Alacağınız tavır Cumhuriyetin kaderini belirleyecek

11 Kasım 2023 Cumartesi

Türkiye tarihi günler yaşıyor...

Açık bir yargı krizi var.

Bunun vatandaş nezdinde pek anlaşılacağını düşünmüyorum. Bu normal. Fakat siyasetin, özellikle de muhalefetin nasıl bir kriz yaşandığını insanlara anlatması aktarması lazım. Hatta biz gazetecilerin de bu krizi nesnel bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. 

Tam olarak bir sistem tıkanıklığı bu.

Hatırlarsanız Can Atalay hakkında yapılan başvuruya Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi. Kararı yerel mahkemeye “Düzeltin” diye gönderdi. Yerel mahkeme kararı uygulamak yerine günlerce beklettikten sonra dosyayı Yargıtay’a gönderdi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise kendisini anayasanın yerine koyarak AYM’nin kararını tanımadı ve kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu. Can Atalay’ın da milletvekilliğinin düşürülmesini istedi.

Akıl alır gibi değil. Hangi hukuk devletinde, anayasa mahkemesinin anayasaya göre verdiği kararların bağlayıcılığı sorgulanır? Hiçbir kurumun anayasayı yok sayma veya ona direnme hakkı yoktur.

O zaman ben de hukuku tanımıyorum canımın istediğini yaparım var mı başka itirazınız varsa da umurumda değil zaten. 

Olur mu böyle şey?...

Yargıtay ceza dairesi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunu da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptı. Oysaki AYM üyeleri hakkında soruşturma AYM Genel Kurulu kararı ile yapılıyor. Yargılama yetkisi de Yüce Divan olarak AYM’de.

Barolar Birliği, “Bu karar anayasal düzene karşı açık bir başkaldırıdır” dedi. Keza CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bu bir hukuk darbesi” dedi.

Anayasanın hiçe sayıldığı bir ülkede hiçbir yurttaş güvende değildir. Zaten yapılan değişikliklerle Anayasa Mahkemesi’ne ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na gerek doğrudan, gerekse dolayısıyla üye seçmek yetkisi verilmek suretiyle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı tamamen yok edildi. TBMM’nin yürütmeyi denetlemek yetkisi neredeyse sıfırlandı ve TBMM işlevsiz hale getirildi.

Ankara Barosu Dergisi’nde Anayasa değişikliği ile ilgili şu bölüm vardı:

“Fransız Anayasası’ndan önce hazırlanan 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesi ‘Hakların güvence altına alınmasını sağlamayan, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsenmeyen toplumlar, asla bir anayasaya sahip değildirler’ hükmünü ortaya koymuştur.

Bu hükmü göz önüne alan Fransızlar, daha sonra yaptıkları tüm anayasalarında kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı kalmışlardır. Sadece Fransızlar değil, anayasacılığı ve anayasal devlet modelini esas alan Almanya, İspanya, İtalya, Portekiz gibi diğer Batı ülkeleri de kendi anayasalarında aynı ilkeleri benimsemişler, yani anayasalarını kuvvetler ayrılığı ilkesi üzerine inşa etmişlerdir.”

Anayasa, “Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir” der. Anayasa, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organları, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” der.

Üstelik bu Anayasa Mahkemesi’nin üyelerini iktidar oraya atadı. 

İktidarın aldığı kararları onayladığında Anayasa Mahkemesi tanınıyor da iktidarın beğenmediği karar verdiğinde ise neden tanınmıyor ve yetkisi tartışılıyor. Kuvvetler ayrılığı ve anayasa zaten bunun için yok mu?

Yok değerli okuyucu yok. Bu ülkede kuvvetler ayrılığı filan yok. Bu ülkede üstünlerin hukuku var. Kimin gücü kime yeterse hukuku var. AKP-MHP hukuku var, Menzil cemaati hukuku var, İsmailağa, patron hukuku var, holding ve faiz hukuku var, ezenlerin hukuku var. 

Yargıtay’ın vermiş olduğu bu karara karşı TBMM, siyasi partiler, hukukçular ve vatandaşlar çok net bir tavır almalı. Almazsa ipinden kurtulmuş gibi var olandan daha hukuksuz bir düzen doğuyor. 

Şimdi alacağınız tavır, Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları