Savaşa benzer hallerimiz!

12 Şubat 2023 Pazar

Bu felaket günlerinde ben hep Kurtuluş Savaşımızı ve ardından “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün inanılmaz koşullarda, bir çiviye muhtaç olan Anadolu halkıyla birlikte yaptığı devrimleri, o günlerde ülkemiz üstünde esen Aydınlanma rüzgârını düşünüyorum. On illimizden yardım çığlıkları yükselirken “Türkün Türkten başka dostu yoktur!” sözlerini bir çırpıda silip götüren halkların dayanışması, ülkenin büyük çoğunluğunun yardım için seferber olması insanın gözlerini yaşartıyor ama (içim parçalanarak söylüyorum) bir de bu dayanışma karşısında öfkelenen, tıpkı Kurtuluş Savaşı sırasında yaptıkları gibi ortalıkta görünmemek için inlerine çekilen daha da kötüsü yapılan yardımları engelleyemeye çalışan bir başka insan topluluğu var. 

İşte benim bugünlerde hiç durmadan Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarını düşünmeme neden olan bu apaçık hakikat! Gerisi de var, Osmanlı’nın basiretsizliği nasıl Anadolu topraklarına Sanayi Devrimi’nin gelmesini geciktirmişse, evet aynı basiretsiz bir yönetim şimdilerde de dünyayı saran “Teknoloji Devrimi”ni kaçırmamıza neden oluyor. Tabii bu konuda en önemli barikat; ülkemizde analitik düşünceyi, fiziği, kimyayı coğrafyayı reddeden ve Tanrı’nın her şeyi ölçüp biçtiğini bu nedenle matematiğe gerek olmadığını söyleyen ve bütçesi üç bakanlıktan fazla olan Diyanet, ülkenin alınterini İslami tarikatlara aktaran iktidar, gene iktidar tarafından bilinçlice bozulan eğitim sistemimiz. Başını alıp giden rüşvet! Ne yazık ki içinde bulunduğumuz durum bu.

Yani yeni ve farklı bir Kurtuluş Savaşı başlıyor. Evet bilime inananlarla her şeyi kadere bağlayanlar, işin fıtratı böyle diyenler, doğa yasalarının gerçekliğine inanmayanlar arasında bir savaş başlayacak. Bu kıyasıya bir savaş olacak çünkü ben her şeyi bilirim diyenler sayesinde, tam da en gerekli olduğu zamanda Amik Ovası’na yapılan Hatay Havaalanı çöktü, karayolları çöktü, köprüler çöktü. Çöken köprülerin yanı başında Roma devrinde yapılan köprüler sapasağlam ayakta duruyor.

Her yıl para için en az üç imar affı çıkaran yönetim sayesinde altın makaslarla açılışı yapılan, reklamında “Cennet” olarak nitelendirilen rezidanslar çocukların yaptığı legolar gibi çöküverdi. Hastaneler, spor salonları, okullar, huzurevleri hatta belediye binaları adeta bir bombalama olmuşçasına yıkılıverdiler. Bir hastaneden güçlükle güvenli kabul edilen sokağa çıkarılan yaşlı insanların görüntüsü bir savaş görüntüsünü andırıyordu. Sadece bu görüntü mü tüm görüntüler cehaletle bombalanmış bir toprak parçasının görüntüleriydi...

Şimdi de başından beri kaçırmamıza bir adım kalmış “Teknoloji Devrimi”ne gelmek istiyorum. Bir misal, kurtarma yapmak için gelen İsrail ekibinin çalışmasını örnek olarak vermek istiyorum. Ekip elamanları ellerinde enkaz altında yaşayanları anında tespit eden simülasyon araçları var. Bunlar onlara yol gösteriyor, enkaz altındaki kişinin yeri belirlendiğinde önce gene teknolojinin geliştirdiği çok küçük araçlarla kişiye ışık gönderiliyor ve kişinin vücut ısısı, besin durumu ölçülüyor, vücut ısısına göre gerekli işlemler yapılıyor ve bekleniyor, vücut ısısı uygun görüldüğünde kişi çıkarılıyor. Neden vücut ısısı önemli? Çünkü hemen çıkarılan bir kişinin şok geçirme ihtimali var. Merkezi lüks bir sarayı andıran AFAD’ın böyle araçları yok. İspanyollar yanlarında getirdikleri köpekleri enkaza sırayla salıyorlarmış, köpeklerin gece çalışması yaparken tıpkı madenciler gibi kafaya takılan lambaları ve simülasyon araçları var. Tam da bu sırada Diyanet bölgede sela okutuyor birileri de avazı çıktığı kadar “Allahu Ekber” diyerek bağırıyor. Düşünün daracık bir yerde yorulmamak için soluğunuzu idareli kullanıp kurtarılmayı bekliyorsunuz ve hoparlörlerden sela okuyor. Sanki ölmeden sizi gömüyorlar! 

Şimdi bilişimci genç dostlarıma bir dinozor olarak sesleniyorum: Biliyorum, hepiniz klavyenin başına geçtiğinde kolaylıkla hangi binaların çöktüğünü, bu binaların hangi firmalar tarafından yapıldığını, kullanım ruhsatı veren kişileri kolaylıkla öğrenebilirsiniz. Ne işe yarayacak demeyin, gün gelir hesap sorulur. 

Son bir söz: Dostum, mücadele omuzdaşım Orhan Aydın’ın kızı Eylem’i kurtaramadık. Hatay’da enkaz altında öldü. Bir vinç bir beton kesici yoktu. Elleriyle betonu kırmaya çalıştılar ve depremin altıncı gününde Orhan’ın “kiraz gülüşlü kızı” artık dayanamadı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları