Levent Üzümcü: Halk gitmelerini istiyor

Levent Üzümcü ile meclis üyeliğine seçilmesi üzerine buluştuk. Kuştepe’de caz orkestrası kurma hayali olan Üzümcü, Ekrem İmamoğlu'nun yaşadığı süreç ile ilgili "25 tane şirketi olan Türkiye’nin en büyük 3. holdinginden bahsediyoruz. Buradan gelen paralarla yürüttüler gemilerini bugüne kadar. Tabii ki bırakmak istemeyecekler ama halk gitmelerini istiyor" diyor.

Yayınlanma: 28.04.2019 - 10:55
Abone Ol google-news

Oyuncu Levent Üzümcü, Şişli Belediyesi’ne meclis üyesi seçildi. Belediyenin kültür sanat birimini de yönetecek. Amacı siyaset değil, sanat yapmak. “Şişli’de sanata ihtiyacı olan ama sanata ulaşamayan insanlara sanatı ulaştırmak istiyorum. Tiyatro bir ihtiyaçtır. Aldığında fark edersin bir ihtiyaç olduğunu, alamazsan fark edemezsin. Kuştepe’de Kuştepeli gençlerle birlikte bir caz orkestrası kurma fikrim var. Şişli’de gezici açık hava sinemaları yapacağım” diyor.

-Siyasete girme fikri nasıl oluştu?

Bu siyasete girmek değil. Belediyeler, “bilmem ne çok amaçlı kongre merkezi” diye bir şey kuruyor ve burada tiyatro oyunu oynatmaya çalışıyorlar. Akustiği yok, ses düzeni kötü, ışık sistemi yok. Günümüzün tiyatro binası gerekliliği daha değişken... Bunu bilmiyorlar genellikle. Bunu bilen ve bunu yönetebilecek insanlar var. Birilerine dert anlatacağına gereklilik neyse onu yapacağın bir duruma gel. Sen yap. Kültür ve sanat hayatı içinden birilerinin bu işlere gelmesi çok önemli.

 - Neler yapmak istiyorsunuz?

Sahneler açacağız İstanbul’da. Bunların hepsi tiyatro sahnesi gibi görünse de asıl olay sahne sanatıdır aslında. Opera, bale, klasik müzik konserleri, çocuk tiyatrosu... Kültür ve sanat hayatını bazı yerlere tıkıştırdılar. Bakın bugün bu siyasi garabetin domine ettiği ödenekli tiyatrolarda artık “Cadı Kazanı” oynayamıyoruz, “Maymun Davası” oynayamıyoruz, “Kafkas Tebeşir Dairesi” oynayamıyoruz. Hayata dair, hayatı tartışabileceğimiz oyunlar oynayamıyoruz. Ne sahnelemeye kalksak, “Beyefendi alınır, hanımfendi alınır. Aman onu yapmayalım, aman bunu yapmayalım” diye olmaz. Repertuvar böyle belirlenmez. İlk önce bunlar düzelecek.

Sahne emekçilerinden ekip

Biraz ayrıntılandırabilir miyiz?

Şişli’deki özel tiyatrolarda bugün oyun izlemek istiyorsanız 100 lira para vermeniz gerekiyor. Şişli’de gezici açık hava sinemaları yapacağım. Şişli’de sinemaya gidemeyen, tatile gidemeyen çocuklar için yaz akşamlarında yazlık sinema fikrim var. Güvenlik görevlilerinin olduğu, sponsorun bulunup da çocuklara işte sağlıklı meyve suları, yiyecek ve içeceklerin verildiği, bir yandan da oturup “Neşeli Ayaklar” izleyecekleri, Chaplin filmleri izleyecekleri bir ortam yaratmak istiyorum. Bir tane beyazperdeye, 50 tane sandalyeye, bunları içine koyabileceğin bir kamyonete, güvenlik görevlilerine, bunları oynatacak insanlara ve ses düzenine ihtiyacın var. Bir tiyatro binası yapacağız Şişli’ye. Her şeyi bizler tarafından, sahne emekçileri tarafından düşünülmüş bir yer olacak. Önce sahne emekçilerinden bir ekip oluşturacağım. Sahnenin dışıyla içiyle tam bir kültür yuvası olsun istiyorum.

Neden CHP ile?

Fikirlerimi biliyorlar. Neye inandığımı, ne istediğimi biliyorlar. Şimdi aklı, fikri, vicdanı hür insanlar sonuçta bir şekilde birbirlerini buluyorlar. Zaten sanat da aklı, fikri, vicdanı hür insanın yapacağı bir şey. Türkiye’de bunları içinde barındırabilecek çok fazla parti yok.

Mezarlıktan tiyatroya

Ekrem İmamoğlu’nun yaşadığı bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin ne olduğunun resmidir bu. 25 tane şirketi olan Türkiye’nin en büyük 3. holdinginden bahsediyoruz. Buradan gelen paralarla yürüttüler gemilerini bugüne kadar. Tabii ki bırakmak istemeyecekler ama halk gitmelerini istiyor.

Şehir Tiyatroları’ndan ihraç edildiniz. Dönmeyi düşünür müsünüz?

Çok da öyle bir düşüncem yok. Şehir Tiyatroları şu an çok korkunç bir durumda. Muhsin Ertuğrul’un resmine nasıl bırakıyor oradaki tiyatro yöneticileri hiç bilmiyorum. Şirketler vasıtasıyla tiyatroya oyuncu alımı yapılıyor. Bu oyuncuların okul bitirmeleri gerekmiyor. Burası bir arpalık olduğu için hayatı boyunca sahne üzerinde durmamış insanları atadılar. Sahne arkası grubuna mezarlık işlerinden adamlar getirdiler. Oynanan metinlerin pek çoğu utanç verici. Oyuncu arkadaşlarımız son derece rahatsız. İlk başta buranın bir arpalık değil sanat yuvası olduğunu hatırlatmak gerek. Arkadaşlarımızın tekrar yaptıklarından onur duydukları bir yapıya geçmesi herhalde bir tiyatro oyuncusunun en çok istediği şeydir. O kurum tekrar halk adına, sanat adına işe yarar bir hale gelecek.

Yolları tıkadılar...

Haldun Dormen “Korkulacak kadar bir sansür baskısı bence yok” dedi. Bunu genelleyebilir miyiz?

Bu tabii ne tarz oyunlar yaptığınızla bağlantılı. Bugün Türkiye’de adı ne olursa olsun, kim yazmış olursa olsun, oyunu yasaklanmış aktörler var. Bugün Türkiye’de turnede oynayacağın sahnenin sahibi o ildeki ya da bölgedeki kamu görevlileri tarafından tehdit ediliyor.

Siyasetin dili nasıl sizce?

Siyaset Türkiye’de çok uzun zamandır bağırma, çağırma, tehdit etme, ayrıştırma, ötekileştirme üzerine kurulu. Din siyasete alet edildi. Din sömürülerek bir halk sömürüldü. İslamiyete en büyük zararı, onun bir mensubu, hamisi gibi görünenler verdi. Biz ölelim istiyorlar. Bu kadar akıldışı, fikir dışı, izan yoksunu bir baskı dünyada görülmemiştir. Bir arada yaşamanın yollarını o kadar tıkadılar ki artık göremiyoruz. Türkiye’de balığın ve kebabın tadına varabilen bir millet yaşıyor. Hem balık yiyor, hem kebap yiyor. Hem bir İtalyan yemeğinden hem de bir Afrika yemeğinden keyif alabiliyor.

Biraz da oyunlarınızdan bahsedelim...

Oynayan üç oyunum var. “Bir Yaz Gecesi Rüyası”nı Biraderler Yapım’la yaptım. Zorlu ve Talimhane’yle birlikte yaptığım oyunum “Gerçek.” Levent Üzümcü Tiyatrosu olarak yaptığım “Anlatılan Senin Hikâyendir.” Özellikle yurtdışında oynarken çok hisleniyorum. Çünkü o insanlar da bir nedenden gitmek zorunda, oralarda kalmak zorunda kalmışlar. Yeni oyunu Cengiz Toraman, yazıyor. Hayatımın 45 yılına girip çıkmış olan, aslında kimsenin tanımadığı ama benim için çok önemli insanları seyirciyle tanıştıracağım. Benimle birlikte Türkiye’nin 45 yılı.

Televizyon projeniz var mı?

Tabii ki televizyon yok. Çünkü sermaye bir çete ve o çetenin içerisinde o çeteyi eleştirenlere yer yok. Abuk subuk birtakım tarihi dizilerdeki, yalan dolanla dolu replikleri söyletemezsin ki bana. “Bu ne lan” der atarım bir kenara. Limon satarım onurlu yaşarım. O yalanın dolanın bir parçası olamam. Benim bir meslek etiğim var.

Peki ya sinema?

“Bilmemek” filminde oynadım. Bir festival filmi. Leyla Yılmaz yazdı ve yönetti. Bugüne kadar üstüne hiç film yapılmayan bir spor dalı üzerine. Gerisi sürpriz olsun.

Aklımıza gelmedi...

Ya set işçilerinin durumu?

Ölümler var. Türkiye’de adalet yok. Adalet mekanizması çalışmıyor. Derdini anlatabileceğin insanlar yok. Kimin hakkını savunabilirsin ki? Ancak ne yapabilirsin? Kınarsın, “Kınıyoruz” dersin. Oyuncular Sendikası’nda biz şöyle bir hata yaptık. Yıllarca sendikalaşmaya çalıştık. Sıkıntılarla ilgili hep Kültür Bakanlığı’na gittik ama aklımıza gelmedi Çalışma Bakanlığı’na gitmek.

Sinemada sansür düzenlemesine ilişkin ne söylemek istersiniz?

Bunu yapanlar, zamanı geldiğinde “Biz ne yaptık” diye düşünecekler. Çok üzücü buluyorum bunu. Merkezi yönetimin almış olduğu içinde insan barındırmayan, sadece kutuplaşmayı, kutuplaşmanın dayattığı şeyleri barındıran bu kararlar halkı anlamak filan değildir. Halkın bilmediği şeyler üzerinden sürekli halka bir dezenformasyon yapılıyor.

Şehir tiyatroları toparlanmalı...

“Siyasete dair hiçbir hayalim yok. Tek istediğim şey halkın saflığı, temizliği, iyi niyeti bu kadar kötüye kullanılmamalı. Bunu engelleyecek bir ihtiyaç var. Halka taammüden yalan söylemek suç olsun, cezası da ağır olsun isterim. Sanatla ilgili de bu ülkenin özgürce sanat yapan bireyleri yetiştirecek okulları var. Bu okullara zeval gelsin istemem. Cumhuriyetin en büyük kazanımı olan bu okullara pamuklar içinde bakılması lazım. Oradaki eğitmenlerin kendilerini geliştirmesi lazım. Ödenekli sanat kurumları kötü şeyler değildir, bunlar toparlanmalı, Şehir Tiyatroları mutlaka toparlanmalı. Yeni bir sistem getirilecekse de bu sanat emekçilerinin yapacağı bir şeydir. Hem esnek hem de sağlam bir yapı oluşturmak zorundayız. Bunu oluştururken de bu tiyatroların sahibinin halk olduğunu unutmamalıyız. Bu tiyatrolar bize babamızdan miras değil, daha bugün doğmamış oyuncu, dansçı, operacı, müzisyen kardeşlerimin emanetidir.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler