Ya ‘laik’, ya ‘şeriat’ düzeni, arası yok...

30 Nisan 2016 Cumartesi

Çocukları kandırma boyutunda birbirinden küçük, bir dizi yalan, oyun kirli siyasetle... Bu ülkenin insanlarının, çocuklarının geleceğini karartan, rotası şeriat düzenine çevrili, ancak insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, laiklikten hangi dozlarda koparılabileceğinin çerçeveleri çizilememiş bir yolda bazen küçük küçük, bazen çok büyük atılabilen adımlarla yol alınıyor... Laiklik tartışması bir kez daha, sözde tarafsız, var olan anayasal düzenin sınırları içinde seçilmiş, görev başına gelmiş, laik Cumhuriyetin tarafsız Meclis Başkanı’nın “kişisel özgür düşüncelerini” açıklaması çerçevesinde, kamuoyunun güdülenmesi, alıştırılması, algı yönetimi yaratmada, oltaya takılan yem işlevi de dayatılıyor...
Dört koldan birden kuşatılmış... Sıcak terörün dünya örneklerinin her boyutunun ülkemize dönük örgütlerinin saldırıları, ağır çatışmaların, şehit, çok sayıda yaralı, içeriden dışarıdan saldırıların bunalımı yeterince travmatik değilmiş gibi, rejimi demokrasi olan ülkelerde örnekleri söz konusu olamayacak ağır hukuk devleti, insan hakları ihlalleri, hukuk katliamlarının pençesinde kıvranmak bir yanda, insani gelişmişlikte yaşamın her alanında en olumsuz gelişmeleri yaşayan, en ağır bedelleri ödeyen toplumsal yapının bedellerini ödüyoruz... Başımızda bizi güdüleyen, rol model olmanın en iç karartıcı örneklerini veren siyasi liderlikler, barış içinde insanca yaşamanın araçlarını yıkma peşinde ırkçı, dinci, mezhepçi ayrımcılıklara teslim olmuş, biat ettirilmiş çaresiz kitleler olarak, insani değerlerimizi, öfke konrollerimizi tüketmiş, cepheleşmiş, alabildiğine düşmanlaştırılmış... Gözü kara kavgalar ediyoruz...
Töre, kadın cinayetlerinde patlamalar, sokaklarda en küçük bir nedenle sonu kanlı biten kavgalar, en demokratik hak arama eylemlerinde polisin acımasız orantısız şiddet uygulamaları yetmezmiş gibi, spor sahalarından, Meclis’ten dünyaya trajikomik çatışma, şiddet sahneleri saçıyoruz... Umutsuz, çaresiz, paramparça...

***

“Meclis Başkanı da aradan çıkıp yeni anayasada, laiklik ilkesinin olmamasını istemiş ne çıkar” diyebilir miyiz? Nasılsa ilk tepkiler içinde AKP sözcüleri yeni anayasa metni içinde de “laiklik” sözcüğünün olacağı güvencesini verdiler. Cumhurbaşkanı daha ileri bir adımla, şeriat düzeninin geçerli olduğu Mısır için bile “laik” düzen istediğini anımsatarak, devletin tüm inançlara karşı aynı mesafede olacağı bir laiklik modelini savunduğu güvencesini verdi... Çok istedikleri, getirilmesini dayattıkları başkanlık düzeni içindeki anayasa ilkelerinin laiklik tanımında gereken bazı değişimler olacakmış sadece. Tabii ki bu ülkenin nüfusunun çoğunluğunun inanç değerlerini içine alan, Müslüman devlet tanımının altı kalın çizgilerle çizilecekmiş...
Algı yönetimi, yalanlarla, siyasal İslamcı rotada yürüyüşte güdülene güdülene, alıştırıla alıştırıla aptallaştık ya... Çoğunluk Müslümanlara tek tip İslamcı değerlerle dayatılan yaşam biçimleri, hukuk sistemi, laikliğin olmazsa olmaz ilkelerinin ayaklar altına alındığı, iktidar, inanç örgütlenmelerinin dayatmalarında, hangi şeriat kalıplarında bir düzene savrulacağımız yolunda bir sınır çizilebilir mi? Laiklik ilkesinin anayasal güvenceye alınmadığı tüm İslam ülkelerinde, birbirinden çok farklı ağır insan hakları ihlallerinin, demokrasiye, hukuk devleti düzenlerine aykırı çok farklı şeriat hukuk düzenlemelerinin geçerli olması boşuna mı? Laikliğin anayasal metinde soyut kalması, çoğunluk Müslüman için, şeriata dayalı düzenlemelerin kapısının açılması, olsa olsa eski özlemi çekilen Osmanlı’da olduğu üzere, “Müslümanlar için ayrı bir şeriat hukuku, yaşam biçimleri dayatmaları, başka dinlerden, inanç sahiplerine ayrı hukuk terazisi, yaşam biçimi hakkı...” sonuçlarını üretip çoğaltacaktır...
Laik Cumhuriyetin, devletin inançlara karışmasını, şeriat hukuku düzenine göre yasalar düzenlenmesini yasaklayan, dini kimlik taşımasına izin verilmeyen anayasal düzenleri içinde bile, radikal siyasal İslamdan gelen dayatmalar, baskılarla sözde Müslüman çoğunluğun haklarının korunması adına, kamu alanı, hukuk düzenine taşınmış o kadar çok insan hakkı ihlalleri söz konusu ki... Sayması sayfalara sığmaz... Eğitimde, insani gelişmişlikte dibe çekilmemize baksak, yetmez mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları