Çocuklarımızın ismini neden Deniz koymuştuk biz?

07 Mayıs 2021 Cuma

20’li yaşlara ait fotoğraflarla zamana meydan okuma akımının sosyal medyayı kasıp kavurduğu şu bahar ayında...

Üç genç insanın fotoğrafları, onların öldürülüşünü seyretmiş, onların öldürüldüğü bir ülkede yetişmiş ve yaşlanmış insanların gençlik fotoğraflarının üzerine bir kor gibi düşüyor.

Ama hâlâ kimse yanmıyor, hiç kimse çocukluğundan, gençliğinden ve bugününden tutuşup o korla alev almıyor.

 “Nerede hata yaptık, ülkenin bu hale gelmesine nasıl izin verdik” diye kendi gerçekleriyle yüzleşmiyor insanlar.

Her mayıs ayında olduğu gibi, ülkenin karanlığında bir an parlayıp kendi ateşinin içine doğru sönüyor o korlar. 

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan gibi üç genç insanın bir öç uğruna Meclis kararıyla idam edilerek öldürüldüğü, öldürülebildiği bir ülkede...

Hâlâ idamdan yana, mafya babalarıyla haşır neşir, tarikatlarla, cemaatlerle iç içe, gerici yıkıcı, soyguncu, işçiye, köylüğe, barışa, adalete düşman kirli politikalar sahnedeyse...

Kim kime aferin diyebilir, yıllar boyunca çocukların ismi inatla Deniz koyuldu diye?

ÜÇ SİZDEN ÜÇ BİZDEN

O günden bugüne, bu ülkeyi geriye götürmek ve soyup tüketmek için her türlü yolu deneyen, her türlü işbirliğine gözü kapalı giren bir sistemin arkasına kâh büyük devletleri, kâh askerleri, kâh cemaatleri, kâh mafya reislerini, kâh para babalarını, kâh din sömürücülerini alarak ve insanı, insanlığı hiçe sayarak istikrarlı ve kararlı bir şekilde zafere yükselişini izleyen koca bir halk;

Devrimcilikle birlikte yığınla güzel şeyi de simgeleyen...

Ve bu yüzden ölüme gönderilen...

Adlarına dünyanın en etkili şiirleri, şarkıları, ağıtları söylenen...

Sadece kendi nesillerine değil, kendilerinden sonra gelen nesillere bile bir memleketi sevmeyi, bir ideali sevmeyi ve insanlık için en güzel şeyleri istemeyi öğreten...

Bu üç insanın kısacık hayat hikâyesinden nasıl oluyor da hiçbir şey öğrenmiyor?

Yaşanan bunca korkunç tecrübeden sonra...

O üç genci ölüme götüren Meclis’in enkazı üzerinde tepinen muhalif politikacıların gündeme yaranmaktan öteye gitmeyen çabalarının, gerçeğin en ağır yanıyla yüzleşmek yerine magaziniyle oyalandıkları için bir işe yaramadığını görmek, neden bu kadar zor oluyor?

KENDİ GENÇLİĞİMİZE BAKAR GİBİ

Cumhuriyetin üzerinden geçen yüzyıl, bir aydınlanma devriminin üstünden de buldozer gibi geçip giderken...

Ve buna dur diyebilecek akıllar odaklarını her geçen gün biraz daha yitirirken...

Nerede yanlış yaptığını anlayamadığı için, doğru bir sistemin hayalini bile kuramayan nesiller yetiştirmiş bu ülkede, o üç gencin fotoğrafına kendi gençliğimize bakar gibi bir daha bakalım.

Sanki biz asılmışız ve bir fidanken bizzat kırılmışız gibi...

Sanki ölürken başımızı bir an için bile önümüze eğmemişiz...

Bir gün çok güzel günler görüleceğine, öldüğümüze, öldürüldüğümüze değeceğine inanmışız...

Ve ölmüşüz... yarım asır önce öldürülmüşüz gibi.

20’li yaşlarımızdan sonrasına ait hiç fotoğrafımız olmamış gibi.

Ve uğruna öldüğümüz tüm değerler bize rağmen yağmalanmış...

Bizim ölüm fermanımızı çıkaran o Meclis’te yaşananlar daha sonra farklı farklı şekillerde defalarca tekrarlanmış gibi.

Hani şu sıralar fellik fellik aranan bir gerçek var ya...

O gerçek;

20’lerinden sonra artık fotoğrafı olmayanların hayatını karartan aklın, işlediği onca suça rağmen sürdürülebilir kılınan varlığında...

Kalleşçe bitirilmiş aydınlık hayatların, gaddarca talan edilmiş güzel hayallerin üzerine inşa edilen sarayların utanç verici iktidarında.

Her şey ama her şey o fotoğraflarda.

Gerisi fasarya.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları