Seçilmiş Diktatörlük Ruhsatı!

03 Haziran 2014 Salı

Atatürk’ten sonra 10 cumhurbaşkanı işbaşına geldi.
Bunlardan 5’i, daha önce başbakanlık yapmış siyasetçiler:
- İsmet İnönü
- Celal Bayar
- Turgut Özal
- Süleyman Demirel
- Abdulah Gül
Başbakanlık yapmış 5 siyasetçinin 5’inin de Köşk’e çıkması,
“parlamenter demokratik sistem” sayesinde gerçekleşiyor.
Sistemde tıkanıklık yoksa, parlamento yeterli çoğunluğuna sahip bir başbakanın eğer isterse cumhurbaşkanı olması neredeyse kesin bir kural.
(Bu kuralın tek istisnası merhum Bülent Ecevit’tir. Koalisyonun başbakanı olarak yardımcısı Devlet Bahçeli ile Çankaya konusunda “becayiş” pazarlığına girmedi. Çünkü eğitim durumu göreve uygun değildi. Ecevit, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı A. Necdet Sezer’i “çatı aday” olarak önerdi.
Bu öneri geniş kabul gördü.
Ve Meclis’teki 5 siyasi partinin 5 lideri de Sezer’in adaylığını bir protokol ile onayladı.
Ve daha sonra da bu 5 lider (B. Ecevit, D. Bahçeli, M. Yılmaz,T. Çiller ve Recai Kutan) ortak bir önerge imzalayarak Sezer’i aday gösterdi.
Ama Sezer’in seçilmesi kolay olmadı.
Liderler, kâğıt üzerinde toplam 500’ün üzerinde milletvekiline sahipti.
Ama Sezer’e ilk turda gerekli olan 367 oy çıkmadı.
Ancak 281 oy alabildi.
Yeni turlar yapıldı.
Seçilmek için 276 oy gerekliydi.
Sonunda, liderlerin işi sıkı tutmaları (ve milletvekilleri üzerinde “adam adama markaj” uygulanması ile) Sezer, son turda ancak 330 oy ile seçilebildi.

Çatlatmadan çatıyı çatmak
Bir süredir CHP ve MHP arasında “çatı aday” konusu gündemde.
Siyasi parti liderlerinin ortak bir aday üzerinde anlaşmaları ve bu adayın muhalefet partilerini destekleyen seçmenler tarafından cumhurbaşkanı seçilmesi hedef alınıyor.
Tayyip Erdoğan’ın başbakan olarak gireceği ve devletin tüm maddi ve manevi olanaklarını kullanacağı seçimde “çatı aday” en makul formül gibi görünüyor.
Ama bu formül büyük riskler taşıyor.
Erdoğan’ın mevcut performansı ve seçim meydanlarında vahşice yürütebileceği kampanyaları karşısında “çatı aday”ı siyaseten hafif kalabilecektir.
Ama daha da önemli bir başka risk de şu:
“Partisini ve particiliğini” öne çıkartacak olan Erdoğan karşısında, “partisiz veya militan olmayan” makul ve kucaklayıcı bir adaya “partili” veya “partizan” seçmenin ilgisi, desteği zayıf kalabilecektir.
Tıpkı TBMM’de partili milletvekilllerinin Sezer’e karşı sergiledikleri “lakayt” veya “gönülsüz” tavırda görüldüğü gibi.
Tayyip Erdoğan’ın, halktan “diktatörlük ruhsatı” almasına engel olmak, cumhuriyet rejimini korumak için şarttır.
Ortak “çatı aday”, “tek atımlık” barut olabilir.
İkinci tur için yeni aday göstermek mümkün olmadığına göre, partilerin gösterecekleri her bir adayın “çatı aday” için öngörülen niteliklere sahip olması çok önem taşıyor.

Tarihten talihsiz dersler
Siyasi tarihimizin talihsiz bir kuralı da şu:
- Ülkede askeri müdahale ya da rejimde tıkanıklık yaşanıyorsa, cumhurbaşkanlığına mutlaka bir asker seçiliyor:
- Cemal Gürsel
- Cevdet Sunay
- Fahri Korutürk
- Kenan Evren
(“Asker milletiz!” inancının, zaman zaman siyasetçiler tarafından da paylaşıldığı ülkemizin bir başka acıklı gerçeği.)

***

Çok şükür ufukta ne askeri darbe var ne de sistem tıkanıklığı.
Parlamentoda ezici çoğunluğa sahipti. Başbakan olarak isterse cumhurbaşkanı seçilmesi muhakkak (idi).
Ama o istemedi.
Belli ki kendi şahsi iradesini daha üstün gördüğü Meclis’ten seçilmek istemiyordu.
Ayakbağı olarak gördüğü Meclis’e hükmetmenin en kestirme yolu sırtını halka dayamaktı!
Onun peşindeydi.
“Farklı bir cumhurbaşkanı” olmanın ilk adımı olarak oldubittiyle anayasaya paralel bir yasal yapı oluşturdu.
“Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu” çıkarttı.
Astsubayından sendikacısına, aday olacak herkes ve her makam ve mevki için “istifayı-görevden ayrılmayı” şart koştu.
Ama başbakanın aday olması halinde herhangi bir koşul getirmedi.
Oysa geçmiş 10 cumhurbaşkanından 5’inin başbakanlar arasından seçilmesini nedense hiç dikkate almadı.

İleri demokrasi ile gerilemek
Hakça, demokratik ve eşit koşullarda bir adaylık yarışı için yasaya en küçük bir kural koydurmadı.
Böylece Başbakan sıfatıyla ve devletin tüm olanaklarını kullanarak gireceği adaylık yarışını kazanmayı, kendince garantiledi.
Cumhuriyet rejimi ile giriştiği sinsi, gizli hesaplama ve dizginlenemez tek adamlık hırsı artık dünya kamuoyunun da malumu olmuştu.
Kendisini doğrudan halka seçtirmek istemesinin nedeni “ileri demokrasi” için değil,
TBMM’nin üstünde bir irade ve kudret kullanma elde etmek için.
TOMA’lar, biber gazları, sayıca Avrupa’nın 20 ülkesinin ordularından daha büyük polis gücü...
Ve bu gücün A’dan Z’ye sakat bırakacak ve ölümcül hoyratlıkta kullanılması için bizzat talimat verdiğini açıkça söylemesi...
Hep bu ruhsat için.

***

Hukuktan değil, sokaktan bu kadar korkması ise hiç hayra alamet değil.
Arap Baharı’nın çarptığı tüm diktatörler sokağın muhalefeti ile saf dışı edildiler.
İkide bir “Diktatör değilim!” diyor.
Elbette ve çok şükür, (şimdilik) onlar kadar ve onlar gibi diktatör değil.
Ama ele geçirmek istediği “ruhsat” onu da ülkeyi de yoldan çıkaracak kadar tehlikeli.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları