Üç Yüz Kırk Üç Kaltak!

14 Aralık 2014 Pazar

Fransa’nın sosyal tarihinde, dine dayalı gelenek ve göreneklerle hakları gasp edilen kadınları özgürleştiren feminist hareketin pek çok kahramanı vardır. Raslantıya bakın ki, kadın haklarına ilişkin savaşımın en önemli “muharebesi”, kürtajın serbest bırakılmasında emeği geçenler arasında “ilk” ve “son” savaşçının adı aynıdır: Simone de Beauvoir ve Simone Veil.
Biri solcu düşünür ve feminist yazar; öteki sağcı, hukukçu ve feminizme ilgisiz bir politikacı olan bu iki yiğit kadın, görünüşte ayrı dünyaların insanlarıdır. Ama aynı dünyadan olmak, hatta karşılaşmak ve konuşmak gereğini bile duymaksızın bir ülküde birleşmiş; yurtları Fransa’ya gerçek demokrasiyi getiren, çünkü nüfusunun kadın yarısını özgür ve eşit kılan mücadelenin parçası olmuşlardır.
Simone de Beauvoir’ın öne düşüp, Simone Veil’in bayrağı diktiği “kavga” süreci, yakın Fransa tarihinin en etkin “sivil itaatsızlık” eylemiydi.
5 Nisan 1971 günü Le Nouvel Observateur dergisinde yayımlanan ve 343 cesur kadının imzaladığı bir manifestoyla başladı.
Simone de Beauvoir’ın kaleme aldığı manifesto metni, tam tamına şöyleydi:
“Fransa’da her yıl bir milyon kadın kürtaj yaptırıyor. Tıbbi denetim altında çok basit olan bu işlemi, gizlenmek zorunda bırakıldıkları için tehlikeli koşullar altında yaptırıyorlar.
Milyonlarca kadın sessizliğe gömülüyor.
Ben bu kadınlardan biri olduğumu açıklıyorum. Kürtaj yaptırdığımı açıklıyorum.
Doğum kontrol yöntemlerine serbestçe erişmek hakkını talep ettiğimiz gibi, kürtajın serbest bırakılmasını da talep ediyoruz.”

***

Manifesto metnini imzalayan istisnasız hepsi ünlü kadınlar arasında Jeanne Moreau, Catherine Deneuve, Marina Vlady gibi sinema efsaneleri, Françoise Sagan gibi “best seller” yazarlar, Ariane Mnouchkine ve Agnes Varda gibi sahne sanatı yönetmenleri vardı.
Sayfaya bir de dipnot düşülmüştü: “Yukarıdaki imzalar arasında yer alan Kadın Özgürlük Hareketi militanları, serbest ve ÜCRETSİZ kürtaj istemektedir.”
Hepsi birer marka olan imzacılar, “aman şöhretime gölge düşer” demek bir yana, o yıllardaki Fransız toplumunun ezici çoğunluğunu karşılarına ve kürtaj resmen yasak olduğu için yargılanmayı göze almışlardı. Hatta devlete “Suç işledim, itiraf ediyorum, erkeksen gel yargıla!” tadında kafa tutuyorlardı.
Manifesto yayımlandıktan bir hafta sonra, Charlie Hebdo mizah dergisi şöyle bir manşetle çıktı: “343 kaltağı hanginiz hamile bıraktı?”
Charlie Hebdo’nun bir karikatüre eşlik eden manşeti, aslında politikacıları hedef alıyordu. Ama saygın oldukları kadar yürekli sanatçıların, hemcinslerine sahip çıkıp kürtajın serbest bırakılmasını savundukları açık mektup, o günden öteye “343 Kaltak Manifestosu” olarak anıldı.

***

Yine de tutucu Fransa’nın suratında bir tokat gibi patlayan manifestonun yankısı büyük oldu, Almanya’da bile duyuldu. Stern dergisi, 6 Haziran 1971’de “Kürtaj yaptırdık!” manşetiyle çıktı. 374 kadının imzaladığı Alman manifestosunda, Romy Schneider ve Santa Berger gibi ünlüler vardı.
Fransa’da ünlü kadınların manifestosunu, 1973 yılında 331 doktorun kürtajın serbest bırakılmasına dair manifestosu izledi. Ama siyasal irade, kürtajı yasaklayan 1920 tarihli yasayı değiştirmeyi göze alamıyordu.
1972 yılında bir genç kız kürtaj yaptırmaktan, doktor da yapmaktan tutuklandı. Annesi ve annesinin üç kadın arkadaşı da kıza yardım etmek suçuyla mahkemelik oldular.
Acıklı bir öyküydü: 16 yaşındaki Marie Claire, uğradığı tecavüz sonucu hamile kalmış ve istemediği bir çocuğu doğurmayı reddediyordu. Dul anne Michele, elbette kızına yardım edecekti. Ama kaçak kürtaj pahalı, aile ise yoksuldu. Üç kadın arkadaşından borç para alıp yasadışına çıkan doktorun ücretini denkleştirdi. Kürtaj sonrası genç kızda kanama başladı. Ölmemesi için devlet hastanesine kaldırıldı. Öyleydi böyleydi derken, Marie Claire’in tutuklu, diğerlerinin tutuksuz yargı süreci başladı.
Devamı çarşambaya...

G NOKTASI
En eski çağlardan günümüze, bilebildiğimiz tarihte ortaya çıkan tüm dinler, kadını arkaya iter, erkeği öne çıkarır. Yunan bilgini, kuramları hâlâ matematiğin temelini oluşturan Pithagoras’ın bile desturu, “Bir kadını sakın kalabalığa karşı konuşturmayın. Okul açmasına, inanç ya da tapınak kurmasına izin vermeyin!” olunca, kadın düşmanlığının ne kadar “kadim” derinlere kök saldığı bellidir.
Türkiye’de yok anamın ayağını öperdim, yok anamın ayağı ayak değil gül kokardı diye diye kadınları kamusal alan dışına itenler, aslında kadın erkek tüm nüfusu cahilleştirerek iktidarda kalmak niyetinde.
Çünkü cehalet özgürlük talep etmez ve despotlara ancak cahiller boyun eğer!

“Kadın doğulmaz, olunur.”
SIMONE DE BEAUVOIR  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları