve Odessa Classics Festivali’nin de katıldığı bir siparişti. Kemancı Daniel Hope ile piyanist Alexey Botvinov bu yapıtta ve Dun’un Passacaglia’sında harikalar yarattılar.  

Tan Dun’u şef olarak izlemek ve kendi yapıtlarıyla dinlemek müthiş bir deneyimdi.

AŞKIN YÜZLERİ ÖYKÜLEŞTİ

Bilirsiniz, bir konserde üç temel etken vardır: Besteci, yorumcu ve dinleyici. Festivalin 50. yılını kutladığımız şu günlerde çok yönlü besteciler, çok boyutlu yorumlar ve yeni katılan dinleyicilerle tanıştık. Söz edeceğim konser kısacık parçalardan ve uzak çağlardan oluşuyordu: Kontrtenor Jakub Josef Orlinski’yi ilk kez dinliyordum. Meğer Türkiye’de müthiş bir “takipçi kitlesi” varmış. İş Sanat’ın salonunu tıklım tıklım dolduran hayranları onu dakikalarca ayakta alkışladılar. Bunca genç dinleyici yüzyıllar öncesinden kastratların ses rengine göre bestelenmiş yapıtları nefes almadan dinliyordu. Sahnede yedi yorumcu vardı. Tıpkı Rönesans ve Barok dönem gibi ortadaki klavsen yüzünü topluluğa, sırtını izleyiciye dönmüş; klavsenci Maxim Emelyanychev, topluluğu şef gibi yönetiyordu. Henüz büyük orkestraların kurulmadığı, şeflerin ortaya çıkmadığı dönemi yansıtıyorlardı. Orlinski’nin solistliğindeki bu yedi kişilik topluluk, Cavalli, Boretti, Bononcini, Conti, Predieri, Hasse ve Handel gibi bestecilerin yapıtlarını çaldılar. Çalgı topluluğu yalnız şarkılarda değil, çalgısal yapıtların içinde bile dramatik ortam yaratıyordu.

Konserin üç temel etkeniyle başladım söze: Besteci ve icracılardan sonra dinleyiciden söz etmek istiyorum. Dinleyicinin bir kısmından henüz yapıtların ortasında, bölüm aralarında canhıraş alkışlar yükseliyordu. Onlara artık kızmamaya, ters bakmamaya karar verdim. Bu yeni tanıştığımız kitleyi kazanmak gerekiyor, kırmak değil. Onlar da -bırakın bölüm aralarını- sahnedeki yorumcuların her nefesinde çılgınca alkışlamamayı zamanla öğrenecekler. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları