Geleneksel Beslenme Üzerine...

10 Ekim 2009 Cumartesi

Her toplumda, o toplumun tarihinin süzgecinden süzülerek günümüze ulaşan ve yaşam koşullarını, tarzını belirleyen, şekillendiren önemli öğeler vardır. Bunlar o toplumun kültür kökenlerini oluşturan yapıtaşlarıdır. Bugün yerel kültürlerin var olan mirasları meteorolojik olaylardan tutun, içine doğulan coğrafyadan, iklimlerden, ekonomik, sosyal, siyasal, inançsal, tarihsel pek çok etkilerle yoğrularak bize ulaşmıştır. Beslenme alışkanlıkları bu kültürel mirasın yapıtaşlarından sadece biridir. Yüzyılların tecrübesiyle oluşan beslenme alışkanlıkları o toplumların var olan koşullarına, bireylerinin biyolojilerine ve fizyolojilerine en uygun olan beslenme tarzını ve biçimini oluşturur.

Küreselleşme, internet dünyamızın birbirine uzak coğrafyalarının adeta iç içe geçerek küçük bir köy haline gelmesine sebep oldu. Bunun sonucunda da en başta geleneksel, yerel beslenme alışkanlıkları uluslararası fast food’cu gıda tröstlerinin saldırısına uğrayarak darbe yedi. McDonald’s’ların hatta daha yakın zamanda Starbucks’ların ülkemize ilk girdiği dönemleri hatırlayın, neredeyse Amerikan yaşam tarzının bir parçası sayılan bu dükkânların önünde halkımız kuyruklar oluşturmuştu.

***

Tarihe bakarsak, bu yüzyılın, yeme alışkanlıklarının en hızlı değiştiği dönem olduğunu görebiliriz. İnsanın ilk ortaya çıktığı günden bu güne geçen 4.5 milyon yılın neredeyse yüzde 99’unda insanoğlu avcılık-toplayıcılık ile geçindi ve dolayısı ile sadece çiğ et, meyve, sebze gibi doğal besinlerle karnını doyurdu.

Tarımın başlaması ve gelişmesi ile tahıl, bakliyat, et, süt tüketimi arttı, Sanayi Devrimi’nden sonra ise rafine ve işlenmiş gıdaların (tuz, şeker) kullanımında artış oldu. Oysaki insanın biyolojisi, metabolizması bu tür rafine gıdaları sindirmeye pek de uygun değildi. Tarım Devrimi ve arkasından Sanayi Devrimi sırasında kronik hastalıkların başgöstermesini insanoğlunun bu yeni beslenme alışkanlıklarına bağlayan birçok uzman bulunmaktadır.

Geleneksel beslenme alışkanlıkları ile işlenmiş, hazır, endüstriyel gıdalarla beslenme alışkanlıkları karşılaştırıldığında bu durum kolayca ispatlanabilmektedir. Geleneksel beslenme biçimleri glisemik endeksi düşük ancak vitamin, mineral bakımından zengin gıdalardır; doğal tarımla elde edilmiş meyve ve sebzelerden, özgürce dolaşan hayvanlardan elde edilen, sakatat ağırlıklı, etin daha az tüketildiği bir rejimden oluşmaktadır. Oysaki modern insan, glisemik endeksi yüksek, vitamin, mineral yönünden fakir; üretiminde kimyasal gübrelerin, ilaçların hormonların, katkı maddelerinin kullanıldığı yiyecekleri tüketmekte; atalarına göre daha fazla et daha az sakatat yemektedir.

***

Atalarımız işlenmemiş süt, süt ürünleri, rafine edilmemiş tuz kullanırken bizler ise katkılı, koruyuculu süt, yoğurt, rafine tuz ve şeker kullanmaktayız. İnsanoğlunun beslenme rejimindeki bu değişim ile kanser, kalp ve damar hastalıkları, obezite gibi hastalıklar ile diğer kronik hastalıkların çığ gibi artmasının aynı döneme denk gelmesi sadece bir rastlantı mıdır, yoksa milyonlarca yıldır alıştığımız beslenme düzeni değişince biyolojimiz bu yeni sisteme uyum sağlamakta zorluk mu çekmektedir? Bu durumun sadece bir rastlantı olmadığını, beslenme biçimlerinin genetik bozukluklara, uyumsuzluklara yol açtığını ve insanların endüstrileşme ve kentleşmenin getirdiği beslenme biçimlerine insan doğasının uyum sağlayamadığını, doğallıktan vazgeçemediğini bilim adamları burada açıklayamayacağımız kadar çok sayıda araştırma yaparak ortaya koymuşlardır.

Geleneksel beslenme alışkanlıklarımızın sürdürülmesi hem sağlığımız açısından hem de gıda çeşitliliğinin ve ulusal kültürümüzün korunması açısından elzemdir. Bunun için yerel tatlarımıza özel olarak önem gösterilmesi gerekmektedir. Bu konuda ülkemizde aktif olmaya başlayan ve geleneksel gıdaların, yerel üreticilerin korunmasını amaç edinmiş oluşumlara üye olarak katkıda bulunabileceğiniz gibi, kendi beslenmenizi de gelenekseli koruyacak şekilde düzenlemeniz, alışveriş yaparken yereli ve geleneksel üretim biçimlerini tercih etmeniz hatta özellikle talep etmeniz, geleceğiniz, geleceğimiz açısından önemlidir. Ama belki de hepsinden önemlisi çocuklarımızı bu konuda eğitmemiz, bilinçlendirmemizdir; Batı tipi beslenme alışkanlığına reklamların ve diğer iletişim unsurlarının da etkisi ile en çok kapılan çocuklarımızdır.

Obezite ve diğer sağlık riskleri de yine en çok onları tehdit etmektedir. Beslenme alışkanlıkları çocukluktan başladığı için çocuklarımıza geleneksel yemek yeme biçimimiz ile örnek olmamız, hem sağlıkları açısından hem de yemek kültürümüzün bir kuşak sonra kaybolup gitmemesi açısından çok önemlidir.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları