Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hiç eskimeyen ‘Batı Yakası’nın Hikâyesi’

05 Mart 2017 Pazar

Bundan tam 60 yıl önce 1957’de ilk kez Broadway’de sahnelendiğinde yer yerinden oynamıştı. Oysa “West Side Story - Batı Yakası’nın Hikâyesi” ramp ışıklarına çıkana dek herkes çok kuşkuluydu... Acaba bunca dans egemenliğini seyirci kabullenecek miydi? Bu müzikal, eğlenceden çok trajediye yer vermiyor muydu? McCarthy dönemi yeni sona ermiş şimdi azınlıkları sahnede bile kavgaya tutuşturmak niyeydi?
İlk temsil sonunda millet ayağa fırlamış alkışlıyordu. “Sahnelerde bir devrim” deniyordu.
Müzik dünyasında, dans dünyasında, müzikal dünyasında bir devrim... “Batı Yakası’nın Hikâyesi”nin yaratıcı kadrosu dehalardan oluşuyordu. Müzikal’in fikir babası, yöneten ve koreografiyi gerçekleştiren bale ve modern dansın ustası Jerome Robbins’ti. 20. yüzyılın Rönesans adamı, besteci, maestro, piyanist Leonard Bernstein müziği besteledi. Her biri dünyanın her yerinde dillerden düşmeyen, en sevilen şarkılar çıktı bu bestelerden. Metin, Arthur Laurents’in kitabından alındı. Şarkı sözlerini, o günlerin genci, günümüzün ünlü yönetmeni Stephen Sondheim yazdı. Müzikalin öyküsü, evrensel bir tema, çağdaş bir Romeo ve Juliet öyküsüydü...
1961’de müzikalin filmi (Natalie Wood, Richard Beymer, Rita Moreno, George Chakiris) eseri milyonlara ulaştıracaktı. Ya bugün?

Nefretle kirlenen dünyamızda
Önceki akşam Zorlu’da “Batı Yakası’nın Hikâyesi”ni izlemeye giderken bunca kez sahnede ve perdede izlediğim eseri yeniden görmenin yaratabileceği düş kırıklığından ödüm kopuyordu. Hemen belirteyim: Boşuna korkmuşum.
İlk andan son anına dek tüm benliğimle sahneye kilitlendim. Aslına ihanet etmeden bu denli yeni, genç ve dinamik olunabilir.
Müzikler şarkılar yerli yerinde, maestro Donald Chan yönetiminde büyük orkestra ve muhteşem sesler.
Eseri sahneleyen, koreografiyi de yeniden düzenleyen Joey Mckneely, yorumunda gerilimi arttıracak bir “dil” geliştirmiş. Jerome Robbins’in “imzası” diyebileceğim tüm özellikler, hareketler “sözcükler” yerli yerinde; ama bunları yeniden bir araya getirirken çok daha sert ve çarpıcı bir dil oluşturuyor.
Sonuçta New York sokaklarında Polonya kökenli beyaz Amerikalı gençlerle (Jetler); ABD’ye göçmen gelmiş Porto Riko’lu gençlerin (Köpekbalıkları) kavgası da, aşkları da, dansları ya da özlemleri de çok daha güncel, daha gerçekçi, daha sert oluyor.
Bugün dünyamız 50’lerden daha çok nefretle kirletilmiş durumda. Sadece gençler değil, ülkeler, farklı etnik, dini gruplar, birbirine bin kat düşman... Çetelerin erk ve güç kavgasının daha acımasız olması kaçınılmaz. O yüzden Amerikalı gençler Porto Riko’lu Anita’yı korkutmakla ya da alay etmekle yetinmiyor, tecavüz ederek de cezalandırıyor. (Tıpkı günümüz savaşlarındaki gibi...) Gençlerin polisi alaya alması daha da gülünç oluyor. Aşklar daha şehvetli, ölümler daha da yakıcı oluyor.

‘Başka dünya mümkün’
Başta Jenna Burns (Maria) Kevin Hack (Tony) Keely Beirne (Anita) ve tüm kadro mükemmel oyuncu, dansçı ve şarkıcılardan oluşuyor. (80 kişilik ekiple gelmişler.)
Sahne tasarımı (Paul Gallis) muhteşem: Arka fonda New York görüntülerinin içine çekiliyorsunuz oyuncularla birlikte. Önde, iki yanda ise New Yok bitişik nizam yapılarına egemen olan inip çıkan merdivenli, balkonlu, hareketli yapılanma...
Bu yapılanma sahneye sadece enine ve boyuna değil, farklı yüksekliklerde de kullanma olanağı sağlıyor. Bu yapılanmaya, “büyü”nün yanı sıra, gerçekliği, düş gücünü, romantizmi, trajediyi ve binbir duyguyu katan olağanüstü ışık tasarımı, Peter Halbsgut imzalı. Tony ve Maria’nın karşılaştığı mambo ve rock danslarının “çatıştığı” sahne... Bunca nefretin, korkudan, güvensizlikten doğduğunu gösteren anlar...
Tony ve Maria’nın tüm beklenti ve aşk sahneleri... Hele hele, finalde de leit motif olarak kullanılan “Somewhere” şarkısı ve o düş sahnesi, sözünü ettiğim büyünün en güzel örnekleriydi.
Bir gün, bir şekilde, bir yerde, nefretten, kin, öfke ve intikam duygusundan arınmış bir dünya bulacağız inancıyla alkışlıyorduk perde kapandığında. Bence de başka bir dünya mümkün... Siz siz olun aşktan, sanattan ve “klasiklerden” vazgeçmeyin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları