Hikmet Çetinkaya

Git aç kapıyı...

12 Şubat 2017 Pazar

Ellerin üşüyordu biliyorum... 
Gözlerin darmadağınıktı geceden beri. 
Bir zaman dilimi içindeydin, çaresiz, ağlamaklı. 
Boğazın düğüm düğümdü. 
Sessizliğin sesiydin. 
Git kapıyı aç... 
Belki bir ağaç, bir koru; belki bir bahçe ya da sihirli bir kent var dışarıda. 
Yarım yamalak sözcükler, gözyaşı, şehit cenazeleri, kara toprak. 
Fırtına belki bilmiyorum. 
Göreceksiniz üniversitelerin boşaltıldığını, göreceksiniz bilim insanlarının işlerine son verildiğini. 
Sanatın içine tükürüldüğünü, bilim insanlarının KHK’lerle bir kenara itildiğini. 
Git aç kapıyı... 
Bir köpek bir şeyler arıyordur belki. 
Soğuktan üşümüş oyalanıyordur bahçede. 
Belki bir yüz, bir göz ya da resmin, resmini göreceksin. 
Yıldızlar derin uykudadır. 
İlk gençlik avareliğiyle dumanlanan kafam, kara tahtanın siyahlığında zaman tüneline dalardı benim. 
Güneşli günlerde büyük pencerelerden dersliğe giren ışık elle tutulacakmış kadar yoğunlaştığında, günlerce önceki tebeşir çizgilerini seçmeye çalışıp dalga geçerken, yaşanan saatle yaşanmış olanların arasından dolanır giderdim. 
Şimdi aynı telaşın içindeyim, kaygılıyım, bir saatin sarkacı gibi efkârlıyım...

***

Cehalete prim verdiniz, toplumu ayrıştırdınız, barıştan değil savaştan yana oldunuz. 
Git aç kapıyı... 
Gökyüzü lacivert uykudadır. 
Kırmızıya çalan toprak, yapraklarından arınmış ağaçlar, sessizce ağlayan kadınlar, çocuksu düşler.
Bir kızın olursa adını Eylül koy, sana yakışır. 
Git aç kapıyı... 
Sis olsa bile dışarıda dağılır. 
Ağlama ne olursun, güz geçti, kış geçiyor artık, ilkbahar sürgün verecek bir ay kadar sonra. 
Ağlama ne olursun. 
Sözü edilmez bile artık otların arasında su gibi ilerlemenin. 
Şu karşı taraf kimsesizler mezarlığı. 
Bir ömür geçti “barış” diye diye. 
Şu cehalet zinciri, bu ilkesizlik, hoyratlık, gammazlama, ikiyüzlülük. 
Laik, çağdaş eğitimin defteri dürüldü, tiyatroların kapısına zincir vuruldu, 400’e yakın bilim insanı kapının önüne konuldu. 
Başını kaldır göğe bak... 
Yum gözlerini ve yitir mavilerde kendini. 
Gözkapakların kırmızı yapraklar altında. 
Gömül vızıldasın sesin, düşen sesin halkalarına. 
“Dudaklar, öpüşler, aşk, her şey yeniden doğar; 
O ölümsüz o yalın unutuşta: 
Gecenin kızlarıdır yıldızlar.”

***

Git aç kapıyı... 
Bir delişmen çocuk ağlıyordur tek başında ormanda, bir deniz kıyısında tek başına. 
Bir genç kadın ilkyazı bekliyordur Akdeniz’de, İyonya’da, belki de Foça’da siren kayalıklarında... 
Bir aşk başlıyordur şarkıların başladığı yerde. 
Uzun uzun bak ağaçlara, kuşlara, çiçeklere, taşlara, ırmaklara, derin sulara. 
Bak tomurcuklar açacak bir süre sonra, gökkuşağının yedi rengi görülecek Behramkale semalarında. 
Aşk çiçeklenecek aymazlara inat... 
Gitmek için işte aşka, avlusu tarçın kokan evlere, o kentlere... Başka nerelere sen söyle... 
Git aç kapıyı haydi fazla beklemeden... 
Bir gecede 330 akademisyen üniversiteden atıldıktan sonra öğrencileri arkasından gözyaşı döktü, gördün mü? 
Okudun mu 81 yaşındaki Prof. Dr. Öget Öktem Tanör’ün yaptığı açıklamayı: 
“Barış bildirisini imzaladıktan sonra KHK ile ihraç edilir miyim, diye düşündüm ama bu fikir bana komik gelmişti.” 
Ah hocam ah! 
Burası Türkiye’ydi... 
Biz 11’i tutuklu, 2’si tutuksuz FETÖ, PKK, KCK şüphelisiyiz ve üç aydır iddianameyi bekliyoruz... 
Hepimizin hayatı darbelerle mücadele etmekle, demokrasiyi, özgürlükleri savunmakla geçti. 
Haydi git aç kapıyı... 
Belki mavi bir rüzgârdır esen, bir çığlık, belki denizdir konuşan... Ya da yitirilmiş aşklar durağında bir kadındır, bir erkektir bekleyen... 
Başını bir daha göğe kaldır, gözlerini yum sımsıkı, sonra usulca ağla...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları