Müjdat Gezen

'TURNE'

12 Eylül 2022 Pazartesi

“Baba Kız” oyunumuzla güzel bir Ege turnesi yaptık. Dostlarım bana sık sık, böyle durumlarda “Neden turneye çıkmadan önce bu gibi yazıları yazmıyorsun da turne bittikten sonra yazıyorsun, bu işin haber değeri yok mu” diye sorarlar. Ben de derim ki: “Ben bu gazetenin bir çalışanıyım. Kendimle ilgili haberi kendi sütunumda yazamam.” “E o zaman haber ver, gazeten bunu haber yapsın.” “O da olmaz.” Şartım böyle bir işe girerken: “Benimle ilgili haber yapmazsanız yazarım.” dedim. Aksi, bana uymaz. Yani: “Bakın ben size yazı yazıyorum, siz de beni haber yapın.” Yazarken bile utandığımı söyleyebilirim. Neyse...

Bayramiç’ten başladık. Parkta oynadık oyunumuzu. Ortasından trafik geçiyor. Oyun zamanı kapattılar yolu. Her şey çok güzeldi. Güzel insanlara oynadık oyunumuzu. Oradan Ayvalık’a geçtik. Hava kapalı idi. Yetkililer Ayvalık Meteoroloji’ye telefon ettiler: “Acaba akşama yağmur var mı?” diye. Alınan cevap asrın yanıtıydı. Bir meteorolog şöyle demiş: “Allah bilir.” Maaşını o işten alıyor bu zavallı adam. Oradan Kuşadası’na geçtik. Sığacık’ta sur içinde bir meydanda oynadık oyunumuzu. İstanbul, Ankara ve diğer yörelerdeki seyircileri ikiye katlayan bir kitle ile karşılaştık. Rakamsal olarak değil. Aldığımız olumlu reaksiyon olarak. Müthişti... Oradan Marmaris’e geçtik. Belediye bizi çok güzel ağırladı. Her yerde olduğu gibi. Büyük, Marmaris orman yangını sekiz günde söndürülebilmişti. Fidan dikmeye gittik Elif’le. Yanan ağaçları gördüğümde çok ağladım. Resmen ağladım. Diktik fidanlarımızı. Birinin adını Elif, diğer fidanın adını da benim adım olarak isimlendirdiler. Marmaris Belediyesi’nin yaptığı büyük misafirperverliği hiç unutmayacağım. Her gittiğimiz yerde bizi çok iyi karşıladılar. Seyircimiz bizi, biz onları özlemişiz. Sonunda tilkinin yaptığı gibi, dönüp dolaşıp geldik İstanbul’a...

İzmir’de Murat kardeşim galerisinde bizi konuk etti, bir süre birlikte yemek yedik. İzmir’in belki de en güzel galerisinde kahvemizi içtik... Sekiz günlük turnemiz böyle sonlandı. “Baba Kız” oyunu da işlevini tamamlamış olarak sezonu kapattı. Sanırım artık ben de mesleğimdeki kariyerimi kapatıyorum çünkü altmış iki yıldır yollardayım, sahnelerdeyim, ekranlardayım, perdedeyim ve çok yorulmuşum. Yaş da kemale erip biraz da geçti sayılır. Sanırım 2023 yılı başlarında bir veda ile sizlere “Hakkınızı helal edin” derim.

'Sevdalım hayat'

Hayatı yakalamakta çok kez gecikmişimdir. Tıpkı Zülfü’nün nefis yaşam hikâyesi olan “Sevdalım Hayat”ı yeni okumuş olmak gibi. Çünkü kitaplarının ilk alıcısıyımdır. Bunu atlamışım. Kim bilir o ara ne sıkıntılarla uğraşıyorduk. O mahkeme senin bu mahkeme benim, dolaşıp durduk o sürelerde. 

Hukukun içinde doğup da bu kadar hukuksuzluğa uğrayan biri azdır. Dedesi, babası, yakınları hep hukukçu Zülfü’nün. Hepsi kürsünün arkasında. Tek kürsü önündeki aile ferdi Zülfü Livaneli. Böyle bir memlekette yaşadık biz. Yaşıyoruz da... Ama artık olmaz. Hukuk ya geri gelecek ya geri gelecek. Gencecik sanatçıları bir dil sürçmesi nedeniyle hapislere atmak, ev hapsinde boğmak bu sistemin marifetlerinden biri. Ama yetti. Dokuz ay on beş günleri kaldı. Bu sürenin sonunda demokrasi yeniden doğacak. 

 

“Kaplanın Sırtında”yı mutlaka okuyun. 

Elif gitti...

Turneden döndük. Kızım Elif de Hollanda’daki evine döndü. Oğlunun okulu başladı. Yanında olması gerekiyor. Kocası yine yollarda. Şu ara Kazakistan’da bulunuyor. Oralarda ombudsmanlık görevini yapacak. Elif bizim oyunun bir yerinde benim “Normal Olacak Kadar Anormal Değilim” adlı kitabımdan “Kar Taneleri” adlı minik öykümü okuyor sahnede. Severim o kısa yazımı. Sizinle paylaşmak istiyorum:

KAR TANELERİ

Bilemem ben. Çünkü kar tanesi değilim. Onlar adına konuşamam da. Bunu bilse bilse bir kar tanesi bilir. Hepsi başka desenlerde olan kar taneleri birer mucizedir. Eridiklerinde de aslında çok yararlıdır. Barajlar onlarla suya kavuşur.  Bir kar tanesi olsaydım ben, ne yapardım? Uzun süre kalmazdım doğunun köy yollarında mesela. Aylarca doktor bile giremeyen köyler benim yüzümden doktorsuz kalacaklar diye üzülürdüm. Kar tanesi olsam, kimsenin üşümesini istemezdim mesela. Kimse üşümesin diye eritirdim kendimi, erirdim. Kar tanesi olsam, kurak yerlere yağmak isterdim, yararlı olmak için. İnsanlar susuz kaldıklarında erimiş halimden yararlansınlar diye. Ben bir kar tanesi olunca tek başıma... O zaman hiçbir işe yaramam ki. Biz topluca yağdığımızda yararlı olabiliriz ancak. Tek bir kar tanesi tek başına ne yapabilir ki? O zaman bir araya gelip öyle yağıp dünyayı değiştirebiliriz. Önce kendi toplumumuza yararlı oluruz, sonra dünyaya. Önemli olan, kar tanesi değil kar yığını olup yığınlarla yararlı olmak. Tek başına bir kar tanesinin pek önemi yok demek ki. 

Atatürk diyor ki: ‘Ben söylemiştim...’

NOT: Kuşkusuz bunu ben uydurdum ama siz ne demek istediğimi ve Atatürk’ün ne demek isteyebileceğini anladınız. 

Fıkrağ(!)

- Biletçi otobüste gözünü dikmiş bana bakıyor, sanki bilet almamışım gibi.

- Ben de gözümü diktim ona bakıyorum: Sanki bilet almışım gibi. 

(Affedersiniz fıkrağğğ değil, fıkra olacak.)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Darağacında üç fidan 6 Mayıs 2024
İktidar 29 Nisan 2024
İzmir… 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları