Feyzi Açıkalın

Kurban Bayramı okumaları

23 Temmuz 2021 Cuma

Kurban Bayramı şüphesiz ki ülkenin, üstünden okuma yapılabilecek en önemli “sosyal olgusu” haline geldi. Kurban(!) ülkedeki geçerli fiziksel bağlamından uzaklaştırılarak başka yönleriyle servis edildi.

Diyanet kurumu, Kurban Bayramı’nı anlamlandırmada, “yakınlaşmak, paylaşmak” sloganıyla ön aldı. Bu sloganla uygar bir sosyal devletin, vatandaşlarını birbirine muhtaç etmeden, “yardımlaşma, dayanışma” adıyla himmet altında bırakmaksızın uygulamak durumunda olduğu politikalarının, sanki önüne geçiliyordu.

Diyanetin önderliğine, ondan geri kalmamak için yerel belediyeler, “cömert eller, merhametli gönüller” yumuşaklığında ses verdiler. Yine bazı nöbetçi laik(!) kurumlar da “askıda yardıma” kadar işi götürdüler!

Siyasal rejimin bir bölümü ise kutlama mesajlarıyla fark yarattı: Öncesindeki yıllarda “Mübarek” mi, “Kutlu” mu tartışması yaşanırken, onlar bu yıl el arttırıp Arapçasını tercih ediverdiler. Kuyrukçular hep bir kalemden, “Eid al-Adha Mubarak” sözleriyle kutlama yaptı. Şeriata ısınma böyle bir şey olmalıydı…

Son beş yıldır yaz aylarında kutlanmakta olan Kurban Bayramı, aslında bambaşka bir niteliğe bürünmüştü. Ülke vatandaşları Kurban Bayramı’nı bir tatil fırsatı görüp, şehir ölçeğinde yer değiştiriyorlardı. Ve dahi bu göçe, yurt dışında yaşayan soydaşlar da büyük katkı veriyordu. Böylece bu geçici birlikteliğin tarafları arasında yani tatile gelen ve yerleşikler arasında yeni etkileşimler ortaya çıkıyordu.

Malumunuz, insanoğlu gittiği yerde farklı davranışlar gösterme eğilimindeydi. Memleketinde genel geçer toplum kurallarına, birlikte yaşam kültürüne bir çok nedenle uymak durumunda olanlar, tatile çıktıkları beldelerde adeta işgalci gibi davranabiliyorlardı. Sosyal medya paylaşımlarının da etkisiyle, başlangıçta basit yakınma şeklinde gelişen tepkiler, daha sonra nefret söylemlerine dönüşebiliyordu ve bu tehlikeliydi!  

Aslında tartışmanın açılması iyiydi. Yaşadığı yörede, çıkar ilişkisi nedeniyle katlanmakta olduğu ya da farkında bile olmadığı düzensizliği, yeni gelenlerde deneyimlemeleri ve onlara tepki vermeleri çok ilginçti. Konukların kendi yörelerini tatil yöresi olarak tercihinin, onların hazırlamasıyla oluştuğunu kendilerine itiraf edemiyorlardı. Onları suçlamak en kolay yoldu.

Kurban Bayramı’nın adına uygun olarak “kurbanlık masasına yatırılan konuklar” mı suçluydu? Yoksa vasat düşünüşün hakim kılıp, yönettiği ve yöresini buna göre şekillendiren beldeler mi kendisine uygun konuğu çağırıyorlardı? Tavuk mu yumurtadandı, yoksa yumurta mı tavuktan?

Türkiye en iyi olasılıkla, Kurban Bayramı’nın geriye doğru kaymasıyla bir beş yıl daha bu tür “tanışmalara” tanık olacak. Umarım bu tanışmalar çatışmaya dönüşmeden gerekli yakınlaşmaları sağlar, kurallı birliktelikler oluşur. Tanıştığı vasatlıktan rahatsız olan şehir yönetimleri kendilerini düzenleme yoluna giderler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları