Örsan K. Öymen

Ne yapmalı? (27.09.2018)

27 Eylül 2018 Perşembe

Türkiye’nin içinde bulunduğu derin bunalımdan çıkması için elbette birçok şey yapılmalıdır. Ancak öncelikle yapılması gereken şey, ruhsal ve zihinsel paradigmanın değiştirilmesidir.
Bu konuda Antik Yunan filozoflarından Sokrates, Platon ve Aristoteles, yaklaşık 2400 yıl önce, insanlığa çok önemli bir yol göstermişlerdir. Bu filozoflar, yaşamın amacının iyi bir ruhu taşımak olduğunu, bunun da erdemli olmakla sağlanabileceğini savunmuşlardır.
Onlara göre erdemden bağımsız bir ahlak anlayışı ortaya koymak yanlıştır. Ahlak gelenekle, töreyle, alışkanlıkla ilgili bir şey olmamalıdır. Ahlak, erdemle bütünleşirse anlam ve değer kazanır. Onlara göre başlıca erdemlerin arasında da, adalet ve cesaret gelir.
Zalim ve korkak bir insanın ahlaklı ve erdemli olması olanaklı değildir. Bunun ötesinde, adalet ve cesaret adı verilen erdemlerin, ayrı ayrı tek başına bir anlamları da yoktur. Bu iki erdem birlikte bir anlam ve değer kazanırlar. Bir insan adilse, ama aynı zamanda korkaksa, adaleti sağlayamaz. Bir insan cesursa, ama aynı zamanda zalimse, sahip olduğu cesaret onu iyi bir insan yapmaz. O nedenle, bu iki erdemden birisine değil, bu iki erdeme birden sahip olmak gerekir. Öncelikle yapılması gereken en temel iş budur. Siyaset, böyle bir temel üzerine yapılandırılırsa anlam ve değer kazanır.
Bu filozofların bizlere öğrettiği bir başka şey, ahlakın, erdemin ve adaletin bireysel bir konu değil, toplumsal bir konu olduğudur. Çünkü insan toplumsal bir canlıdır. Toplumdan yalıtılmış bireyin ahlakı, erdemi ve adaleti olmaz. Ahlak, erdem ve adalet toplumsal boyutta gerçekliğe dönüşebilir.
Sokrates bu bağlamda, “iyilik nedir?”, “ahlak nedir?”, “erdem nedir?”, “adalet nedir?” gibi sorulara odaklanarak, bir yandan “güçlü olan haklıdır” zihniyetine sahip yönetici sınıfı sorgulamıştır, bir yandan da retoriği, yani güzel konuşma ve hitabet sanatını eleştirmiştir. Çünkü insanlar retorikle kandırılabilir ve ikna edilebilir, retorikle, doğrulara yanlış, yanlışlara doğru görüntüsü kazandırılabilir. Siyasetin temelinde de retorik değil, doğruluk olmalıdır.
Sokrates bu nedenlerle, tanrılara karşı gelmek ve gençlerin zihinlerini yozlaştırmakla suçlanmış, Atina kent devleti meclisi tarafından, oyçokluğuyla ölüme mahkûm edilmiş, mücadelesinin bedelini yaşamıyla ödemiştir. Böylece Sokrates ölümüyle bile ne kadar haklı olduğunu insanlığa göstermiştir. Sokrates ölümüyle insanlığa bir kanıt bırakmıştır. Bu, çoğunluğun ve güçlü olanın her zaman haklı olmadığının kanıtıdır.
Türkiye’de yapılması gereken ilk şey bunun kavranmasıdır. 21. yüzyılda demokrasiyi sandıkçılık ve oyçokluğu oyununa indirgeyen, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı ilkesini yok eden, yargının bağımsızlığını ve düşünce, ifade, yayın, örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldıran, laiklik ilkesini yerle bir eden, eğitimi dinselleştirerek halkını cehalete mahkûm eden, sosyal ve ekonomik adaleti sağlayamayan, Anayasa’nın 2. maddesindeki “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” ilkesini fiilen bertaraf eden AKP iktidarının, ahlaktan, erdemden, adaletten ve haktan söz etmesi, boş laftan ve safsatadan başka bir şey değildir. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları