Sosyal ağ yaşamı
Kevin Tucker, “Boğucu Hiçlik”te her geçen gün kendimizi biraz daha hapsettiğimiz sosyal ağ ve tekno-bağımlılık kafesini eleştirirken unuttuğumuz ve şimdilerde alternatif olarak adlandırılan bir yaşamı öneriyor.
Tekerlekten önce kadın düşmanlığı vardı!
Jack Holland, “Mizojini”de, kadınlara yönelik nefret söyleminin tarihsel boyutunu gözler önüne sererken kadınların ayırımcılıkla ve şiddetle mücadele edişini, hakları ve kimlikleri için nasıl harekete geçtiğini anlatıyor.
Robotik sevda
Éric Sadin, “Yarının Aşkı”yla yapay zekâya odaklanarak bir gelecek öngörüsünde bulunuyor. Kitaptaki robotun, “kusursuz hayat” sunma görevini, sahibine karşı hissettiği duygularla birleştiren Sadin, aynı zamanda günümüzün insan-teknoloji ilişkisine de eleştiriler getiriyor.
Cerrahinin evrimi
Kendisi de cerrah olan Arnold van der Laar, “28 Ameliyatta Cerrahi Tarihi” alt başlığıyla okurla buluşan “Bıçak Altında”da, kitabın adındaki bıçağın kimler tarafından nasıl kullanıldığını, kendine özgü esprili diliyle anlatırken ünlü kişilerin başına gelenlerle yüzleşmemizi sağlıyor.
‘Sakin’ bir inziva
Iris Murdoch, “Deniz Deniz”de bizi, bir kenara çekilip geçmişini tartan tiyatrocu Charles Arrowby karakteriyle buluşturuyor. Murdoch, Arrowby aracılığıyla kusursuzluğun ve idealizmin tersten okumasını yaparak aslında hepimizi kendimizle yüzleşmeye çağırıyor.
Maskelenen acımasız zekâ
Ünlü yönetmen David Cronenberg, ilk romanı “Tüketilmiş”le okuru, hem garip ilişkiler ağının ve onlarla bağlantılı bir cinayetin hem de filmlerinden âşina olduğumuz teknoloji fetişizmi-cinsellik-bedenin dönüşümü gibi bazı temaların peşine takıyor. Bol karakterli ve mekânlı roman, Cronenberg’in aklımıza düşürdüğü kurtlarla daha gerilimli hale geliyor.
Filozoflar sergisi
Leszek Kolakowski'nin “Neden Hiçbir Şey Yok da Bir Şey Var?” isimli kitabı, Antik Yunan'dan yirminci yüzyıla kadar uzanıyor. Kolakowski, soru sorup yanıt vermeye uğraşan otuz filozofun cevaplarını yorumluyor.
Bazen yalnız yürümelisin
Rebecca Solnit, Elvan Kıvılcım’ın Türkçeye çevirdiği “Yol Aşkı-Yürümenin Tarihi”nde başlangıç, ilerleme ve varış omurgasına oturttuğu yürüme eylemini hayatla eşleştiriyor. İnsanın en önemli edimlerinden yürümenin, aynı zamanda bir kültür olduğunu söyleyen Solnit, yaşamın tarihiyle yürümenin tarihi arasındaki paralelliğe dikkat çekiyor.
Avrupa'nın karanlık odaları
Jonathan Holt, Carnivia üçlemesinin ikinci kitabı “Kayıp Geçmiş”le günümüz İtalyası'ndan Soğuk Savaş dönemine uzanıyor. CIA, Vatikan ve siyaset bağlantılarıyla öne çıkan romandaki olay örgüsü, tarih ve kurmaca ilişkisiyle derinleşiyor.
Katilin sahnesi
Peter Ackroyd, “Cinayet Sanatı”yla bizi 1880'lerin Londra sokaklarına götürüyor. Yazarın kurgusu, aydınlatılmaya ve nedenleri anlaşılmaya çalışılan cinayetlerle birlikte, dönemin sanat ve edebiyat gündemine de göndermelerde bulunuyor.
Felsefe sonrası Wittgenstein
Ludwig Wittgenstein, felsefe tarihinde hem dil ve mantık üzerine kurduğu söylemiyle hem de yaşamıyla bir kilometre taşıydı. Lars Iyer, “Wittgenstein Jr.”da, ünlü filozofu anarken okuru, onun bir dönem ders verdiği Cambridge Üniversitesi’ne yolluyor. Iyer’in romanı, yirmi birinci yüzyıl öğrencileriyle yirminci yüzyılın kült filozofunu buluşturuyor.
‘Öğrendikçe cahilleşiyorum’
Cees Nooteboom, “Poseidon’a Mektuplar” isimli kitabında, geçmişle günümüz arasında güçlü bir bağ kurarak ilerliyor. Satırlarıyla seslendiği Poseidon ise yazarın bu anlatımına eşlik eden tarihi bir figür ve sessiz bir tanık.
Hayat, oyunlardan daha acımasız
Japonya'da gerilim ve polisiyeyi birleştirerek yazdığı romanlarla adından söz ettiren Kanae Minato'nun, ülkesinde 2008'de yayımlanan ilk kitabı “İtiraflar” Türkçede. Sinemaya da uyarlanan romanda Minato, kızı öldürülen bir öğretmenin pek de alışık olmadığımız intikamını, olaya karışan ve olaydan etkilenen herkesin sarsıcı itiraflarını konu alıyor.
Üç ‘beyhude’ metin
“Yazmanın Zavallılığı ve Yazarın Ölümü Üzerine”de bizi Fernando Sdrigotti, Peter Lamarque ve William S. Burroughs karşılıyor. Her biri, yazma eylemi ve yazarlığın, ağır ve eğlenceli taraflarını anlatıyor. Tabii bir yandan da bu işe soyunan ve soyunacaklara satır aralarında ironik bir selam yolluyor.
Geleceğin ölülerine sesleniş
Chuck Palahniuk, Madison Spencer’ı “Cehennem Azabı”nda dünyaya kısa bir süreliğine geri gelen; dönüş aracını kaçıran ve bir hortlak olarak yeryüzündeki zorunlu misafirliğiyle yeniden karşımıza çıkarıyor.
Banknot Tanrı olunca
Michael J. Sandel, “Paranın Satın Alamayacağı Şeyler”de, her şeyin satılığa çıkarılma “mantığı” üzerinde duruyor. Yazar, bu dehşet verici konuyu ahlak, sınır ve bireyin düştüğü karmaşa bağlamında inceliyor.
Zihnin duraklama anları
Julia Deck, ilk romanı “Viviane Elisabeth Fauville”de, kişilik bölünmesi yaşayan ve kitaba da ismini veren kahramanıyla okuru, zaman ve mekân kopukluklarıyla dolu boşluklara yolluyor.
Trajedinin ve umudun sesi
Julian Barnes, “Zamanın Gürültüsü”nde tek yönlü politik beslenmeden uzak durup ailesiyle, aşkları ve korkularıyla Şostakoviç’in hayatını romanlaştırıyor. “Müzik, müziğe aittir” diyen bestecinin yaşamındaki kırılma anları da yine Barnes tarafından okura sunuluyor.
Hayatın içinden kahramanlar
Richard Brautigan, kısa öykülerinin yer aldığı “Çimlerin İntikamı”nda, okura herhangi bir ders vermeden yaşamın yalın
tarafını gösteriyor. Yazar, bu kez öyküleriyle ava çıkıyor.
'Kitabım, Tanpınar'ın seçkin anısının basit bir eskizi'
“Tanpınar’ın İzinde Beş Şehir” kitabında Alberto Manguel, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın güzergâhını yeni bir okumayla takip ederek Ankara’nın, İstanbul’un, Konya’nın, Erzurum’un ve Bursa’nın geçmişini ve günümüzdeki halini karşılaştırıyor. Manguel’le gezilerini, kitabını ve bir “yabancı” gözüyle baktığında Türkiye’nin nasıl göründüğünü konuştuk.
Delilik toplum içindir!
Machado de Asis, “Asabiyeci”de, idealist doktor Simao Bacamerte’nin, deliliğin gizli ama yaygın yönünü keşfedip kendi dengesinin sarsıldığı bir anlatıyla imza atarken bizi, Brezilya’daki dönüşüm sancılarıyla da yüzleştiriyor.
Ölümsüz bir masal
Simon Critchley, David Bowie’nin ölümünden önce yayımlanan kitabında, müzisyenin duruşunu ve felsefesini, gerek şarkı sözleriyle gerek kendi çıkarımlarıyla anlatıyor. Kitap, Bowie’nin gerçeküstü ve hiçliği aktaran hikâyesinin Critchley tarafından kelimelere dökülüşü.