Vatandaşın evi

23 Temmuz 2021 Cuma

İki gün önce yazdığım mültecilerle ilgili yazının son birkaç cümlesi şöyleydi:

“Evet, ülkeye kafileler halinde çoğu erkek olan  mülteciler gelmekte...

Evet, iktidarın mülteci politikası muhtemelen sinsi niyetler beslemekte...

Evet, mülteci sorunu daha da büyük bir karanlık vaat etmekte...

Ama gerçeğin bir yüzü buysa... diğer yüzü de şu:

Mültecileri suça sürükleyen o düzen, sizin neden sonuç ilişkisini kurmamanızdan cesaretlendikçe dünya böyle böyle cehenneme dönüşmekte.”

O yazıya kaldığı yerden devam etmek istiyorum. 

Şu anda mülteci politikaları da tüm diğer hükümet politikaları gibi bu ülkede yapılmakta olan karşıdevrimin bir parçası. Ama bizi ilgilendiren aslen bu olmamalı. Bizi ilgilendiren, iktidarın bu politikalarında neden ve nasıl başarılı olduğu.

Ülkenin göz göre göre bu noktaya gelmesine yol açan unsurları halkın saflığına, ilgisizliğine, cahilliğine, kurnazlığına da bağlayabilirsiniz, dış güçlerde de arayabilirsiniz.

Son yüzyılın tüm devrimlerinin tosladığı ortak duvara, liberal ve global ekonominin vahşetine yenik düştüğümüzü de düşünebilirsiniz.

Siyasi dengeler açısından uluslararası ilişkilerde “doğru” yerde durma politikaları geliştiremediğimizi de öne sürebilirsiniz.

Göz dikilen enerji kaynakları, su kaynakları, Batı’’nın Ortadoğu planları... bunların hepsini tartışabilirsiniz.

Ama temel sorunu konuşamazsınız.

Sizi, kendinizi doğrudan etkileyen ve şekillendiren en köklü meseleleri ağzınıza alamaz, aklınıza getiremez, masaya yatıramaz, hatta onlara toz konduramazsınız.

İnanç, devlet ve vatan kavramlarına bakmanız gereken yerden bakamazsınız. Gelenek ve din sarmalında biçimlenen ahlakın gerçekten sizin ahlakınız olup olmadığını sorgulayamazsınız.

Bu kutsal tabulara dokunanın iflah olmayacağına inandığınız;

Bu kavramların sizi koruyan ve kollayan değerler içerdiğine tartışmasız bir şekilde güvendiğiniz sürece...

Meselelerin çözümünde gerçek bir neden sonuç ilişkisi kurmanız imkânsızdır.

Savaşların ve sınırların kaçınılmazlığına, tıpkı Tanrı gibi soyut bir değer olan paraya yönelik inancın sarsılmazlığına ikna olduğunuz ve başka bir ahlakın asla mümkün olmadığına kanaat getirdiğiniz için en vicdanlı, en dikkatli, en düşünceli cümleleri kursanız bile faşizan reflekslerin pençesine düşmekten kurtulamazsınız.

Zamanın içinde kapladığınız yeri ve sizden öncesiyle sizden sonrasını bir arada düşünme yetinizi körelten bu sistemin içinde...

Doğal olarak yüz yıl, bin yıl, on bin yıl önce yaşanmış tüm felaketleri tekrar tekrar yaşarsınız.

Bu döngüden neden çıkamadığınızı anlamak için, sadece kendinizin göreceği bir liste yapın.

O listeye önce insanların genel olarak nedenini pek düşünmedikleri halde, asla yapmayacakları, yapamayacakları sıradan, basit şeyleri yazın.

Çırılçıplak yüzmek gibi...

Perdeler açık yaşamak gibi...

Sokakta ağlayarak dilenen bir çocuk gördüğünde, sanki kendi çocuğu sokakta dileniyormuşçasına dehşete düşmek gibi...

Bir de hiç düşünmeden yaptıkları, azıcık düşünseler yapamayacakları şeyleri yazın.

Kredi kartı kullanmak gibi...

Yere, sigara izmariti dahil çöp atmak gibi...

Özel sağlık sigortası yaptırmak gibi...

Sokaklarda kimsesiz çocuklar görmeyi asla sıradan bir şey olarak kabul etmemek gibi....

Sonra bunların yerlerini değiştirin. Mesela sokaklarda çıplak dolaşılabilen ama çocukların asla dilendirilemediği bir dünya düşünün.

Namus cinayetlerinin işlenmediği ve bankacılık sisteminin insanların cebindeki paraya göz dikerek tuzaklarla dolu yasal bir soygunculuk peşinde koşmadığı bir dünya mesela...

Yaptığınız bazı şeyleri yapmadığınız...

Ve yapmadığınız bazı şeyleri yaptığınız zaman olabilecekleri düşünün.

Tamam mültecinin evini düşünmeyin.

Ama kendi evinizi bir daha düşünün.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları