Hop, Şapkadan Tavşan Çıkmayacak!

03 Ekim 2013 Perşembe

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama televizyonlardaki yarışma programlarında, sıra birincinin açıklanmasına geldiğinde, bir dakikaya yakın bir bekleme süresine girilir. O sırada etkili bir müzik çalar, sinirler gerilir, yarışmacıların yakın yüz planları seyirciye gösterilir ve ardından birinci ilan edilir. 
Bu insanların ilgisini en uç noktaya taşımak için yapılan etkili bir oyundur. Bunu herkes bilir, bir çadır tiyatrosu geleneğidir. 
Tayyip Erdoğan da ülkeyi bir çadır tiyatrosu gibi gördüğünden, şapkasından çıkaracağı demokrasi paketini sakladı da sakladı, sanırsın ki şapkadan her derde deva bir demokrasi kuşu çıkacak! 
Haydaaa!
Öyleyse şu çadır tiyatrosunun içine bir göz atalım. Üç bin din görevlisinin yatay geçişle öğretmen yapıldığı, bizzat Başbakan’ın velilere 
“Seçmeli ders olarak din dersini seçin!” diye buyruk verdiği bir ülkede demokrasi paketi de ne ola ki…
Devam edelim, Tayyip Erdoğan, bu ülkenin insanlarına 
“Komşularınızı ihbar edin!” dedi mi demedi mi? Dedi. Şimdi gel de şu demokrasi paketine inan! 
Şu yalaka gazetecilere bazen acıyorum, 
“Tamam acıma, acınacak hale gelirsin” atasözünü biliyorum ama para ve geçici bir şöhret uğruna, o kadar ıkınıp sıkılıyorlar ki, “aman da başörtüsü, aman da din özgürlüğü” demekten ağızlarında tüy bitti, yakında Halk TV’de satılan tüy alıcısına şiddetle ihtiyaçları olacak. 
Yeter be! Türbanlı, başı örtülü hatta çarşaflı kadınlar her yerde. Arada bir sokağa çıkın, minibüslere binin, devlet hastanelerine gidin, d
evlet dairelerine uğrayın, böylece demokrasi diye bildiğimiz tek şey olan “başörtüsü özgürlüğünün” çoktan hayata geçmiş olduğunu görürsünüz. Vallahi biz değil ama Erdoğan’ın kıymetli gazetecilerinin Boğaz kıyılarından ya da Adalar’dan kent varoşlarına doğru bilgilendirilme gezilerine gitmeleri gerekiyor. 
Şimdi gelelim meselenin can alıcı noktasına; PKK, BDP, KCK meselelerine... Bu demokratikleşme paketine onlar öyle acayip bir biçimde saplandılar ki,
“Gezi isyanını” bile görmezlikten geldiler. Anadilinde eğitim, yerel yönetimlere daha fazla özerklik, genel af ve Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması, yani ben anlamıyorum, bunun olacağına nasıl inanabildiler? 
Çarşı’ya karşı 1453 Kartalları diye taşeron bir grup kuran ve bunları sahaya
sürerek, Beşiktaş’ı dört maç seyircisiz bırakan bir iktidar, hele de yerel ve genel seçimler önümüzdeyken, bu istekleri yerine getirir mi? Şöyle bir teori vardır; hayat birleşik kaplar gibidir ve bu, bir ülkenin bir tarafı aksıyorsa her şey aksıyor demektir. Bu durumda Kürt politikacılarının çok akıllı olması beklenemez. Öyle olmadıkları da giderek daha da açığa çıkıyor. 
Şu anda PKK silaha sarılsa, vallahi kısmi barışa alışan halk, onları istemez.
Geçenlerde, bir kafede otururken bir arkadaşımın bilgisayarı çalındı, hep birlikte telaşlandık, 
“Polise gidelim” dedik, arkadaşım “Siz delirdiniz mi? Polise gidilir mi?” diye hepimize çok tanıdık bir soru sordu. Evet, bu durumdayız, en haklı olduğumuz yerde bile polise gitmekten korkuyoruz. Polisin bir iktidar milisi gibi algılandığı -bu algıda fazlasıyla gerçek payı var- bir ülkede demokrasi paketi açıklansa ne olur, açıklanmasa ne olur? 
Hukukun, üniversite özerkliğinin tümüyle yok edildiği bir ülkede, (buna bizim vergilerimizle bir iktidar çöplüğü haline gelen TRT’yi de katmak gerekiyor) demokrasi de ne ola ki?..
Ama bir şeyi, sadece bir şeyi umut ediyorum, seçim sisteminin değişmesini; dar bölge sistemi ve barajın düşmesi. AKP iktidarı elbette gene birtakım oyunlar düşünmüştür; öyle de olsa seçim sisteminde değişiklik, demokrasi uğruna ölen ve mağdur edilen Türkiye halkının bir kazanımı olacaktır. Dilerim bu umut gerçekleşir. 
NOT: Gördünüz mü, şapkadan tavşan bile çıkmadı.

1 Ekim 2013 - Cumhuriyet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları