Bir türlü bitmeyen gelecek kaygısı

15 Ocak 2023 Pazar

Arkadaşlarımdan birinin torunu üniversite sınavlarına girmeyi şiddetle reddediyor ve şöyle demiş: “Üniversitede okuyup da ne olacağım? Yıllarca atanmak için bekleyen bir öğretmen mi? Avukat olup yıllarca kazanmayacağım en başından belli olan davalara mı bakacağım? Doktor olursam haftada üç gün nöbete kalıp ay sonunda elime yeni atanan bir imamdan daha az para geçecek, bu gerçekler önümdeyken neden hem sizi hem de kendimi sıkıntıya sokacağım? Siz beni ülke dışına yollamanın bir yolunu bulun, üniversite için ödeyeceğiniz parayla beni Meksika’ya götürecek bir bilet alın, oradan sınırı geçiren çetelere vereceğim parayı cebime koyun ve ben Amerika’ya ayak basayım. Orada nasıl olursa olsun yaşamanın bir yolunu bulurum.” Bu sözleri duyan aile şaşırıp kalmış. Şimdi torunun önerisini kabul etmişler. 

Kız kimya mühendisi, sevgilisi bilişim uzmanı. Her şeyi ayarlamışlar, günlerdir Belçika’dan gelecek kabul mesajını bekliyorlar. İkisi de çalışıyor ve birlikte ellerine geçen para oldukça iyi ama bu onlara yetmiyor, çünkü ev kiraları uçmuş, ev satın almak hayal olmaktan bile çıkmış. Onlar da Belçika’da 10 yıl kadar sıkı çalışarak para biriktirmeyi, sonrasında da vatana dönüp bir köy yerinde farklı bir yaşam sürmeyi hayal ediyorlar. Planları köle olarak geçirecekleri zamanı mümkün olduğu kadar kısaltmak.

Sevgili dişçim, çok başarılı bir diş kliniğinde çalışıyor, üstelik çalıştığı yerin aynı zamanda yöneticisi, ben kendisini çok severim o da beni. Dişimi yaparken birden bire “Bizim ev sahibi çıldırmış” diyor. “Kirayı 25 bin yapacakmış. Ben de çıldırdım ve kiralık evlere bakmaya başladım ne gördüm biliyor musunuz, kiralık ilanların çoğu İngilizce, bir kısmı da Arapça, ne oldu böyle biz kendi ülkemizde mülteci olduk?”

Evet market ve ev sahiplerinin çıldırdığı bir gerçek! Hiçbir denetimin olmadığı bir ülkede asgari ücrete ve çalışanlara yapılan zamlar aynı gün market reyonlarına yansıyor. Ayrı gün her şey zamlanıyor. Bir yazı okudum şöyle diyordu: “Bizi kıskandıklarını söyledikleri ülkelerde emeklilerin en birinci işleri tatil planları yapmak, dünyada gezilecek yer aramak, bizim emeklilerin en birinci işleri ise en ucuz yağ nerede diye market market dolaşmak!”

Şimdi diyeceksiniz ki Işıl; lokantalar, bir kahvenin 75 lira olduğu kahveler tıklım tıklım dolu. Bu kimseyi yanıltmasın. Şimdi örnek kentimiz İstanbul olsun. İstanbul’un nüfusu Avrupa’daki yedi devletin nüfusundan fazla, 25 milyonun üstünde. Ayrıca kent bir ticaret ve sanayi kenti, turistlerin akın akın geldiği bir kent. Elbette belli bölgelerde lokantalar, kahveler dolu dolu olacak. Bu diğer kentler için de durum aynı yüzde 10’luk bir kesimin parası bol, hatta çok bol. Nasıl kazandıklarını geçelim. Ayrıca ülkemiz pandemiden sonra keşfedilen bir ülke oldu. İnsanlar Arap Yarımadası’ndan, Rusya’dan, Ukrayna’dan, Almanya’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan gelip ülkemizde yaşamaya başladılar. Mültecileri saymıyorum. Bu kesim uzaktan iş yapabilen ve paraları epeyce çok bir kesim. 

Bu arada bir çok şey değişiyor, örneğin gençler akıllılık edip bilişim ekonomisi üstüne kafa yormaya başladılar. Bu çok sevindirici bir olay, çünkü çağımız yepyeni bir çağ. Buna dijital çağ deniyor. Biz hâlâ bu konuda da gerilerdeyiz ama örneğin bir arkadaşımın oğlu ve iki arkadaşı, hepsi de 23 yaşında, geliştirdikleri bir yazılımı Amazon’a satarak 210 milyon Avro kazandılar. Kişi başına 70 milyon Avro düştü. Bir başkası bir oyun geliştirdi Mercedes arabayla dolaşıyor, bir başkası babadan kalma, terk edilmiş topraklara yepyeni bir teknoloji getirdi ve şimdi Yunanistan’a zeytinyağı satıyor, bizim uluslararası antlaşmalarımız olmadığı için (devletin suçu) onun zeytinyağı Yunan damgasıyla dünyayı dolaşıyor. Öyle gözüküyor ki geleceğimiz tasasız olacaksa özellikle tarımda yepyeni teknolojiler kullanan tarım kooperatiflerini çoğaltmamız gerekiyor. Ayrıca artık suyumuz az, öyle babadan kalma sulama sistemlerini tümüyle terk etmemiz gerek. Benim içim acıyor, Konya Ovası’nda yanlış sulama nedeniyle yeraltı suları çekildi ve sayısız obruk oluştu ve artık tarım yapılamıyor.

Öte yandan şirketlerimiz çok yetersiz. Bu nedenle pek çok şirket çalışanlarına asgari ücret bile ödeyemiyor. Toplasan büyük şirketlerin sayıları 100’ü geçmez. Onlar da artık devlet korumasından çıkıp kendilerine bu çağa uygun bir yol bulmak zorundalar. Aksi takdirde ülkemiz beyaz yakalıların da açlık sınırında yaşadığı bir ülke olacak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları