İhraçlar dalga dalga...

03 Eylül 2016 Cumartesi

Metal yorgunluğuna yakalandığı ilan edilen bakanın görevden alınmasından sonra, yeni bakanla hızlandırılan ihraçlar için dün derlenen haberlerde “50 bini aştığı” müjdesi vardı... Darbe girişiminin hemen arkasından ancak önceden hazırlandığı izlenimi veren, ortaya çıkarılan listelerle ilk operasyonlar dalgasının tam dökümünü bilemediğimiz açıklamalarında, sayısal rekor eğitimde olmak üzere 100 binin üstüne çıkıldığı vurgulaması yapıldı durdu. Zaten Cumhurbaşkanı talimatlar içerikli konuya ilişkin son açıklamalarında, “100 bini, 200 bini bulsa da geri dönüşü yok...” demediler mi?
Geçerli anayasal, hukuk devleti düzenimizde kamu çalışanlarının donanımlı iş güvenceleri haklarını; sözde geçici bir uygulama olarak darbe suçuna katılanlar için ve de yarım kalan bir darbenin geleceğe yönelik tehdit olasılıklarını ortadan kaldırmaya yönelik önlemlerin alınması kapsamında düzenlenen KHK hükümleriyle “işlerine son verilmesi” yetkisi getirilmişti. Olağanüstü halin, çalışma hakkı ve güvencesinin katledilmesi anlamında da olsa hükümete, ilgili bakanlıklar, kamu kurumlarında sorumlu yöneticilere, olağanüstü koşullar için tanıdığı geçici uygulamada da elbette işten ihraç cezalarının kişinin suçunun kanıtlanabildiği haller için geçerli olabilmesi söz konusu değil mi?
ABD-AB ülkelerinin son dönemlerde çok sık, ağır boyutlarda çarpık bakışları gerçeğini yadsımadan, insan hakları boyutunda yönelttikleri sorularda başı çeken, “Bir kalemde bu kadar büyük sayılarla insanı kapsayan, suçlu damgalı operasyonlar neyin nesi” sorularına verebilecek yanıtımız var mı, olabilir mi? “Suç-ceza” ilişkisinin olmazsa olmazı, suçun şahsiliği, kanıtlanması yargı sonuna bırakılabilecek güçlü şüphe, ilk kanıtlar ışığında operasyonların yapılabilirliği sonrası için yöneltilen suçlamalara, hukuk devleti, insan hakları ölçüleri içinde verilebilecek yanıtlarımız var mı?

***

Darbe eylemi ya da kanıtlı suçlar kapsamı dışında kalan, kanıtlı, maddi koşulları ortalıkta gözükmeyen dalga dalga cezalandırmaları eylemlerinin, açık insan hakları suç eylemleri nitelikleri karşısında, ülkemizin zaten çok bozuk, sabıkalı insan hakları, demokrasi karnemizin durumu sorgulamasını unutun... Geleceğimize dönük toplumsal sonuçlarının bedellerinin altından nasıl kalkılacak? Darbe girişimi gecesinin yaşananların travmasında, öncelikle bu ülkenin vatandaşları olarak, sonra da dünyanın yaşadığı şaşkınlık, “TSK’nin kilit komutanlıklar, kurumları ile ele geçirilmiş olmasının...” şoku, çaresizliği, umutsuzluğu bir yana. Zamanında çok çırpınıldığı halde, İktidarlarının önlem almamakta direndiği, Cemaat örgütlenmesiyle, sınav soruları çalınarak, TSK, yargı, eğitim öncelikli tüm kamu kurumlarında kilit görev alanlarının ele geçirilmesinin önü açılması suçundan birinci elden sorumlu AKP liderliği, Hükümetleri, şimdilerde “sızmışlar” diyerek, yerleştirdikleri suçlarını ortadan kaldırabiliyorlar mı? Suçluluklarının kanıtlandırılması, hukuk içinde cezalandırılmaları başka dalga dalga, ağır insan hakları ihlalleriyle operasyonlar, tutuklamalar, işten atma cezalandırılmaları çok başka. AKP, örgüt ilkeleri içinde Cemaat adına sızmışların, parti tüzüğü, hukuk işleyişi içinde, görevden alınmaları, ihraçları hakkında kuşkusuz kimsenin diyecek bir sözü olamaz. Sınav hırsızlığı içinde, sahtekârlıkla elde edilmiş kamu görevlerinden ihraca da ya da görevin haksız, hukuksuz, Cematin sınırsız suçları aracı olarak kullanılmasına da öyle. Ancak toptancı yaklaşımla “Cemaatle ilişkisi olmuş...” yaklaşımı içinde, haksız, hukuksuz ceza uygulaması icraatları söz konusu olabilir mi?
İşin en vahim boyutu 14 yıllık İktidarlarının içinde soluksuz, hukuk devleti düzeni içinde Hükümetlerin icraatları için ağır suç oluşturan, partizanca, yandaş kadrolaşma suçlarına aynı soluksuz yeni icraatlarıyla, katmerli katkılarda bulunuyorlar. Hani yarım kalan ağır darbenin ilk günlerinin paniğinde, kamu kadrolaşmalarında hukukun önünü açacakları, liyakat düzenine geçecekleri sözlerini vermişlerdi. Kendi elleriyle, torpille, siyasal İslam kadrolaşması, rejim değiştirme uğruna yerleştirdikleri Cemaate yakın olduklarını düşündükleri yüz binleri sokağa atıp yaratıp besledikleri şirketlerine, mal varlıklarına el koyup, başka cemaatlerden, yandaşlardan kadrolarla sil baştan devleti ele geçirme peşindeler...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları