Öztin Akgüç

Emperyalizmin Türkiye’ye etkileri

23 Mart 2022 Çarşamba

Türkiye Cumhuriyeti, emperyal güçlere karşı savaş sonucu, emperyal güçlerin yenilgisiyle kurulmuştur. Mondros Mütarekesi, ardından Sevr Antlaşması’yla emperyal güçlerin Türk topraklarını paylaşmaya kalkışmaları, denetimleri altında Orta Anadolu’ya sıkıştırılmış İslami esaslara göre yönetilen, Irak, Suriye benzeri Osmanlı Devleti projesine tepki, direniş, Milli Mücadele bağımsızlık savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, emperyalizmle savaşımda mazlum milletlere örnek olmuştur.

Günümüzdeki yönetimin niteliğini, nankörce davranışları değerlendirmek için, Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması hükümlerini bir kez daha anımsatmakta yarar görülmektedir.

I. Dünya Savaşı sonunda Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918 tarihine Osmanlı Devleti’ni aşağılamak için Truva Savaşı’nda Yunan başkumandanın adını taşıyan Agamemnon zırhlısında yapılmıştır. Mütareke olarak adlandırılması aslında yanıltıcıdır. Aşağıda başlıca hükümleri özetlendiği gibi ülkenin teslim belgesidir. 

“1) Karadeniz ve Çanakkale boğazları açılacak. Müttefiklerce işgal edilecek, 2) Ordu terhis edilecek, 3) Türk karasularında bulunan savaş gemileri teslim edilecek, 4) Müttefikler, güvenliklerini tehdit edici gördüklerinde işgal etme hakkına sahip olacaklar, 5) Tüm telsiz, telgraf, kablo istasyonları müttefiklerin denetimi altına alınacak, 6) Hicaz, Yemen, Suriye ve Irak’taki askeri garnizonlar müttefiklere teslim edilecek..”

Mondros Mütarekesi’ne tepki olarak, ülkenin onurlu, vatansever, yiğit insanları, ulusal, bağımsız bir devlet kurulması fikrini desteklemek, yaymak, silah bırakma koşullarının haksızlığına karşı eylem yapmak amacıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri altında örgütlendiler. 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi’nde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin tek bir çatı altında toplanması kararı alındı.

Barış anlaşması yapılmadan İtilaf Devletleri, mütareke koşullarına da aykırı olarak kendilerine ayırdıkları nüfuz bölgelerini fiilen işgale başladılar. 13 Kasım 1918 günü de savaş gemileri İstanbul’a gelerek karaya kuvvet çıkarıp fiilen işgal ettiler. Paris’te barış görüşmeleri sürerken İngiltere Başbakanı Llyod George’un önerileri üzerine İtilaf Devletleri desteğiyle Yunan birlikleri 15 Mayıs 1919 günü İzmir’de çıkarma yaptı.

Yunan ordusunun İzmir’i işgali ve Anadolu içine ilerlemesine tepki olarak, yurtsever insanlar, halkın kendi varlığını koruması, herhangi bir devletin egemenliğini kabul etmeme, ulusun bağımsızlığını sağlamak amacıyla “Kuvayı Milliye” ismi altında örgütlenerek direniş hareketini başlattılar. Ankara Hükümeti’nin kurulması, direniş hareketinin de kısmen başarı kazanması üzerine İtilaf Devletleri, İstanbul Hükümeti’ni barış antlaşması için Paris’e çağırdı. Mustafa Kemal Paşa, TBMM Hükümeti’nin kurulduğunu, Osmanlı Devleti ile yapılacak bir antlaşmanın Türk ulusunu bağlamayacağını tüm Avrupa ülkelerine duyurdu. Buna karşın İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti temsilcileriyle 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzaladı. Anlaşma ile Arabistan, Irak, Ürdün, Filistin, İngiltere’ye; Suriye, Lübnan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Fransa’ya; Antalya yöresi İtalyanlara; Trakya, Büyük Çekmece Gölü’ne kadar ve Ege Bölgesi, Gökçeada, Bozcaada dahil Yunanistan’a bırakılıyordu.

Boğazlar bölgesi için, kendine özgü bayrağı da olan bağımsız bir yönetim oluşturuluyor; Büyük Ermenistan ve Kürdistan sınırlarını belirleme yetkisi ABD Başkanı W. Wilson’a bırakılıyordu. Wilson, Karadeniz kıyıları dahil, genişletilmiş Doğu Anadolu Bölgesi’ni Ermenistan’a; genişletilmiş Güneydoğu Bölgesi’ni de Kürdistan’a uygun bulmuştur. İstanbul Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalıyor; barış antlaşmasına uygun davrandıkları sürece padişah ve hükümet İstanbul’da oturacak, aykırı davranış halinde yetkileri ellerinden alınacaktır.

Devletin askeri gücü 50 bin 700 kişiye indiriliyor, mali denetim için İtilaf Devletleri temsilcilerinden oluşan komisyon kuruluyordu. Ülkenin yurtsever onurlu insanları ulusal mücadeleyi sürdürürken bir bölümü de işgal güçleriyle işbirliği yapıyor, dostluk cemiyetleri kuruyor, sürekli iç ayaklanmalara alet oluyordu. Savaş kazanıldıktan sonra hayıflanmalara, Lozan hezimettir diyenlere Mondros ve Sevr anımsatılmalıdır.

II. Dünya Savaşı sonrası ABD Başkanı H. Truman, Sovyet yayılmasını önlemek amacıyla SSCB’yi kuşatmayı amaçlayan “Containment” politikasını yürürlüğe koydu. Politika kapsamında 1947 yılında Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon USD tutarında askeri ve ekonomik yardım programı başlatıldı. NATO’nun kuruluşu daha sonra 1949 yılında gerçekleşmiş, Kuzey Atlantik bölgesinde huzuru geliştirmek amacıyla oluşturulduğu açıklanmıştır. NATO, ABD’nin SSCB’yi kuşatma politikasının aracı olmuş, 12 ülke tarafından kurulan örgüte Türkiye ve Yunanistan 1952’de alınmış; Varşova Paktı’nın çöküşü sonucu NATO hızla gelişerek günümüzde Rusya’yı çevreleyen 30 ülkeden oluşan örgüt konumuna gelmiştir.

Türkiye-ABD ilişkileri, 1964’te Türkiye’nin soydaşlarını koruma amaçlı Kıbrıs’a müdahale kararı alması üzerine Başkan L. Johnson’ın, dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye Kıbrıs’a müdahale edilmemesini isteyen mektubu ile yeni döneme girmiştir. İnönü, “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye yerini alır” olarak açıkladığı yeni dış politika stratejisini yaşama geçiremeden hükümeti düşürülmüştür.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD, Kıbrıs’ta Amerikan silahlarının kullanıldığı gerekçesiyle yaptırım olarak Türkiye’ye gelecek askeri malzemeye ambargo koymuş, Türkiye’de misilleme olarak İncirlik dışında ABD üslerini kapatmıştır. 1978 yılında ambargonun kaldırılması karşılığı üsler yeniden açılmıştır.

10 Ocak 1980 tarihinde Türkiye ile ABD arasında yeni bir askeri işbirliği anlaşması imzalanmış, ardından 24 Ocak ekonomik kararları, 12 Eylül askeri darbesiyle ABD’nin BOP (GOP) ile öngörülen ekonomik ve siyasal düzenin oluşması gerçekleştirilmiştir.

Emperyal güçler, satılık, kiralık, ürkek kişiler bularak, amaç saptırmak için sahneye kuklalar sürerek, belli kişi ve örgütleri bazen karşıtı olarak görünerek de destekleyerek etkilerini sürdürürler.

Bağımsızlık savaşının başlangıcından itibaren ülkemizde oluşturulan Cumhuriyet karşıtı hareketler, bu bağlamda kişi ve örgütler hakkında ipuçları vermektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları