Çiğdem Toker

Bir yapılandırma öyküsü

11 Şubat 2018 Pazar

Teknik finansal fasıllara girmeden, bir hatırlatma:
Ülker, marka olarak toplumsal bellekte özgün bir yere sahiptir.
Kerim Karakaya imzasıyla geçen hafta Bloomberg’in yayımladığı haberin büyük ses getirmesinin ilk nedeni bu olmalı.
Diğer neden ise bununla iç içe geçiyor: Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding’in, bankalardan kredi yapılandırması talebini işleyen haberin bu kadar yankı yaratmasının öteki sebebi tutarıdır.
Yıldız Holding’in 10 bankaya hitaben yazdığı mektupta söz edilen tutar “6-7 milyar dolar”dır. Malum haber üzerine Ülker Bisküvi, KAP’a (Kamuyu Aydınlatma Platformu) açıklama yaptı. Şirketin kuvvetli bir mali yapısı olduğunu, borçluluk oranlarının uluslararası standartlara göre düşük düzeyde olduğunu bildirdi.
Fakat bu açıklama, hemen manşetlere çekildiği gibi “yalanlama” anlamına gelmiyor. Gelemezdi, çünkü haber doğruydu.
Dahası da vardı. Yıldız Holding’in Bloomberg’e yaptığı “bankalar kredileri bir çatı altında toplayarak refinansman için bir sendikasyon kredisi vermeyi teklif ettiler” açıklamasında yön değiştirmiş bir incelik de yer alıyor.
O da yeniden yapılandırma teklifinin bankalardan değil, bizzat gruptan gitmiş olduğu. Aslında, talebin gerekçesi makul ve mantıklı.
Grup, 10 bankaya hitaben özetle şöyle demiş:
“Çeşitli faiz oranı ve çeşitli vadelerdeki irili ufaklı çok sayıdaki kredi, gelinen noktada bütünlük arz etmiyor, verimli olmuyor, denetimi zorlaşıyor, sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.” Bütün bunların sonucunda ortada rahatsız edici bir tablo olduğu belirtiliyor. Hatta yeniden yapılandırma halinde, kendi yol haritasını da, planını da bankalara sunuyor.
İstenen vade 9 yıl.

Halka açıklık dert mi?
Bu tartışmada gözden kaçırılmasa iyi olacak bir boyut var. O da şu:
Özel sektör borçluluğunun reel sektör, finansman ve istihdam bakımından sıkıntılı bir tabloya dönüştüğü, artık herkesin bildiği sır.
Can alıcı konu, tartışmayı büyüten üçüncü faktör aynı zamanda.
O da Ülker Bisküvi’nin halka açık bir şirket olması.
Halka açıklık, bu tür gelişmelerde yüksek bir hassasiyeti beraberinde getiriyor.
Hisselerin değer kaybetme riski, alarm etkisi yaratıyor.
Peki özel sektörün borçlu şirketleri bir gruptan mı ibaret?
Nerede o isimlerini ezbere sıralayacağımız inşaat, müteahhitlik şirketleri? Onların borçluluğu çok mu sıkıntısız?
Tam tersine. Köşe bucak saklanan Sayıştay raporları, bu şirketlerin özellikle kamu bankalarına borçluluğu irdeleniyor.
Peki onların isimlerini neden böyle duymuyoruz?
İronik ama gerçek: O şirketlerin “avantajı”(!) halka açık olmamaları.
O anlı şanlı büyük inşaat şirketlerinin hangisinin KAP’a açıklama yaptığını duydunuz?

Çamlıca Kulesi denilen ballı ‘pasta’
Sürekli okurlarımız, Çamlıca Kulesi için PTT sermayesiyle bir şirket kurulduğunu, Ulaştırma Bakanlığı bürokratlarından oluşan “Kule Verici Tesisleri İşletim ve Teknolojileri A.Ş.” adlı şirketin kendilerine tatlı ayrıcalıklar tanıdığını aktaran yazımızı hatırlayabilir.
Kule Verici A.Ş. adlı bu özel mi özel şirketin yöneticileri, 5 bin TL ücret (maaşlarına ilave) alıyor, business uçuyor, seyahatlerde beş yıldızlı otelde kalıyor.
Bu hatırlatmadan sonra geçelim yeni havadise...
5 Şubat 2018 tarihli Ticaret Sicili gazetesine göre Yönetim Kurulu Başkanvekili Ensar Kılıç istifasını sunmuş. Yerine Turan Özyanık yönetim kurulu üyesi olarak atanmış.
Yönetim Kurulu üyelerinden Lale Seyhan Şair, başkanvekilliğine getirilmiş.
Turan Özyanıka imza yetkisi de verilmiş.
Kararın altında Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Bozgeyik, Yusuf Canbolat ve Adil Zembat’ın imzaları var. Kenan Bozgeyik aynı zamanda PTT Genel Müdürü. Sekiz ayda 478 bin TL temsil harcaması yaptığı Sayıştay raporuna konu oldu.
Kule Verici’nin yeni yönetim kurulu üyesi Turan Özyanık da aynı zamanda Ulaştırma Bakanlığı basın müşavirliği görevinde. O da maaşına ek olarak 5 bin TL daha alacak.
Çamlıca kulesinin işletilmesi ve radyo yayıncılığı için kurulan bir şirkette, bazı bürokratların bu ekstra ayrıcalıkları hak etmelerini sağlayacak milli özverileri nedir, açıklansa da bilsek.

 

Resmi Gazete’de saklanan şirket
Dünkü Resmi Gazete’de bir “iş artışı” kararı vardı.
İş artışı, yatırım yapan şirketin ödeneğini artırmak anlamına geliyor.
Bakanlar Kurulu’nun kararı, Çukurova ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi arasındaki mesafeyi kısaltacak hızlı tren ağını ilgilendiriyor.
TCDD’nin birim fiyat yöntemiyle ihale ettiği “Akçagöze- Başpınar Varyantı Yapım İşi” kapsamında bazı işlerin tamamlanması gerekiyormuş.
Altyapı imalatı, yangın söndürme, su deposu diye sıralanmış.
Ve bu işlerin bitmesi için Bakanlar Kurulu, sözleşme bedelinin yüzde 38.50’sine kadar artış yolunu açtı. Kararnamede şirketin adı yok.
Biz verelim: Doruk Proje- YDA. Beş yıl önce yapılan “Akçagöze-Başpınar Varyantı Projesi” ihalesinin yaklaşık maliyeti 191.1 milyon TL’ydi. Doruk Proje-YDA ihaleyi 85.5 milyon TL teklifle kazandı. Fakat anlaşılan arada başka bir artış daha olmuş ki, AA’nın bir haberinde yatırım tutarının 180 milyon TL olduğu belirtiliyor.
Bu durumda yüzde 38.5 oranındaki iş artırımı 69.3 milyon TL’ye karşılık geliyor.
Zaten Bakanlar Kurulu kararında atıfta bulunulan yasa maddesine göre yapılabilecek en yüksek iş artırım oranı da yüzde 40’mış. Şirketin adı ve tutar niye saklandıysa artık...

Telekom satışı ve Mümtaz Hoca
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem TRT Haber’de şöyle demiş: “Türk Telekom gibi değerlerimizi ne olursa olsun elden çıkaralım dedik, kötü bir zamanlama ile satılmıştı. Bu hataları tekrar etmemek gerek, çıkış yolu halka arzdır” dedi. 

Geçmiş ola tabii. Ama bu sözleri bir kenara not etmek elzemdir. Yaşı yeten hatırlar. Prof. Mümtaz Soysal, Türk Telekom’un satılmaması için büyük bir hukuk mücadelesi vermişti. Vatan gazetesinde (2005) Gülümhan Gülten’in sorusuna verdiği yanıt şöyle:
- 90’lı yıllarda 20-30 milyar dolar edeceği iddia edilmişti. Düşük fiyatın gecikmeden kaynaklandığı vurgusu yapılıyor. Gecikmeye ise sizin açtığınız davaların yol açtığı düşünülüyor...
- Halt etmişler onlar. Burada ima ettikleri şey belli. Bir kere 90’lı yıllarda 20-30 milyar dolar eder diye kendi kafalarından attıkları rakam o. Aman satılsın diye uydurdular. Yok böyle bir şey. Kurumun değeri esas şimdi 20-30 milyar dolar. Onlar kendi davranışlarını ima etsinler. Yarın bir gün Yüce Divan’da yargılanacaklar.
O yıllarda Mümtaz Hoca’ya demediğini bırakmayan onca şöhretli isim, bir iç muhasebesi yapıyor mu acaba?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları