Örsan K. Öymen

İliç’te ne oldu?

19 Şubat 2024 Pazartesi

Erzincan’ın İliç ilçesinde yabancı ortaklı bir altın madeninde meydana gelen heyelan faciası, bir dizi uyarılar ve ihmaller zincirine indirgenebilecek bir olay değildir.

Toprağın neden ve nasıl kaydığı; daha önce bu konuda yapılan uyarıların neden dikkate alınmadığı; hazırlanan ÇED raporlarının bilimsel olup olmadığı; altın madeninin ve siyanürlü zehirli su havuzunun, Anadolu ve Mezopotamya bölgesinin yaşam kaynağı olan Fırat Nehri’nin öncül kolu olan Karasu Nehri’nin dibine kurulmasına neden ve nasıl onay verildiği gibi konuların elbette araştırılması, incelenmesi ve sorumluların yargı önünde hesap vermesi ve bu zehir merkezinin kapatılması gerekir.

Ancak bununla birlikte sorgulanması gereken şey, Türkiye’de ve dünyada bu ve bunun gibi faciaların meydana gelmesine yol açan ahlaksız ve erdemsiz ekonomik ve siyasi düzendir.

Bu bağlamda, kapitalizm ve emperyalizm sorunu çözülmeden, bu sorunların da çözülemeyeceği açıktır.

Çünkü kapitalizm ve emperyalizm, sermaye sınıfını koruyan; her şeyi kâr etmek amacına ve paraya indirgeyen; değerli olan şeyleri değersizleştiren, değersiz olan şeyleri bir değer haline getiren; doğanın, insanın ve ulusal kaynakların sömürülmesini öngören adaletsiz bir düzendir.

***

Kapitalist ve emperyalist düzende insanın, doğanın ve ulusal kaynakların hiçbir değeri yoktur. Çünkü bu bozuk ve ahlaksız düzen için değerli olan tek şey, şirketlerin ve holdinglerin elde edecekleri kâr ve paradır. Bu düzende, şirket ve holding fetişizmi, halkın egemenliğinin ve kamu yararının önüne geçmiş durumdadır.

Bu nedenle, bir heyelan sonucunda madende çalışan işçilerin yaşamını yitirmesi; onların ailelerinin hayatlarının kayması; siyanürlü zehirli suyun Fırat Nehri’nin temiz sularına doğrudan veya yağan yağmurlarla yerin altından karışması ve bunun sonucunda nehirdeki canlıların ve nehirdeki suları kullanan insanların yaşamını yitirmesi veya ağır bir biçimde hastalanması; Türkiye, Suriye ve Irak olmak üzere, üç ülkenin coğrafyasındaki doğanın ve insanların bundan olumsuz etkilenmesi, şirketlerin, holdinglerin, özel sektörün, özelleştirmenin ve serbest piyasa ekonomisinin umurunda olmaz. Hele AKP gibi sömürge olmayı içine sindirmiş bir siyasi partinin yönettiği bir ülkede, bunlar, kapitalistlerin ve emperyalistlerin hiç umurunda olmaz.

Antik çağlarda uygarlığın, kentleşmenin, tarımsal üretimin, yazının, bilimin, sanatın, felsefenin temellerini Mezopotamya’da ve Anadolu’da atmış olan Sümerler, Akadlar, Babilliler, Asurlular, Hititler, Urartular, Yunanlar, 21. yüzyılda kapitalizmin ve emperyalizmin böyle bir barbarlığa yol açtığını görselerdi acaba ne düşünürlerdi?!

***

Bir ülkenin doğal kaynaklarının, o ülkedeki ulusa, yani halka ait olması ve bu kaynakların, çevreye, doğaya, insana ve canlılara zarar vermeyecek biçimde kontrollü ve sınırlı olarak kullanılması, yine adaletin bir gereğidir. 

Halka ve kamuya ait olan kaynakların, yerli ve yabancı şirketlere ve holdinglere devredilmesi, ulusal kamu kaynaklarının özelleştirilmesi, halkın egemenliği ilkesine aykırıdır. 

Böyle bir ülkede, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesinin yazılı olmasının hiçbir anlamı yoktur. 

Özelleştirmelerin halkın haklarını gasp ettiği bir ortamda, halkın egemenliğini seçim sandıklarına indirgemek, yüzeysellikten, aptallıktan ve vicdansızlıktan başka bir şey değildir.

***

Karşı karşıya olduğumuz sorun en temelde, bir ahlak ve erdem sorunudur. 

Ahlaki değerlere sahip olmayan erdemsiz insanlar, dincilikle halkı uyuşturarak ve sahte bir ahlak anlayışı ortaya koyarak, ahlaksız ve erdemsiz bir sömürü düzeni kurmuşlardır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları