Filozoflar sergisi

Leszek Kolakowski'nin “Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şey Var?” isimli kitabı, Antik Yunan'dan yirminci yüzyıla kadar uzanıyor. Kolakowski, soru sorup yanıt vermeye uğraşan otuz filozofun cevaplarını yorumluyor.

Yayınlanma: 29.07.2016 - 16:33
Abone Ol google-news

Ülkesindeki rejimle anlaşmazlığa düştüğü için hayatının büyük bölümünü sürgünde geçiren ve Marksist düşünce üzerine çalışmalarıyla tanınan, Avrupa'nın son büyük düşünürlerinden Leszek Kolakowski'nin sürgün öncesindeki yaşantısı da epey zorlu geçmişti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Polonya'yı işgal eden Naziler, ülkedeki tüm okulları kapatınca Kolakowski, babasının kütüphanesinden yararlanıp özel dersler alarak öğrenimini sürdürmüştü. Savaşın bitimiyle Lodz Üniversitesi'nde felsefe lisansını, daha sonra Varşova Üniversitesi'nde de doktorasını tamamlamıştı.

Stalinizme yöneltilen eleştirilerinin yoğunlaştığı günlerde filozof, bunu Marksist düşüncenin bir ürünü şeklinde niteledi. O dönemde, ileride başyapıtı sayılacak olan Marksismin Ana Akımları'nı yazmaya başlamıştı bile. Üyesi olduğu Komünist Parti'den atılması ve Polonya'dan sürgün edilmesi, kitabının yazımını sekteye uğratsa da tamamlanışını engellemedi.

İngiltere yılları ve özellikle 1990'lar, Kolakowski'nin felsefenin temel sorunlarına yoğunlaştığı dönemdi. Filozofları ve söylemlerini kendince yorumlayan ve en ünlü sorularını hatırlatan düşünür, aynı zamanda onların görüşlerinin sağlam bir özeti sayılabilecek Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şey Var'ın hazırlığına girişiyordu.

SINAVI KAYBETTİRECEK KİTAP

Kolakowski, üniversite yıllarında felsefenin elinin kolunun ne kadar uzun olduğunu, kendisiyle birlikte daha pek çok alan hakkında söz söylediğini öğrenmişti. Filozofların çoğunun, birbirinin görüşüyle ters düştüğünü ve bu nedenle felsefe tarihinin düşünce kavgalarıyla dolu olduğunu fark etmişti. Belki de bu nedenle, henüz kitabın başında çok önemli bir uyarıda bulunma gereği duyuyor, çalışmasının “hap şeklinde bir felsefe tarihi, ansiklopedi veya sözlük olmadığını” söyleyip ekliyor: “Eğer bir öğrenci bu denemeler ışığında bir sınava girmeye kalkarsa hayal kırıklığına uğrayacak ve sınavdan kalacaktır.”

Kolakowski, felsefe tarihinde pek çok kez girilen yanlış yola sapmaz ve hiçbir düşünürü ilahlaştırmaz. Bunun yerine, kitaptaki otuz filozofun en can alıcı sorularıyla işe koyulur ve söylemlerini yorumlar. Öte yandan Alfred Whitehead'in yaptığını da yapmaz; “Tüm Avrupa felsefesi, Platon için koyulan bir dipnottan oluşur” minvalinde bir indirgemeciliğe girişmediği gibi Antik Yunan'dan yirminci yüzyıla dek çıktığı yorumlama yolculuğunun öznel bir girişim olduğunu da hep aklında tutar.

Kolakowski'nin kitaba aldığı bütün düşünürler, felsefenin hemen her disiplininin bir temsilcisi gibi: Sokrates, Platon, Aristoteles, Augustinus, Spinoza, Leibniz, Hobbes, Hume, Kant, Hegel, Kierkegaard, Nietzsche, Heidegger, Husserl vd. Bu isimler, bilgelikten felsefeye geçişin önemli duraklarıdır aynı zamanda.

Kolakowski'nin başta yaptığı belirleme, kitabındaki tüm yorumlamaların bir başkası tarafından yıkılabileceğine işaret eder. Bir diğer deyişle, aynı filozof, çok farklı bir açıdan bakılarak değerlendirilebilir. Kolalowski'ye göre bu, felsefenin hem eğlenceli hem de zor yanıdır.

Adını, Leibniz'in meşhur sorusundan alan kitapta Kolakowski, küçük farklarla beraber birbirini destekleyen ve birbirinden kopan düşünürlere yer verirken felsefenin baştan beri süren, söylemlerin üst üste yığıldığı bir alan olma özelliğini de hatırlatıyor.

'BÜYÜK FİLOZOFLUK'TAN UZAKTA

Kolakowski, kitabını “filozoflar sergisi” olarak niteliyor. Düşünür, kronolojik bir şekilde yürüse de makalelerinde bezen ileri gidiyor bazen de geri dönüyor. Böylece dönemler arası bağlantılar kurarak ve söylemlerin birbirini bütünleyen ya da birbirinden ayrılan taraflarını gösteriyor.

Kitabı okuyanlar fark edecektir, kronolojik izlekte, yirminci yüzyıla gelindiğinde Ludwig Wittgenstein yok. Kolakowski, aslında onun da kitapta yer alması gerektiğini düşünüyor ama neden olmadığını da büyük bir samimiyetle açıklıyor: “Hem Wittgenstein'ın kitaplarını hem de onun hakkında yazılmış birkaç kitabı okumuş olsam da iletmek istediği şeyin ne olduğunu hâlâ bilmediğimi fark ettim (ki bu Wittgenstein’ın değil, kendi kusurumdur).” Bunu, hem filozofça bir tavırla hem de Kolakowski'nin, Wittgenstein'ın Tractatus'undaki hakikat-bilgi-sessizlik göndermesini dikkate almasıyla açıklamak mümkün.

Kolakowski'nin, bir antolojiye benzeyen kitabıyla yapmaya çalıştığı şey, filozofların birbiriyle didişmesini aktarmak ve felsefe tarihindeki yerlerini belirlemek ya da epey tartışmalı olan “büyük filozofluk” payesini birilerine dağıtmak değil. Onun derdi, filozofların sorduğu sorulara yönelmek ve söylemlerini irdelemek. Başka bir deyişle, genellikle göz ardı edilen felsefeye yönelerek popüler kültürün ötesine geçmek.

Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şey Var?/ Leszek Kolakowski/ Çeviren: Çeviren: Suat Kemal Angı / Jaguar Kitap / 248 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler