İyi ki sanat var!

13 Kasım 2022 Pazar

Ülkem yoksulluğa, adaletsizliğe gömülmüşken; bunları sonlandırabilmek umuduyla millet sadece ve sadece önümüzdeki seçimlere yoğunlaşmışken hâlâ kitapların yayımlanması, tiyatroların, konserlerin, sergilerin dolması bana mucize gibi geliyor; “İyi ki sanat var, edebiyat var” diyerek onlara sığınıyorum. 

Geçen hafta sonu İzmir Kitap Fuarı’nda Bilgi Yayınevi’nin Halikarnas Balıkçısı paneline katılmak, balıkçının torunlarını tanımak, yazarlarla buluşmak harikaydı! Hafta boyunca tiyatro festivali, İstanbul Bienali... Dirimart’ta muhteşem İnci Eviner Sergisi... Daha da önce Dünya gazetesi Kitap ekinin Faruk Şüyün yönetiminde Ödül Gecesi’nde gazetemizin yazarı meslektaşım Elçin Poyrazlar’a Polisiye Roman Ödülü’nü verirken “polisiye olayların sadece romanlarda kalmasını” dilemek; Elçin’in de ödülünü “ülkemde şiddet gören tüm kadınlara” adaması... Sanatsal, siyasal ve toplumsal olayların iç içeliği, birbirinden ayrılmazlığı, yaşamı belirliyor... 

ALİ POYRAZOĞLU BÜYÜSÜ 

Bu yıl İKSV’nin İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülü 70’li yılların başından beri tiyatromuzda sayısız başarıya imza atmış oyuncu, yönetmen, yazar, (hem kitapları hem uzun yıllar köşe yazarlığı var) radyo ve televizyon programcısı, 45 oyunu Türkçeye kazandıran tiyatro insanı Ali Poyrazoğlu’na verildi. (Aynı zamanda arkadaşım. Kendimi denetleyerek yazmaya çalışıyorum.) 

Festival için hazırladığı oyun “Habanera Makamı”, ağzına dek dolu Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda, bomboş bir sahnede yer aldı. Sahnede o ve Çiğdem Erken Kuartet... Müzikle söz, opera ile tiyatro, anılarla doğaçlama, dünle bugün arasında gidip gelerek 2.5 saat inanılması güç bir enerjiyle, tempoyu, ritmi hiç düşürmeden, beden dili, yüz mimikleri, zamanlama ustalığıyla, zeki gözlemlerle bütün o seyirciyi avucunun içine alıverdi! Zaman nasıl geçti anlayamadık! 

Bana kalsa 10 yıl önceki “Carmen-Asi Kuş” oyununu anımsatan müzik faslını hiç katmaz; çocukluktan başlayarak (Anne öyküsü muhteşem) sadece tiv yatro anılarıyla kotarırdım oyunu! Çünkü o anılar aynı zamanda tiyatromuza evrensel nitelikli bir saygı duruşuydu. Ulvi Uraz, Altan Erbulak’tan Yıldız ve Müşfik Kenter’e, Şükran Güngör’den Savaş Dinçel ve Müjdat Gezen’e öyle bir yolculuğa çıkardı ki bizi, kahkahalarımızı ve gözyaşlarımızı tutamadık. 

Oyundan ayrılırken “Ali Poyrazoğlu büyüsünü” şöyle özetliyordum: Seyirciyle kurduğu muhteşem iletişim ve seyircisinin ona olan sonsuz sevgisi! (Tekrarı 19 Kasım’da Süreyya Operası’nda) 

İSTANBUL BİENALİ’NDE SON DÖNEMEÇ 

Bu yılki İstanbul Bienali öncekilerden farklı. Burada birkaç satırda özetlemek zor. En büyük fark şu: Seyredilecek, izlenecek, görülecek eserden çok, üzerine düşünülecek hatta etkilenecek araştırma ve inceleme var. 

17. İstanbul Bienali, hayatlarımızı altüst eden salgın hastalık, kapanma döneminde hazırlandı, her zamankinden daha çok haberlere, bilgi alışverişlerine kenetlendik: İklim krizi, ekolojik, siyasal, ekonomik, toplumsal sorunlar daha çok gözümüze battı. Dünyanın öbür ucundaki unutulmuş ve en gelişmiş toplumların benzer sorunlara çare aradığını fark ettik... Arayış, sanatla, yaratıcılıkla, arşivle, geçmişten yarına ve dünyanın her yerine köprüler kurmakla sürüyor... (Düşünsenize, benim ta 70’lerde yazdığım “Kreş Gereksinimi” yazı dizim bile bienalde yer alıyor! Nasıl sevinmem ki!)

Bienal 20 Kasım’da sona eriyor. Hangi mekânı, neyi görmeyi seçersiniz bilemem. Ama bildiğim şu: Bu bienale biraz zaman ayıran her insan savaştan, şiddetten, haksızlıktan, doğa tahribatından, insan tahribatından, ötekileştirmekten, ayırımcılıktan nefret eder! Vicdanının sesine kulak verir! Bundan büyük kazanım mı olur! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları