‘Derimizi yüzüp cennetin anahtarını alacaklarmış’

‘Alevileri öldürün, evlerini size vereceğiz’ demişler. ‘Sekiz Alevi öldürün cennete gidersiniz’ diyen hocalar vardı. Kışkırtma her yerdeydi

Yayınlanma: 20.12.2014 - 05:00
Abone Ol google-news

Kahramanmaraş ve Pazarcık’ta görüştüğümüz “katliamı gören” ve “yaşayan”lardan o “kara hafta”yı dinledik. Katliamdan sonra yargılanan ve şimdi İstanbul’da yaşayan Hamit Kapan’la da konuştuk. O günlerde 22 yaşında olan Kapan, katliam günlerini şöyle anlatıyor:

“Devrimci Savaş örgütü elemanıydım, cenaze kortejini organize edenlerden biriydim. Maraş’taki solun, ülke genelindeki solun katliamlarla ilgili en büyük handikapımız, bunu öngörememiş olmaktı. Öngörebilseydik, karşılık verilebilirdi. Bir hafta sürelik bir katliamı, kapı kapı kadın, çocuk kesmelerini
beklemek, düşünmek çok uzaktı. Öğretmenlerin cenazesinde 10-12 bin kişilik bir kortej vardı. Ulu Cami’ye yaklaştığımızda birdenbire taş, mermi yağmaya başladı. Defalarca polis kontrolünden geçmişiz, karşılık verecek bir şey yok elimizde. Korteji geri çevirmek zorunda kaldık, cenazeler maalesef yere bırakıldı, sonra askeri araçlar aldı. Binalardan masa, sandalye atıyorlar. İnsanları psikolojik olarak bu saldırıya hazırlamışlar, Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş eli kanlı faşistler var. Yoksul köylüleri getirmişler, ‘Alevilerin evleri, eşyaları size verilecek, katli vaciptir’ diye. Derimizin altında cennetin anahtarı varmış, derimizi yüzecek, anahtarı alıp cennete gidecek! Yörükselim’e kaçtık, 2-3 gün çatışma oldu, mahallemizi savunduk. Bizim mahalleye girselerdi 30-40 bin insan öldürülürdü.”

 

Bir otelde 26 Milli Piyangocu

Hamit Kapan, iki öğretmenin öldürülmesi, sinemaya bomba konması, silah kullanmak, kahve taramak gibi 16 değişik iddiadan yargılanmış. İşkenceci polis Sedat Caner, 1986 yılında Nokta dergisine verdiği
söyleşide Kapan’ın “210 gün boyunca” gördüğü işkenceleri anlatmıştı. Kapan, yargı sürecinde yaşadıklarını şöyle özetledi:

“Ölüm cezası aldık, müebbete çevrildi. Sonra suçsuz olduğumuzu ispatlamak zorunda kaldık. Türkiye’deki en ağır işkenceyi yaptılar bana. Gözlerimiz bağlı, foseptik çukurundan Filistin askısına, elektriğe, tırnaklarımın çekilmesine, kaplumbağa kafesine her türlü işkenceyi gördüm. Foseptik çukurunda 9 gün kalmışım. Yargılama 8 yıl sürdü, bütün iddialardan beraat ettik. Sadece örgüt üyesi olmaktan 15 yıl ceza verdiler. Devletten 4 sene alacaklı olarak 1988’de tahliye edildim.”

Kapan, katliamın “askeri darbeye giden yolda sol, devrimci muhalefeti bastırmak için tezgâhlanan senaryolardan biri olduğunu” söylüyor. “Bir otelde 26 Milli Piyangocu kalıyor. Milli Piyango İdaresi’ne sorulduğunda, böyle isimlerde bayilerimiz yoktur, diyor. İstenseydi çatışma ilk gün durdurulurdu. Kayseri tugayı yarım saatlik mesafedeydi” diyor. Kente bir anıt yapılması isteklerine karşı çıkıyor: “Cennet Çimen nine 80 yaşında, bir gözü görmüyor, öbür gözü çok az görüyor. Sen, tornavidayla o gözünü oyacaksın, boğacaksın, lağım çukuruna batıracaksın. Bunun anıtı olmaz. Bu acı bizim yüreğimizden silinmez, anıtla geçiştirilemez. Devlet yüzleşmeli, kendi katillerini açığa çıkarmalı.”

 

Onlarda satır bizde kömür

Esat Şengül: 13 yaşındaydım, çocuktum ama elimizde taş, sapan atıyorduk saldıranlara. 7-8 ay önce bir kahve taranmıştı. Birden şehirde piyangocuların sayısı arttı. Evlerde çarpı işaretiyle fişleme vardı, gördük. Ama olaylar yaşanmadan “bundan dolayı...” diye düşünmüyorduk. Komşularımızla çok iyi ilişkilerimiz var. Bırakın onların bizim ailelerimize kurşun sıkmasını, birçoğu sahiplendi, evinde sakladı. Ekmeğimiz olmadı, 3-4 gün boyunca o komşularımız bize aş ekmek taşıdı. Bunları Kahramanmaraş halkının tamamına mal etmek doğru değil. Pazarcıklıların ikamet ettiği yerlerde ölümler çok oldu. Saldırı oldu bizim mahalleye de ama püskürtüldü. Sobamızda yaktığımız kömürleri taş niyetine sedirlerin altına sakladık, geldikleri zaman o taşları atacağız diye savunma mekanizması hazırladık. Yukarıda kale ve aşağıda da Ulu Cami var. Solcu öğretmenlerin cenaze korteji gelirken o kaleye konuşlanmışlar, taş, kaya, silah. Ben de kortejdeydim, taş ve kurşun yağmuruna tutulduk.

 

Çocuklara gaz tenekesi verip ev yaktırdılar

Müslim İbili: Evleri işaretlerlerken yakalamıştık aslında, belediyeden geldik, diyorlar, kimlik gösteremiyorlar. Katliamdan önce algılayamadık, onun için bir hazırlık da yapmadık. İki solcu öğretmen arkadaşımız öldürülmüştü. Cenazelerinde bizler gençler olarak kortejin etrafında zincir oluşturduk. Kale dibine, o Çiçek Sineması’nda bomba patlatılan yere yakın bir yere geldiğimizde oradan ve cami içine yerleşen provoke olmuş insanlardan taş, sopa, şişe yağdı. Neye uğradığımızı şaşırdık. Yoksa 10 bin kişi planlı projeli hareket etseydi dağıtamazlardı, ama insanlar saf bir şekilde gitti. Sadece cenazelerimizi İslami usullere göre defnetmek istiyorduk. Hatırladığım kadarıyla 69
yaralı vardı. Cenazelerden bir gün sonra sabah 07.00 civarıydı, dağa doğru her yer insan doldu, arkamızda çamlık var, geceden gelip dolmuşlar, bunu planlamışlar. Cenazeleri cuma namazına denk
getirmişler. Gaz tenekelerini ufak çocukların eline verip, çevredeki evleri yakıp insanları öldürmeye çalıştılar. Önce Serintepe’den başladı, orada gecekondular vardı, garibanlar yaşıyor. Gelip orayı taşlıyorlar, sonra Yörükselim’e, bu tarafa doğru geliyorlar, buraya giremeyince tekrar oraya gidip insanları öldürüyorlar. Buradan iki hamal vardı, yolda çevirip öldürmüşler. “8 Alevi öldüren cennete gider” diyen hocalar vardı. “Alevileri öldürün, evlerini size vereceğiz” demişler. Oysa katliam öncesi hiçbir Alevi- Sünni gerilimi yoktu. Olayların olduğu gün bile Yörükselim’de yaşayanlar hiçbir kapı komşusuna linç, yakma, yıkma girişiminde bulunmadı. Hatta Sünni vatandaşlarımız korunmaya alındılar.

 

Elbiselerin sol kollarını kesmişler’

Kamil Dalkara: İlkokulu Pazarcık’ın bir köyünde okudum, ortaokul için Maraş’a gittik. Komşumuzun bir kız çocuğu vardı, bize Maraş’ta ev tuttular. Ailem bir konfeksiyon mağazası açmıştı, okul dışındaki zamanlarda tezgâhtarlık yapıyordum. Orta sondaydık o zaman, iki solcu öğretmenin öldürüldüğünü duyduk, Yörükselim mahallesine gittik, yürüyüşe katıldık. Camiye yaklaştığımızda binalardan
taşlar atılmaya başlandı, sonra silah sesleri geldi. Pencerelerden sandalyeler atılıyordu. Bir kuru temizlemeci dükkânı vardı, 3-4 arkadaş girmek istedik, bizi almadı dükkân sahibi, itti dışarı. Askeri bir araca zor attık kendimizi. Yörükselim’de Hemşirelik Yüksek Okulu vardı, oraya götürdüler. O ara MHP’li bir grup satırlarla, silahlarla, sopalarla önümüzden geçiyor. İsmini hatırlamadığım bir öğretmen, bizim gruba önderlik ediyordu. “Yatın, ses çıkarmayın, camlara çıkmayın” diye yönlendirdi. Görürlerse, basarlarsa hepimizi öldürürler, 500- 600 kişi varız orada. Yurtta kalan kızların dolaplarını merdiven başlarına getirdik; çatal, bıçak, kaşıkları aldık elimize gelirlerse diye. Satırlarla, silahlarla geçtiklerini görmek müthiş bir panik yarattı, herkes titriyor. “Allahü ekber” sesleriyle tekrar geçtiler. Bir gece kaldık, ertesi gün gece saat 03.00 falandı askeri araçlar geldi, bizi yatılı Eğitim Enstitüsü vardı, oraya götürdüler. Araç kapalıydı, arka perdesini kaldırıp baktığımızda caddelerde, sokaklarda yakılmış
arabaları, binaları gördük. Her yer viraneydi, silah sesleri geliyordu. İki gün de orada geçirdik, aç,
susuz. Helikopter sürekli geziyor görüyoruz, silahlar atılıyor. Ama dışarıda ne oluyor farkında değiliz çok. 4. gün biraz sakinleşmişti. Kayseri’den asker gelmiş. YSE Müdürü vardı, zannederim solcuydu, tüm araçlarını halkı taşıma işlerine tahsis etmişti. Araba gönderdi kızların Adıyaman’a gönderilmesi için. Çadır çekilmiş, kapalı bir araç, yoksa yolda gördüklerini asıyorlar, kesiyorlar. Bizi de aldılar, Maraş’a 20 km. kala köyümüz var, 3 arkadaş indik, 6 km. yürümemiz lazım. Aç, susuz, perişanız.

 

Kesilmiş, biçilmiş cesetler

Bu arada, abimgil de Maraş’ta mağazadan olayı duyunca eve kaçıyorlar, ev sahibi “Kaçın, öldürürler” diyor. “Kamil yürüyüşte, onu bekleyeceğiz” diyorlar. “Sizi koruyamam” diye uyarınca köye kaçıyorlar. Bu arada kamyonlarla cenazeler de Narlı’ya geliyor, bizimkilere haber geliyor “Kamil de öldürüldü” diye. Abimle babam sağlık ocağına gidiyorlar, cenazeler kesilmiş, biçilmiş, asılmış, tanınacak durumda değil, bulamıyorlar. Biz yolda yürürken arkamızdan bir araba geliyor. Babamla, abim. (...) Çok sonra mağazaya gittik, eşyalar talan edilmiş, elbiselerin sol kolu kesilmiş. Maraş’a 10 yıl ayak basmadık. Resmi iş için bir iki kere, o kadar. Köy dolmuşları bile Maraş’a gitmez oldu.

 

‘Bunlar insan değil’

Ali Alabay: Hastanede cenazeler vardı, orada bile “Bu bizden, bu onlardan” diye ayrım yapıyorlardı. İki hamalı baltayla parçaladılar. Kışkırtma, provokasyon her yerdeydi.

Mehmet Ali Akbal: İki kaynımı öldürdüler, hamallardı. İnsanları kestiler, evlerine kondular. 7 gün aç kaldık. Yaşlı bir adam 105 yaşında, evini yakıyorlar. “4 harp gördüm böyle vicdansızlık görmedim”  anlatırsak aklımıza takılıyor...

Doğan Üstel: İl genel meclisi üyesiydim, encümen toplantısındaydık. İki öğretmen öldürülmüştü  gün önce. Onları getiriyorlardı, silah sesi duyduk. Camiye yetiştirmeden cenazeleri, hücum etmeye başladılar. Sabah oldu, Pazarcık’a kaçacağız. 15- 25 yaşlarında birçok insan şehrin içine doldu. Vilayete hücuma başlıyorlar... Bunlar insan değil, su kazanlarında kaynatıyorlar, çocukları, kadınları öldürüyorlar, “kadın cenazelerinin üstünü örtün bari” diyorlar, “bunlar insan değil” karşılığını veriyor imamlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler