Hesaplaşma... Üçüncü perde ne zaman?

21 Mayıs 2021 Cuma

Bu, ikinci perde... Bir kez daha büyük bir pisliğin, kokuşmuşluğun tam göbeğindeyiz. Siyaset, mafya, iş âlemi, sözde gazeteciler... Kilitlendik ulusça, örgütlü suç lideri Sedat Peker’in peşi peşine yayımladığı videolarına... İktidar cephesinden ses yok, soruşturma yok, istifa hiç yok... Sanki sinema oynuyor ve seyrediyoruz hepimiz. Kimileri çıkıyor fazla iyimserlikle “Tamam bu son, artık çözülme başlar, çöker bu iktidar” diyor...

Çöker mi gerçekten?

Biraz geriye gidelim. Yedi yıl kadar... 2014 yılının şubat ayı. Şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o zaman başbakan. Oğlu ile konuşmalarının tapeleri servis ediliyor aniden sosyal medyaya. Ortaya bomba düşmüş gibi.. Peşi peşine ifşalar, ayakkabı kutularında saklanan paralar... Hatırladınız mı?

Devlet ve paralel devlet. Biri soymuş, öteki göz yummuştu; karşılığında devlet içinde örgütlenmiş, palazlanmış, tabii bu arada dinleme kayıtları ile hazırlığını da yapmıştı. Aralarında savaş başlayınca çuvalın içinden birer birer çıkarıp servis etmeye başlamıştı. İlki ne kadar kirliyse diğeri de o kadar kirli. Ve biz tenis maçı seyreder gibi pisliğin oradan oraya savrulmasını seyretmiştik. 

O zaman yazmıştık: “Hiç olmadığı kadar kırılgan hale getirilmiş bir ekonomi, giderek artan işsizlik ve gizlenen işsizlik rakamları ile... Çökmüş bir dış siyaset, rayından çıkmış bir iç siyaset ile... Adalet, eğitim, medya, kurumlar derken... Domino taşları gibi çöküyor sistem. Çürümüşlük kokuları pisliğe karışıyor... Tepetaklak hızla dibe doğru çöküyoruz birlikte... Cehalet, yobazlık, yalan, göz boyama ile yönetilen bir toplum... Uyutulan, aldatılan... Kanmayanların, ses çıkaranların susturulduğu; susmayanların hapishanelerde çürütüldüğü... Dibe tamamen vurana kadar devam öyleyse... Madem ok yaydan çıktı. Sonuna kadar... Birbirine savaş açan iki kirli sistemin içinden temiz bir Türkiye doğabilecek mi? Nasıl ve ne zaman?”

Aradan koskoca yedi yıl geçti. Hâlâ benzer videoları seyredip hâlâ aynı soruları soruyor olmamız garip değil mi?

O yedi yıl içinde Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri Mars’a keşif araçlarını gönderdi. O yedi yıl içinde tıpta, genetikte, insan ömrünün uzatılmasında, robotik teknolojilerinde inanılmaz yeni keşifler, ilerlemeler yaşandı. Türkiye bunların neresinde yer aldı? 

80 milyon nüfuslu koca bir ülkeyiz. Peki, neden sürekli debelenip duruyoruz?

Bilge insan Doğan Kuban Hoca bakın ne diyor? 

“Düşünme insan işidir, fakat her insan düşünmez. Akıl, ayırt etme, düşünme, bilinç, bellek. İnsanoğlunun eşsiz ve yapısını yeni öğrenmeye başladığımız, beyin denen mücevher biyolojik bilgisayarının olanak verdiği yetenekler. Düşünme insanın en büyük yeteneği; ama bilgiyle beslenmeden sadece hayvanlara egemen olmaya yarar.

Koca ülke neden debeleniyor? Çünkü yaşam düşünce odaklı değil, nesne odaklı. Onu bu hale getiren toplumsal cehalet. Türkiye büyük bir yalan ortamında yaşıyor. Buna olanak veren, toplumun cehalet mirasıdır. Bu da kavramsal düşüncenin gelişmemiş olmasından kaynaklanıyor. Düşünenler çoğalmadı ve utanmıyoruz. En çok ölüleri ve cenazeleri, camileri ve AVM’leri, borsaları ve gökdelenleri, yolları ve sarayları ve de otomobilleri düşünüyoruz. Bu tablo bile bir komplo görünümü veriyor. 700 yıllık bir cehalet banyosunun tarihini de yazıyoruz. Çağdaş hiçbir ülke cahil kadrolarla idare edilemez. Bu, miadı dolmuş bir uygulamadır. İyi bir eğitime dayalı uzmanlık, bütün hükümet kadrolarının vazgeçilmez ilkesi olmalıdır. Geleceğin dünyasında yaşamanın vazgeçilemeyecek ilkesi budur. Kazanana ödül vaat eden politik sistem çürümüştür. Öğretim, çağdaş standartlara göre düzenlenmek zorundadır. Bu düzeyin altında kalan ancak yakın geleceğin kölesi ve canlı bombası olabilir.”

Ne dersiniz? Haksız mı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları