Ecevit’in Başbakanlıktan düşürülmesi operasyonunun da, Ergenekon iddianamesinde yer alacağı anlaşılıyor.

Mahkeme, Türkiye’de son yirmi yıldır gerçekleşen en yaşamsal olaylar ile “örgüt” arasında ilişkiler kurmaya özen göstermek amacıyla hazırlandığı anlaşılan iddianameyi kabul edip, dava sürecini başlatırsa, “bir cumartesi günü” Başbakanlıkta içilen bir bardak çayın arkasından gaz sıkıştırması şikâyeti ile hastaneye başvuran aziz Ecevit’in o giderek artan rahatsızlığı sırasında çevrilmiş olan dolaplarla Ergenekoncular arasındaki ilişkileri savcının nasıl değerlendirdiğini de göreceğiz.

Bu süreci beklemeden, her gün malum soruşturmadan bürolarına yeni ve büyük bir sarsıcı alıntı ile dönmeyi görev sayan sansasyon meraklısı kimi gazetecilerin DSP - MHP - Anavatan Koalisyonunun sona ermesi ve genel seçimlerin öne alınması ile sonuçlanan o günlerdeki siyasi serüveni, kimi emekli generallerin merhum Başbakan ile Başbakan Yardımcısı Özkan’a yönelttikleri telkinlerin üstüne oturttukları görülüyor.

Acaba, Türkiye’nin en kapsamlı bir siyasi davası haline getirilmek istenildiği giderek daha da ortaya çıkan bu soruşturmayı yürütenler, dönemin özellikle Ortadoğu’da biçimlendirilmek istenilen yeni bir oluşumun hazırlandığı Washington ile bazı AB ülkelerinden “Türkiye’de Ecevit gitsin ve onun başkanlığındaki koalisyonu oluşturan partiler de alaşağı edilsin..” amacı ile düzenlenmiş olan stratejiden de söz etmek gereğini duydular mı?

Söylediğim gibi, iddianame kabul edildiği zaman, bu sorumun yanıtının o 2500 sayfa içinde yer alıp almadığı anlaşılacaktır.

Şimdi siyasal tarihin zengin arşivi içinde yer alan o günlerde yaratılan dezenformasyon kasırgasında başrol oynamaya heveslenenleri yanıltan ya da yöneten asıl parmağın Başkan Bush ve onun neocomları olduğunu, umarım soruşturma savcısı da unutmamıştır.

Irak’a müdahale etmek için her açıdan hazırlanan ABD, operasyon için düğmeye basmadan önce Türkiye’de bir iktidar değişikliğini zorunlu görmemiş miydi?

Kemal Derviş’in geçen aylar içinde TÜSİAD’ın davetlisi olarak bir konferans vermek için Türkiye’ye gelişi nedeni ile heyecanlanan ve “yine mi?” diye birbirlerini sorgulayanların tazelenen anıları neydi?

Yeni iktidarın adayı olarak Erdoğan

Dahası Ecevit’in iktidardan düşürülmesinden sonra Türkiye’de yapılacak genel seçimlerden başarı ile çıkacak yeni siyasal iktidar için Erdoğan ve ekibinin de adeta hazırlandığı, birçok açıdan teçhiz edildiği ve 2001 genel seçimlerinin koşulsuz alternatifi olarak iç, dış kamuoyuna sunulduğu da unutuldu mu?

O seçimleri yöneten Yüksek Seçim Kurulunun, seçime katılma koşullarını tamamlamadığı halde bir siyasal partiye yeşil ışık yakarak DYP’nin baraj altında bırakılmasında da, o “bir-iki emekli paşa”nın mı etkisi vardı?

Bülent Bey, hayatta olsaydı davaya gönüllü tanık olarak katılmak için başvurur, en yakınlarına ve o arada bu eski arkadaşına da anlatmış olduklarını yinelerdi.

Beni asıl hayrete düşüren yorum ve değerlendirmelerin, Bülent Ecevit ile birlikte çalışma şansını taşımış olan bugünkü DSP yöneticilerinin de, bu olayı tazelemek amacıyla yaptıkları açıklamalar oldu.

Dünkü yandaş basının o değerlendirmelere nasıl önem verdiklerini, Sayın Zeki Sezer ve Masum Türker de görmüş olmalılar. Bakanlık yaptıkları Hükümeti sarsan ve devrilmesine neden olan tertipler, öylesine küçük telkinlerden mi ibaretti? Siyasetteki “hoca”ları, olay değerlendirmeleri esnasında nelere özen göstermeleri konusunda onlara böyle dar değerlendirmeler ile yetinmelerini mi öğütlerdi?

Belki bu olayda sıradan bir taşerondur

Sözü edilen örgüt, daha doğrusu böyle bir iddia ile yargı önüne çıkartılacak olan şüpheliler arasından, Ecevit’in düşürülmesi için hazırlanan eylemde görev almış olanlar varsa, onlara taşeron olarak bakmak gerekir. Aksi, zaten şüpheli örgütün 2001’de, Erdoğan ve AKP’yi iktidara getirmek için hazırlanan operasyonda başrolü oynamış olduğu anlamına gelir ve sanırım herkesten önce savcıyı rahatsız eder.

Ama DSP-MHP-ANAP gemisinin batmasına yol açan asıl buzdağı, okyanusun ötesindeydi. Kimse bu gerçeği unutmasın.