Tüketicilerden dünyayı kim kurtaracak?

18 Mart 2009 Çarşamba

Birleşmiş Milletler 15 Mart 1985 yılında Tüketici Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul etti. O günden bu yana, Dünya’da15 Mart - 22 Mart tarihleri arası Tüketiciyi Koruma Haftası olarak kutlanıyor.

Ülkemizde ise 08.03.1995 tarih ve 22221 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun 08.09.1995 tarihinde yürürlüğe girdi. 15 Mart dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok sivil toplum örgütü ve tüketici dernekleri tarafından çeşitli etkinlik ve faaliyetlerle kutlanmaktadır.

Tüketici Hakları Evrensel Beyannamesi'nde tüketici hakları; temel gereksinmelerin karşılanması hakkı, sağlık ve güvenliğin korunması hakkı, ekonomik çıkarların korunması hakkı (seçme hakkı), bilgilendirme hakkı, eğitilme hakkı, tazmin edilme hakkı, temsil edilme hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olmak üzere tüketicinin 8 temel insan hakkını içermektedir. Tüketicileri daha fazla tüketsin, daha fazla harcasın diye durmadan pohpohlayan, teşvik eden neoliberal düzenin tam da o yere göğe konduramadığı tüketicilerin yukarıda saydığımız haklarını aslında nasıl da tehdit ettiğini, çiğnediğini her geçen gün daha da iyi anlıyoruz. Yine de bu 8 temel haktan dünyadaki tüketiciler ne kadar yararlanabiliyorlar, yoksa sorunlarla iç içe mi yaşıyorlar, çözüm nerede? Tüketici hakları sorununun çözümü, hatır savarcasına gerçekleştirilen ikiyüzlü tüketiciyi koruma faaliyetleri ile mi yoksa daha yapısal daha gerçekçi yaklaşımlarla mı mümkün olabilir?

Tüketici hakları beyannamesinde belirtilen ilk hak olan temel gereksinim hakkının bile günümüzde dünyada pek çok insana tanınmadığını tartışılmaz gerçek. Televizyonlarımız ve basın yayın organlarımız bu gerçekleri çok açık biçimde göstermektedir: sözüm ona gelişmiş ülkeler her gün tonlarca israf ettiği gıdaları çöpe dökerken, diğer tarafta Afrika’daki ve dünyanın başka yerlerindeki yoksullar çöplerden gıda toplamakta, insanların açlıktan kırılmalarına dünya seyirci kalmaktadır. Dünyanın süpergücü ABD aynı zamanda dünyanın en süper evsizler ordusuna da evsahipliği yapıyor. Kısacası, günümüzde dünyada birçok insan en temel gereksinimlerden yoksun yaşıyor.

 

 

 

Tüketicinin bir başka hakkı olan sağlık ve güvenliğin korunması hakkı da çoktan ihlal edilmiş durumda. Topraktan kapasitenin üzerinde aşırı verim almak için kullanılan kayıtdışı ziraii ilaç ve kimyasal gübreler, genetiği değiştirilen tohumlar, hilebaz gıda tekellerinin yaptığı binbir türlü oyunlar, kullandıkları çeşit çeşit katkı maddeleri ile ürettikleri ürünler sonucunda kanser çağımızın vebası haline gelmiş, kalp damar hastalıkları ve obezite hergün can almaya devam ediyor ve her geçen gün deli danasından, hormonlu gıdalara kadar sağlımızı tehdit eden daha adını koyamadığımız yeni yeni hastalıklar, virüsler insanların sağlıklı yaşama hakkını ellerinden alıyor.

Beyannamede yer alan üçüncü hak olan tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması konusunu ise dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizin yarattığı insanlık dramlarının yanında tartışmak bile anlamsızlaşmıştır. Bu kriz ortamında toz dumandan göz gözü görmezken, tüketicinin de üreticinin de emekçinin de hakları ne korunabiliyor ne de sağlanabiliyor, herkes birbirinin üzerine basarak ayakta kalmaya çalışıyor yani kurt kanunu işliyor. Kapitalist sistemin yarattığı ekonomik bunalımdan hala ders çıkaramamış olanlar tüketiciyi sömürmenin, aldatmanın sonunun olmadığını anlayamamış olan kapitalist sistemin baronları krizin faturasını sanki sorumlu onlarmış gibi üretenlere yani bir anlamda da tüketici olan, müşteri olan kitlelere çıkarmaktadır. İnatla, krizi fırsata çevirmenin çaresini krizi bahane ederek, işçisinin ücretini indirerek, işten çıkararak, ürettiği ürünün kalitesini daha düşürerek nasıl daha çok kar ederimin hesabını yapanlar mı tüketicilerin ekonomik çıkarlarını koruyacaklar ?

Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı da bir tüketicinin temel hakları arasında sayılmış beyannamede. Zaten herhalde artık sadece beyannamelerde rastlayabileceğimiz bir hak olarak kalacak bu çünkü temiz, sağlıklı, sürdürülebilir ve kendini sürekli yenileyebilen bir doğal çevre gittikçe imkânsızlaşmaya başladı. Şehrin göbeğinde kullandığımız 4x4 araçlar, her hafta bir tanesini bitirdiğimiz deodorantlar, sorumsuzca ve fütursuzca büyük, küçük çeşitli sanayi kuruluşlarının arıtmadan akarsulara ve denizlere deşarj ettikleri kirli atıkları, bacalarına filtre takmadan saldıkları baca gazları, doğamızı kirlettiler, katlettiler, katletmeye devam ediyorlar. Böyle devam ederse, ne yaşanacak bir çevre, ne solunacak bir hava, ne içilecek su, ne de ekolojik denge kalacak dünyamızda.

Sözün özü, tükettiğimiz artık kapitalist düzenin bize bol bol sunduğu ürünler, hizmetler, teknolojiler değil, tükettiğimiz aslında Dünyamızın ta kendisi. Senelerdir Tüketici Haklarını Koruma haftası yapıyoruz ve çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. Fakat artık tüketicilere hesapsızca kampanyalarla daha çok satın almalarını kışkırtanların yorgun yaşlanmış Dünyamızın haline bakarak daha insaflı davranmaları mecburiyet haline gelmiştir. Dünyamızın kalan son kıt kaynaklarını da tüketerek kendi geleceklerini de yok ettiklerinin farkına varmaları, tüketim çılgınlığına dur demenin zamanının geçtiğini artık anlamaları gerekmektedir. Bu bilinci eğer tüketiciye ve kendimize taşıyamazsak, defolu ürünlerin iadesi ya da indirimli kampanyaların sorgulanması abesle iştigal olur. Tüketici haklarını gerçekten korumanın tek yolu, tüketirken yok etmemekten ve üretirken de kar hırsı ile hareket etmeden, herkesin hakkına başta doğanın hakkına saygı göstermekten geçer. Çok geç olmadan hepimiz bu gerçeğin farkına varmalıyız.
 

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları