Meloni hasedi

30 Ekim 2022 Pazar

Meloni hasedi de ne?” diyeceksiniz.

Meloni hasedi, sol seçmenlerin fikirlerine ve siyasi çizgisine, dünya görüşüne hiç katılmadıkları sağcı lidere bakıp bakıp iç geçirmeleri: “Ah ah! Bizim de böyle bir liderimiz olacaktı!” diye hayıflanmada bulunmaları.    

Repubblica’da önceki gün çıkan bir yazı, “itiraf edilmesi çok zor” bu duygunun sol seçmende ne kerte yaygın olduğunu anlatıyor ve “bu güçlü haset duygusunu” şöyle ayrıntılandırıyor:

“Gıpta duyulan kuşkusuz ki Meloni’nin siyasi söylemleri değil. Tabanıyla kurduğu çok güçlü ve hiç kopmayan ilişkisi. Bu ilişki başta ne idiyse o kaldı. Ne seçim kampanyasında, ne iktidarda değişikliğe uğradı. Sol buna gıpta/haset ediyor. Meloni yandaşlarına, ‘Bakın ben burada artık iktidardayım. Ama siyasi mücadelemin başındaki kimliğimi hiç yitirmedim. Makamıma o kimliğe rağmen değil, o kimlikle geldim’ diyor...

Meloni faşizmin tarihini saptırarak yeniden yazacak. Muhalifler bu tehlikenin farkında. Buna rağmen Meloni’yi iktidara taşıyan yolculuk boyunca siyasetin koruduğu başat yeri ve siyasi aidiyetin önemini görüyor ve teslim ediyorlar. Sol siyasetteki gibi tavizler vermek, yabancı örneklere öykünmek; laftan öte gitmeyen ‘yeni sol’ etiketlerine başvurmak yerine köklere sadık kalmanın farkını izliyorlar...

Sol seçmenlerin haset ettikleri şey fikirlerine cesaretle sahip çıkan, onları ileriye taşımak inandırıcılığına sahip bir liderlerden yoksun olmak...

Solun şimdiye değin yaptığı, tabanı sürekli hüsrana uğratmak bahasına partinin ağa babalarını korumak oldu.”

OTORİTERLİK HASEDİ

“Haset”, sol-sağ siyaset; demokrasi-otoriterlik analizlerinde günün moda sözcüğü. 

Irak’a bir dönem demokrasi ihraç etmekten bahseden Condoleeza Rice, geçende “otoriterlik hasedi/authoritarian envy”  diye bir deyimden bahsetti.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’la katıldığı bir toplantıda, demokrasi cephesinin gerilemesine dikkat çeken Bush döneminin sabık dışişleri bakanı ABD’de bile artık-iş bitiricilik ve hızlı karar almacılık bağlamında-bir “otoriterlik haseti” olduğunu söyledi.

Demokratlar ve sol o kadar artık işin neresinden tutulacağını bilmiyor ki, salt “haset” üzerinden yürüyor, gidişata yön vermekte tık nefes kalıyorlar. Demokrasiler sonuçta günden güne zayıflıyor, güç kaybediyor. 

Bu hafta İstanbul’da bir konferans veren Daron Acemoğlu da bu bariz aczi “Demokrasilerin zayıflama nedenini anlayamıyoruz” diyerek dile getirdi. “Demokrasilere tehdidi seçimle işbaşına gelen liderlerin kendilerini kısıtlayan hukuk devletini ortadan kaldırmaları” ile belirledi. 

Bu uluslararası bir trend. 

Freedom House’un yıldan yıla her araştırmasında özgür ülkeler kümesinin küçüldüğünü, bizim gibi yarı özgür ülkelerin “özgür olmayan ülkeler” kümesine gerilediğini görüyoruz. 

Türkiye de bu konjonktürün gerektiğince düşünülmediği ve gereğince değerlendirilmediğine de dikkat çeken Acemoğlu’nun çok önemli konuşması, jeopolitik sistemin değiştiğini, gerileyen küreselleşmeye karşın milliyetçiliğin yükselişe geçtiğini ortaya koyuyor.

MİLLİYETÇİLİĞİN YÜKSELİŞİ

Meloni ile başladık. Meloni ile bitirelim.

Meloni modeli tam işte bu küreselleşme karşıtı milliyetçiliğin dönüşüne örnek. 

Ünlü siyaset uzmanı Nadia Urbinati, Domani gazetesinde önceki gün kaleme aldığı başyazısını bu çarpıcı paradigma değişikliğine ayırdı. 

“Meloni’nin konuşmalarında en sık geçen sözcüklerden biri ‘millet’. ‘Halk’, ‘yurttaşlar’ ve ‘ülke’ değil: Millet. Sağ ideoloji milliyetçidir. Halkın siyasi, stratejik yapısı üzerinde kendisini inşa etmez. Onun yerine ‘devlet’i siyasi amaçlara hizmet eden millet adına kullanır.”

Türkiye’den bakıldığında bu ayrımlar tam net anlaşılamayabilir.

Bizde “yurttaş” çünkü hiç öne çıkmadı. Millet ve devlet hep önde oldu. 

Ama İtalya’da “yurttaş”tan “milllet”e kayış muazzam bir değişim. 

“Milliyetçilik geri dönüyor” diye devam eden Urbinati şöyle devam ediyor: 

“Milliyetçilik popülizmlerin rahminde büyüdü. Ebeliğini Brexit minvali küreselleşme karşıtı egemenlikçilikler yaptı...

Milletin yok olma tehdidine karşı milliyetçilik bir beka sorunu şeklinde egemenlikçiliği ikame ediyor. Brexit fiyaskosu AB entegrasyonundan kopuşların sonu oldu. Yerine etnik değer olarak milleti yücelten milliyetçilik aldı. Bahis bundan böyle Avrupa entegrasyonundan kopmak değil, AB’yi bir milletler-devletler Avrupası’na evşirmek şeklinde gelişecek.”

Satırlarına milliyetçiliğin yarattığı tehditlere işaret ederek son veren Urbinati, “Milliyetçilik geçmişte genişlemeciliğin, sömürgeciliğin, ırkçılık ve etnik temizliklerin, türdeş kültür ve din politikalarının şalı oldu” uyarısını yapıyor: “Eleştirel bakış ve düşünceyi korumanın tek yolu milliyetçiliğin sarhoşluğuna sürüklenmemektir.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Boş koltuk 5 Mayıs 2024
Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları