Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kitap, Hitap, Hakikat
Gündelik, güncel siyaset işleri üzerine yazı yazmaktan nefret ediyorum. Nefret ediyorum çünkü bu yazılar ömürsüzdür, bir kitabın içinde yer almaları neredeyse olanaksızdır. Bugün okumanıza sunduğum düşünce yazısını aylar önce yazmıştım. Siyaset ve seçimler, yazıyı hep geri ittiler. “Diyalog ve Hoşgörü”, Suriye kökenli Arap şair ve filozof Adonis’in Kitap, Hitap, Hakikat (Everest Yayınları, Ekim 2022) adlı kitabından yaptığım alıntı. Kitabı Arapça aslından çeviren, Gazi Üniversitesi’nde görevli Prof. Dr. Mehmet Hakkı Suçin Arap dili ve edebiyatı konusunda dünya çapında bir bilimcidir.
‘DİYALOG VE HOŞGÖRÜ’
“Diyalog, taraflardan her birinin ötekine kendine özgü bir şey aktarmasını gerektirir. Zira diyalog, yalnızca kulak vermek ya da alıcı olmaktan ibaret değildir. Diyalog, öncelikle vermektir. O halde biz Araplar, ötekinden birtakım şeyler alırken ona ne verebiliyoruz?
Geçmişte verdiğimiz bir şeyler oldu. Öteki, bizden aldığının üstüne yeni şeyler inşa ederek kendi kültürüne dahil etti ve onu bilişsel hayatının bir parçası haline getirdi. Fakat o dönem bitti. Bugün felsefede, bilimde, teknolojide, demokratik özgürlüklerde, insan haklarında, sanat ve edebiyat dallarında verecek yeni bir şeyimiz var mı?
Bugün diyalog sorunu, öncelikle Arap merkezlidir. Bugün Arap dediğimizde kim anlaşılır? Şu tarih mi? Şu mazi mi? Cevap ‘evet’ ise bu tamamen yok olduğumuz anlamına gelir. Diyalog sofrasına oturduk mu karaltılardan, hayaletlerden fazla bir şey ifade etmeyiz. Bugün Arap’ın, artık mevcut olmayan ve şimdide mevcut olan hiçbir problemine yanıt veremeyen bir geçmişle ne gibi bir ilişkisi olabilir?
Bugünün Arapları, dünün Arapları değil. Bugün başkalarından aldıkları, atalarından aldıklarından çok daha fazla. Bu bile onları, artık canlandırılması imkânsız, bitmiş bir şeyin etrafında kümelendiklerine ikna etmeye yetmiyor mu? Kendilerini değişim ve dönüşümün dışında temel bir varlık gibi görmekten ne zaman vazgeçecekler?
Bu şekilde devam ederlerse ötekiyle olan diyalogları, kendilerini kamufle etmek için yeni maskeler icat etmekten başka bir şey ifade etmeyecek. Gerçek diyalog, maskelere son vermek, açıkça ve doğrudan yüzleşmektir. Aksi takdirde ikiyüzlülük ve boş laftan başka bir şey olmayacaktır.
Kanımca vahdaniyet1 odaklı üç din arasında gerçek diyalog, iki büyük sorunun tartışılmasıyla başlar. Birinci soru: Farz edelim ki insanlık çoktanrılığa dayanan putperestlikle yoluna devam etti ve vahdaniyet mesajlarını hiç tanımadı. Böyle bir durumda bugün dünyanın akıbeti nasıl olurdu? Bu soruyu açıklamak ve desteklemek için öncelikle günümüz dünyasında vahye dayanan vahdaniyet mesajına inanmayan halkların olduğuna işaret etmek istiyorum. Bu halklar arasında örneğin Japonya ve Hindistan2 gibi demokrasi ve insan hakları alanında kendilerine özgü bir model sunan halklar var. Öyleyse vahdaniyete dayanan mesajlar sanatta, şiirde, felsefede, demokraside, insan haklarında bu iki ülkede gördüğümüzden daha iyi, daha fazla, daha gelişmiş neyi getirdi?
Yine işaret etmek isterim ki ortaya çıktıkları zamandan günümüze kadar söz konusu vahdaniyet öğretilerinin tarihi, aynı ‘Tek Allah’ adına yapılan savaşlardan, insan kıyımlarından, ırkçılıklardan, diktatörlüklerden ve katletme biçimlerinden oluşan kesintisiz olaylardan ibarettir.
İkinci büyük soru ise şudur: Vahdaniyet dinleri, tarihlerinin de gösterdiği gibi, insandan, düşünceden ve akıldan korkmayı temsil etmiyor mu?” (s.18-19)
“İnsanın doğal hayatı, eşitliği yani sivil ve demokratik hayatı gerçekleştirmek için hoşgörüyü aşmamızı gerektirir. Bunun için ilk şart, din ile siyaseti birbirinden tamamen ayırmaktır. Hıristiyan Batı’da bir yere kadar bu başarıldı. Peki, Yahudilik (İsrail) ve İslamda bunu gerçekleştirmek mümkün mü? Diğer bir ifadeyle, İsrail’de ve İslam toplumlarında Tevrat ile Kuran’ı siyasi ve sivil hayattan ayırmak mümkün mü?” (s. 22)
***
“İnsanın doğal hayatı, eşitliği yani sivil ve demokratik hayatı gerçekleştirmek için hoşgörüyü aşmamızı gerektirir”; çünkü özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve demokrasi insanların doğal hakkıdır. Hoşgörüde eşitlik, özgürlük, kardeşlik yoktur. Hoşgörü sanıldığı gibi bir demokratik erdem değil. Önemli olan “demokratik haklar”a tam anlamıyla saygıdır. Adonis din ile siyaseti birbirinden ayırmadan “adam olmak mümkün değil” diyor.
Adonis zihniyet olarak Araplıktan kurtulmak isterken Başyüce Erdoğan bizi Araplaştırmak istiyor. Başarması mümkün değil. Sadece milliyetçi ortağı MHP’yi Araplaştırabilir!
1 Allah’ın birliğine ve tekliğine iman etmek.
2 Ben de Çin’i ekliyorum. (Ö. İnce)
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yuvarlak ekmek alınınca evi terk etti...
- Pazara giden eli boş dönüyor!
- Uzmanlar uyardı!
- Türkiye Obezitede Avrupa Birincisi! Diyetisyen Elvan Oda
- Doğum Uzmanından gebelere uyarı!
- Turizm öğrencilerinden çarpıcı yanıtlar
- Babadan Asker oğluna duygusal karşılama
- Dikkat! Kavimler Göçü 2.0 başlıyor mu? Dr. Cenk Özatıcı
- İBB'de yeni uygulama: Ücretsiz HPV aşısı
- Milli Eğitim Bakanı Tekin'den 'mülakat' açıklaması
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü Türk mobilya şirketi iflas etti
- Okan Buruk hakkında suç duyurusu!
- Tavuğa tecavüz ederken yakalandı!
- En düşük emekli maaşı ne kadar olacak?
- 'Çocuklarımızı okula göndermeyiz'
- Parçalanmış ceset vahşetinde gözaltı!
- Erdoğan'dan İmamoğlu'na: 'Kimse kusura bakmasın...'
- Fenerbahçe ilk transferini bitiriyor!
- 'Sen 8 uçak kullanıyorsun bu ülkede...'
- Kürsüde 'Esad ile işbirliği' çağrısı