Salıncağın Meşum Gıcırtısı

16 Mart 2014 Pazar

Curzio Malaparte’nin “Deri” adlı otobiyografik romanından uyarlanan nefis bir sinema filmi* vardır. Bir sahnesini hiç unutmadım, unutamam:
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde, müttefiklerin İtalya’daki zaferi kesinleşmiş ve ordular, başkente girmek üzere Roma’ya doğru yürümektedirler. Zafer güzergâhı üzerindeki tüm köy ve kasabalarda, halk yolların iki yanına birikmiş, ellerinde Amerikan ve İtalyan bayraklarıyla, kurtarıcılarına tezahürat yapmaktadır. Tanklardan, toplardan, bizim “cemse” dediğimiz kamyonlardan, ciplerden ve piyadelerden oluşan askeri konvoy, ağır ama kesintiye uğramaması gereken bir hızla akmaktadır. Sürücülere, “Durma!” emri verilmiştir. Herhangi bir duruş, arkadan gelen araçların birbirinin üstüne çıkması, kargaşa ve kazayla sonuçlanacaktır.

***

O kadar ağır ilerler ki konvoy, halk, araçların yanında yürüyerek izler. Genç kızlar piyadelere öpücük dağıtmakta, kadınlar, askerlerin boynuna sarılmakta; ekmek, su sunmaktadırlar.
Derken coşkulu bir İtalyan, ufak tefek, orta yaşlı bir adam, elindeki bayrakla bir tankın önüne çıkar. Tankın sürücüsü kendisine müteşekkir olduğunu görebilsin diye, bayrağını vizöre doğru sallamak, tankçıyı selamlamaktır amacı. Pantolonunun paçası, tankın ağır ağır dönen palet dişlerine sıkıştığında, gülümsemektedir. Pantolonuna bakar, tankçıya bakar, gülerek durmasını bekler. Önce ayakları, ardından bacaklarını yutarken palet çarkları, yüzündeki donuk ifade, ne olduğunu hâlâ anlayamamanın aczini taşımaktadır. Dişli zinciri tüm gövdesinin üstünden geçerken çığlık atmaya başlar, ancak ve en son bayrak tutan eli kaybolur tankın durmayan, duramayan ağır kütlesi altında...

***

Eski mekanik kurgulu saatleri açıp bakın, aynı sistemdir birbirine geçen dişli çarkların dönüşü, bir tank paletinin dişlileriyle. Değirmenler, dönmedolaplar, hep aynı mekanizma.
Aslında dönen zamandır. Zamanın çarkları, dişlileridir yuvarlanan. Zaman kimi kez bir dönmedolap, kimi kez bir tank. Hiç eskimeyen, yorulmayan, durmayan. Ama eskiten, yoran ve durduran. Dönmedolap zamana denk gelenler yükseliyor, alçalıyor ama günün birinde, saati çalınca, mutlaka iniyorlar. Böylesi doğal. Önemli olan, tank dişlilerinin önüne atlamamak.

***

Türkiye’de 12 yıl önce iktidarın dönmedolabına binenler, çıktıkları zirvede kalmak için çarkın kayışını kopardılar, oysa. Zamanın hızla, başıboş dönen dişlilerini halkın arasına saldılar. Berkin Elvan, bu dişlilerin arasında kalıp ezilen sekizinci yavrumuz. Burak Can Karamanoğlu, dokuzuncu kurban.
İnmemek uğruna dolabı durdurdular ya, tepeden “Vur, ez, öğüt, geç!” diye haykırıyor muktedir ve ortakları, ülkenin üzerine saldıkları zaman çarkına. Ne var ki...
Boşlukta sallanan onlar ve rüzgâr çıktı, fırtına geliyor, gıcırdıyor urganlar.
* Yönetmen Liliana Cavani, 1981 yapımı.

G NOKTASI
CHP Kadıköy Belediyesi başkanı adayı Aykurt Nuhoğlu, uzun yıllardan beri il ve ilçe düzeyinde sürdürdüğü siyasal yaşamı Kadıköy’e odaklı, hatta Kadıköy’e adanmış bir politikacı. İTÜ diplomalı inşaat mühendisi ve 1985’ten beri çevre düzenlemeleri, park-bahçe projeleri, hastane ve kültür merkezleri, nitelikli konutlar gibi pek çok proje gerçekleştiren Atamer İnşaat’ın yönetim kurulu başkanı. Kazım Koyuncu Kültür Merkezi Derneği’nin kurucuları arasında yer alıyor ve pek çok “kamu yararına” derneğin de üyesi. Aykurt Nuhoğlu’nu tanımak fırsatım oldu. “Sakin bir güç” sergiliyor. İnançlı bir halk adamı olmanın yanı sıra, işadamı deneyiminden gelen çözümcü ve yetkin bir izlenim veriyor. Yaşadığımız son toplumsal olayların hem doğru, hem de farklı bir analizini yapmış, Kadıköy Belediyesi’ne değgin projelerini bu analiz çerçevesinde tasarlamış. CHP adayı Nuhoğlu, Gezi sürecine katılanların yüzde 18’inin Kadıköylü ve yüzde 62’sinin kadın oluşunun altını çiziyor. Hatta, “Gezi’nin gücünü sağlayan kadınlardı” diyor. “Biz bu enerjiyi yönetimlere yansıtacağız. Bizim belediye meclisimizde 17 adayımız kadın. Üstelik bu arkadaşlarımız listeye kotayla değil, seçilerek girdiler. Başkan yardımcılığında da kadınlar olacak ve yönetimde eşit temsil edilecekler.” Aykurt Nuhoğlu’nun Kadıköy’ün geleceğini bu açıdan okuması, bence çok önemli. Çünkü kadın-erkek eşitliği sağlanmayan hiçbir yerde demokrasinin yeşermeyeceğini, aklı olan herkes biliyor. Belediyeler, toplumsal yaşamın gündelik biçimini bire bir belirleyen yönetim alanları. Dolayısıyla sokaktaki özgürlüğümüz, yerel seçimlerde kazanacak siyasal partiye bağlı. CHP Kadıköy Belediyesi başkan adayı Aykurt Nuhoğlu’nun gerek kişiliği, gerekse katılımcı projeleriyle bu anlamda doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum.

“En yetkin eğitmen, zamandır. Ama öğrencilerini öldürür.”
HECTOR BERLIOZ  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vekâleten aşk 4 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları