Aydın Engin

Ey cemaat, yargıyı nasıl bilirdiniz?

02 Nisan 2017 Pazar

Ayrıntıları bir yana bırakalım.
Önceki gün 25. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçları aralarında arkadaşım, meslektaşım Murat Aksoy’un da bulunduğu tutuklu gazetecilerden 21’i hakkında tahliye kararı verdi ve tutuksuz yargılanmalarına hükmetti.
Saat 16.30’du.
Savcı tahliyelerini talep etmediği tutukluların da tahliye edilmelerine bir üst mahkeme olan 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etti. Bu mahkeme itirazı kabul etti ve savcının tahliyelerini istemediği, ancak 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkemenin tahliye kararı verdiği Büşra Erdal, Ahmet Memiş, Bayram Kaya, Cemal Azmi Kalyoncu, Cuma Ulus, Habip Güler, Halil İbrahim Balta, Muhammet Sait Kuloğlu’nun tutukluluk hallerinin devamına hükmetti.
Saat gece yarısı (yani ertesi günün ilk dakikaları) 00.18 idi.
Buraya kadarına “Yargının sefaleti” der, tutuksuz yargılanabilecekleri tutuklayan bir adalet anlayışının altını kalın çizer, cezalandırmaya dönüşmüş tutuklama inadını kıyasıya eleştirir ve fakat anlayabilirdim.
Ancak daha sonra yargı erkinde benzerine rastlandığını sanmadığım bir gelişme daha yaşandı.
Savcının tahliye edilmelerini ve tutuksuz yargılanmalarını istediği, 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de tahliyelerine karar verdiği 13 gazeteciden Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç ve Oğuz Usluer hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” iddiasıyla; Atilla Taş, Murat Aksoy, Ali Akkuş, Hüseyin Aydın, Mustafa Erkan Acar, Seyid Kılıç ve Yetkin Yıldız hakkında ise “darbeye teşebbüs” iddiasıyla soruşturma başlatıldı ve hepsi de gözaltına alındı.
Saat 00.54 idi.
Olup bitenin, haydi eşyayı adıyla çağıralım, bu hukuk cinayetinin ayrıntılardan arındırılmış özeti bile bu kadar uzun.

***

Bunu nasıl açıklayacağız?
Aylardır tutuklu olan 13 gazeteci için bir savcı (hangi savcı olduğunu bir türlü öğrenemedim) aklı başına yeni gelmiş ve tam da tahliye edildikleri gün “Aaaa, onlar ayrıca silahlı terör örgütüne üye ve darbeye teşebbüs etmişmişler. Derhal gözaltına alınmalıdırlar” dedi.
Ve gözaltına alındılar.
Hapishane kapısının önüne bile çıkamadan Vatan Caddesi’ndeki Terörle Mücadele Şubesi’nin nezarethanesine kondular.
Şimdi o savcıya “Ey savcı, bunca aydır aklın neredeydi? Bu ne rastlantıdır ki o gazeteciler tam da ağır ceza mahkemesince tahliye edildikleri saatlerde yeni bir soruşturma başlatıp hepsini gözaltına aldırdın” diye sormanın sizce hukuk bağlamında bir anlamı var mı?
Hele hele saatler, hatta dakikalar içinde alınan bu “yeni soruşturma” kararının itibarları çoktan sıfırlanmış iki medya figürünün attığı tweet’lerden ürken yargıç ya da savcılar tarafından alındığına inanmak mümkün mü?
Yukarılardan, çok yukarılardan, en yukarıdan “Ne demek serbest bırakmak? Tıkın onları yeniden içeri” denmese böyle bir eşi benzeri görülmemiş yargı kararı verilemez. Hukuk fakültesinde yargılama usullerinin öğretildiği derste ha bire pencereden dışarıyı seyretmiş bile olsa hiçbir savcı böyle bir... Böyle bir... Böyle bir... (Buraya yazmam gereken sözcüğü biliyorum ama korkuyorum. “Şeyi” deyip devam edeyim) Böyle bir şeyi göze alamazdı.

***

Olup bitenin tek cümlenin bir özeti de mümkün:
Bu olay 16 Nisan akşamı “evet”lerin kıl payı da olsa ağır basması halinde seyredeceğimiz filmin fragmanıdır.
Yargının düştüğü haller üstüne ise söyleyecek sözüm yok.
“Ey cemaaat yargıyı nasıl bilirdiniz” diye soracağım o kadar.
Bu sorunun kim için, hangi durumda sorulacağını bilenler bilmeyenlere anlatsın...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları