Otokrasi tramvayı

25 Aralık 2022 Pazar

Türkiye’de gerçeklik duygusunu sıklıkla yitirmemek elde değil.  

Evvela İmamoğlu’na verilen hapis cezası ile bir gerçeklik algısı kaybına uğradım. Hasbelkader tabii “Kâbus mu, gerçek mi?” duygusu yaşadım. 

İktidarın yumruğu ile sersemlemişken tam ardından 6’lı masanın akıl almaz çekişmelerine maruz kaldık.  

“Sakıncalı başkan adayı” olarak üstü çizilen İstanbul belediye başkanının yargı marifetiyle devre dışı bırakıldığı gün, Kılıçdaroğlu akıl sır ermez biçimde yok oldu. “Hangi ivedi saik”le gerçekleştiğini bilmediğimiz bir geziyle meğerse Berlin’e gitmiş. 

Aşırı doz iyi niyet ve sıfır öngörüyle. Zira mahkemeden bu tür bir yargı kararı çıkmasına ihtimal vermemiş.  

Neyse ki siyasi refleksleri güçlü bir Meral Akşener var... 

Saraçhane’ye koşup İBB başkanına sahip çıkma basireti gösterdi.   

Berlin dönüşü gelin görün ki Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e İBB başkanını böylesi bir günde yalnız bırakmadığı için teşekkür etmek yerine “atar” yapmasına tanık olduk. 

“Demokratik dayanışma” doğrultusunda alkış alacağına Akşener sahne çalmakla suçlandı. 

Göz önünde cereyan eden bu birbirinden garip olaylar silsilesini fazla uzatmayacağım. Her biri akla ziyan ve beyin yakan dinamikler bunlar.  

İmamoğlu’na yasağın stratejik sonuçlarına seri biçimde hemen teksif olunacağına, sürreal bir Kılıçdaroğlu-Akşener çatlağı yaşandı. Ve “Kılıçdaroğlucular”, “İmamoğlucular” tartışmaları çıktı. İktidarın şamarı ikinci planda kaldı. Ağaçlardan orman seçilmez oldu.

JETON DÜŞMEDİ Mİ?

Gerçeklik kaybı bilahare medya ve köşe yazılarına da yansıdı. 

Kerli ferli yazarlar hâlâ misal “Demokrasi tramvayı son durağına mı geldi?” analizleri(?) ile meşgul. 

“Demokrasi tramvayı nihai noktaya, inilecek durağa mı geldi? İşte cevabı verilmesi gereken soru bu! Tramvayın son durağı ‘2023 seçimleri mi olacak? İktidar ‘2023 seçimlerini kazanırsa, rejimi mi değiştirecek?” soruları çengelinde mülahazalar yapıyorlar.   

Türkiye’de sanki iki farklı düzlemde iki farklı gerçeklik var: Biri yaşanılan, diğeri varsayılan. 

Gençliğimizde “jeton geç düştü” şeklinde bir tabir vardı. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra vaziyeti kavrayanlar için kullanılırdı.  

İmamoğlu yasağı ertesinde hâlâ bugün “Demokrasi tramvayının son durağına mı geldik?” sorularını soranlar, tam böyle tipik bir “geç düşen jeton sendromuyla” malul.  

Demokrasi tramvayından ineli oysa yıllar geçti. Baş döndürücü hızla “otokrasi tramvayı”na bindik. Rejim çoktan değişti.

Uluslararası araştırmaların hepsi Türkiye’de son 10 yılda gerçekleşen çok sert demokrasi kaybına ve rejim farklılaşmasına işaret ediyor. 

Economist dergisi tarafından her yıl yayımlanan Dünya Demokrasi Endeksi’nde Türkiye 2008’de 167 ülke arasında 87. sıradayken, bugün “otoriter ülkeler” sınırında 103’üncülüğe gerilemiş durumda. 

ABD’den Freedom House beri yandan Türkiye’yi 2000’ler başında “minimal demokrasi” adandırılabilecek “kısmen özgür” kategorisinde değerlendirirken bundan böyle “özgür olmayan ülkeler” grubuna indirgiyor. 

Freedom House 2022 raporuna göre “son on yılda özgürlüklerde dünya çapında en gerileyen, en çok özgürlük kaybeden ilk 3 ülkeden biri” Türkiye. Diğer iki ülke, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti.

ŞAMPİYONLUK LİGİNDEYİZ

İsveç merkezli uluslararası düşünce kuruluşu V-Dem (Varieties of Democracy/Demokrasi çeşitleri) Enstitüsü’nün keza 2022’deki Demokrasi Raporu’nun ilk sayfalarında “İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatın” maskesi taşıyan genç bir kadının fotoğrafı göze çarpıyor ve Türkiye’nin dünyanın en hızlı otokratlaşan ülkelerinin başında geldiği vurgusu yapılıyor...

Otokratlaşma hızlandıkça kutuplaşmanın toksikleştiği, kamuoyunun dezenformasyonla biçimlendiği, biçimsel demokrasi unsurlarının dahi erozyona uğradığı, yargı bağımsızlığının, ifade özgürlüklerinin yok hükmünde sayıldığı, sivil toplumun baskılandığı, siyasi rakiplerin şeytanlaştırıldığı anlatılan raporda, son 10 yıldır Türkiye’nin “seçimli otokrasi” kategorisinde değerlendirildiği ifade ediliyor.

Seçimli otokrasi neyin nesidir derseniz... Farklı tanımları var. 

En can alıcı olanı, demokrasinin can suyu sayılan serbest seçimlerin bu sistemde artık adil ve özgür cereyan etmemesi. 

“Muhalefetin seçim arenasına girmesini engelleyen ayrımcı kuralların uygulandığı, kitle iletişim araçlarından kamuoyuna aktarılan mesajların kısıtlandığı bu hükümet sisteminde yöntem değişebilir ama amaç aynıdır: Otoriter sistemi ayakta tutan seçim manipülasyonlarının istikrarlı biçimde kurumsallaşması” örneğin kullanılan tanımlardan biri.

Bir diğeri kestirmeden “seçimlerin olduğu ama demokratik norm ve standartların olmadığı rejim” saptamasını yapıyor. 

Tanımlardan tanım beğenin ama şu “demokrasi tramvayı” geyiğini artık lütfen bırakın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları