Ekmek ve Kukla Tiyatrosu

15 Eylül 2022 Perşembe

Onları ilk kez 1968 yılında Nancy Tiyatro Festivali’nde izlemiştim. “Haydi Barikatlara!” oyununda. Ardından Paris, gençliğin 68 olaylarıyla çalkalanıyordu. Onları ikinci kez 1980 Temmuzu’nda Avignon Festivali’nde izledim, “Ekmeğin Öyküsü” oyununda. Henüz 12 Eylül faşizmi geriye yıkım ve gericilik bırakarak üzerimizden geçmemişti ama ekmek yine aslanın ağzındaydı...

Onlar dediğim “Bread and Puppet Tiyatrosu”... Kuruluşundan (1963) bu yana 60 yıl geçti ve nihayet yolları İstanbul’a düştü! Yarından başlayarak dört gün boyunca çeşitli semtlerde İstanbul Bienali’nin açılışını yapacaklar. Merak etmeyin eski isyankâr halleri oldukça törpülenmiş durumda! Baksanıza sunacakları oyunun orijinal adı “The Demons of Our Society” yani “Toplumumuzun Şeytanları” iken (neden, kimden çekinildiyse) onu da ehlileştirip “Toplumumuzun Kötülükleri” yapmışlar. En iyisi başa dönelim:

EKMEK KADAR GEREKLİ TİYATRO

20. yüzyılda “Ekmek ve Kukla Tiyatrosu” ve “Living Theatre”, ABD’den yola çıkıp dünya tiyatrosunu etkileyen protest tiyatrosunu, ajit-prop tiyatrosunu zirveye taşıyan iki topluluktu. İkincisi çoktan yok oldu. Ekmek ve Kukla Tiyatrosu ise hâlâ kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşu olarak etkinliklerini sürdürüyor. 

Kurucuları Peter Schumann’la Avignon’da tanışıp konuşma fırsatı bulduğumda “Tiyatro ekmek kadar gerekli olmalı” düşüncesinden yola çıktığını anlatmıştı. Ama aynı zamanda ondan Almanya’daki ailesinin ekmek yapımındaki ustalığını, kendi ressamlığını, heykeltıraşlığını, çocuk yaştan kukla yapımına meraklı olduğunu da dinlemiştim. Kuklalarının dev boyutlara ulaşması ise New York’ta olmuştu. Çünkü “NY’de her şey çok büyüktü.” 

(O zamanlar tüm oyuncuları bir komün hayatı yaşıyor ve güne ekmek yaparak başlıyorlardı. Ben tanıdığımda Peter Schumann gençti. Şimdi 88 yaşında.) Özetle dünyadaki politik, ekonomik, toplumsal olaylar ile “Bread and Puppet Tiyatrosu”nun gösteri arayışı birbirini tamamladı. 

Amaçları, geniş kitlelere seslenmekti. Amaçları daha güzel, daha adil, daha yaşanılası, daha sevilesi bir dünya kurmaktı. Bu dünyayı değiştirmekti. 

Söyleyecek sözleri vardı ve söyleyeceklerinin herkesçe kolayca anlaşılması için “oyun”larını gösterilere, şölenlere ya da ayinlere dönüştürdüler. İnsan boyundaki büyük heykelleri, kuklaları, maskları, müziği, rengi kullanarak ateşi tutuşturdular. 

Bugün yerleştikleri Vermont’taki merkezleri aynı zamanda bir okul niteliğinde. Bu okuldan yetişenler dünyaya dağılmakta. Oyunlarını kâh Nikaragua’da kâh Saraybosna’da sundular. Afganistan ve Irak işgaline karşı çıktılar!

ONLARI İZLERKEN GÖRDÜKLERİM: 

Ben onları izlerken neler görmedim ki: Bir keman sesiyle bir tohumun filizlendiğini, filizin büyüdüğünü gördüm. Kuklaların yüzlerine baktığımda ise açgözlüler, sahtekârlar, diktatörler, dalkavuklar, yobazlar, üçkâğıtçılar, kendini Tanrı sayanlar, para babaları, güç babaları, şehvet düşkünleri, yiyiciler, dönekler, kurtlar, çakallar ve daha niceleri karşımda belirdi!

İzlediğim iki oyunda da şunu gördüm: Dili, dini, ülkesi, birikimi ne olursa olsun herkesin paylaşabileceği, sonsuz yalın, plastik sanatlarla tiyatro arasında bir köprü kuran, herkesin sonsuz tat alabileceği ama aynı zamanda dünyanın gidişatı üzerine bizleri düşündüren bir olaya tanık olmuştuk. 

Peter Schumann’la konuşmalarımdan en çok içime işleyen şuydu: Kuklalardan söz ederken onlara karşı sevgisi, saygısı, şefkati... Her biri birer sanat işi, emek işi, yaratıcılık ürünü olan kuklaları ve maskeleri, kendi çocukları gibi seviyordu. Hiç unutmadım!

Belki başlangıçta tekniğin egemenliğine karşı çıkmak için, yoksul tiyatroya elverişli olduğu için, plastik sanatlar dünyasından geldiği için seçmişti kukla ve maskeli anlatım biçimlerini, giderek bir tutkuya dönüştü. 

 Peter Schumann’ın kuklalarla yarattığı dünya, günümüzün hızlı yaşanan, değer ölçülerinin erozyona uğradığı, güçlünün güçsüzü, varsılın yoksulu ezdiği, şiddet ve baskıyla her an tehdit altında yaşayan “ileri uygarlıkta” yitirdiğimiz her şeyi bize anımsatıyordu. En çok da yitirdiğimiz masumiyeti...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları